1- Can Pahasına.

352 19 9
                                    

-Ahmet! AHMET! DAYAN AHMET! Geldim devrem.. Geldim, dayan.

Yakından duyulan EYP bomba sesi birden bütün Yüksekova'da yankılanmıştı. Çevreyi kolaçan etmek için yıkık dökük bir harabeye giren Ahmet, harabeye teröristlerin EYP atmasıyla döküntülerin altında kalmış çıkamıyor, kıpırdayamıyor, yığınların arasında eziliyordu.

Barış gözü dönmüş bir şekilde haince pusu kuran teröristlere bütün mermisini saydırıyordu.

-Abi benim Ahmet'e bakmam lazım. Abi, Ahmet zor durumda!
Haluk kan ter içinde bir taraftan çatışırken bir iki saniyeliğine Barış'a doğru döndü:
-Ulan oğlum kafayı mı yedin lan! Mantar gibi çoğaldı şerefsizler! Biz burada parmağımızın ucunu çıkaramıyoruz sen kalkmışsın harabeye gitmekten bahsediyorsun!
Barış'ın bir kulağından girip öbür kulağından çıkmışa benziyordu. Yüzündeki endişenin tek sebebi Ahmet'e bir şey olmasıydı. Elindeki telsize tekrar götürdü ağzını:

-AHMET İYİ MİSİN AHMET? AHMET SES VER SES!

Telsizden dönüt alamıyordu. Ahmet'ten ses gelmiyordu. Barış tekrar Haluk'a doğru döndü, kolundaki sıyrığı hissetmiyordu bile..

-Abi ben gelene kadar sık dişini kurbanın olayım.
-Yahu Ba- ..
-Abi dur. Bir dakika dinle beni. Ahmet'i orada bırakmaya gönlün razı mı Allah için?
-Barış göz göre göre SENİ FEDA ETMEYE GÖNLÜM RAZI MI PEKİ!?
-Ne dirisini bırakırım Ahmet'in, ne de eğer şehit olmuşsa naaşını.. Abi ben başımın çaresine bakarım ben bulurum bir yolunu.
-Lan ne yolu oğlum? Buradan çıkıp koşabilecek misin oraya kadar!!!

Kurşun sesleri dağlarda yankılanıyor, ikisi de nefes nefese silahlarından mermilerini savuruyordu. Barış görünen harabeye baktı. Riskliydi ama değerdi.

-Koşarım Abi, koşarım.
Haluk ne derse desin fayda etmeyeceğini biliyordu.
-BANA BAK!
-He?
-Bir yerin bile çizilse gençliğini yaktım say!
Barış nefes nefese yorulmuş halde gülümsedi..
-Ben onu çoktan yaktım be Abi..

Barış'ın gitmesine Haluk'un gönlü razı değildi. Ama Barış bir şeyi yapacaksa kimse onu durduramazdı. Barış eğer bir yola gidiyorsa o yolda ona engel olmak pek akıl sağlığı yerinde olan bir insanın tercihi değildi. Ya o yolda onunla beraber yürünür ya da yoldan çekilinirdi. Barış koşmak için nefesini biraz düzenledi bir iki derin nefes aldı. Haluk'la göz göze geldiler. Haluk talimat verdi:
-O zaman üç deyince..
* bir sessizlik oldu*
-ÜÇ!
emriyle beraber besmele çekerek Barış'ın ayağa kalkıp yaydan çıkan bir ok gibi fırlaması bir oldu. Üzerinden yağan mermiler umrunda değildi. Hızı mermilerin hızıyla yarışıyordu. Kurşun yememek için zikzak koşup duruyordu, göz açıp kapayıncaya kadar uzun bir mesafe kateden hızlı bir çita gibiydi adeta. Yorulmuştu ama bir özel harekatçı için yorulmak kabul edilebilir bir şey değildi.

-AAAHH!!! AHH!!!!! DAYAN AHMET!!!!

Koşarken deşarj olmak için bağırıyor, hızını kesmemeye çalışıyordu. Tam ayağının dibinde seken kurşunlar Barış'ın ne kadar tehlikeli bir şey yaptığını yüzüne vuruyordu. Harabeye bu kadar yaklaşmışken bir köşeye çekilmek aslanlara yakışmazdı. Barış sonunda harabenin yıkık duvarında oluşan büyük bir boşluktan içeri atıldı. Kendini yere atıp on saniyeliğine dinlenecek nefes alacak vakti bile yoktu. Saçı sakalı birbirine karışmıştı. Nefes nefese kalmıştı. Harabeye girdiğini Haluk'un bilmesi için eline telsizi aldı.
-Harabeden selam aşkım.
Ne kadar tükenmiş olsa da yüzünde saklayamadığı sağ salim harabeye girmiş olmanın gururu da vardı. Telsizden ses pek gecikmedi. Hala kesilmeyen kurşun sesleriyle beraber nefesi azalmış vaziyette Haluk gülmesini duyuyordu:
-Manyaksın lan sen..

• Sen Bana Emanetsin •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin