Bölüm 19: Bi Şeyler

248 36 0
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sen.

Her şey gelip gidip sana bağlanıyor bir şekilde. Hala bu huyundan nefret ediyorum, ortaya çıkıp tüm ilgileri üzerine toplamana gıcık oluyorum. Orada değilken bile yapıyorsun bunu, ne ilginç. Ben bu konuda tırnağın bile olamam senin.

Sen her zaman ilgi odağı olmayı çok güzel becerdin, kardeşim. Çok düşmanca oldu, değil mi? Hayır ama nasıl olsun ki düşmanca? Kardeşimsin sen benim.

Çok seviyorum seni. Sen benim, ben de sen. Ne demiş, Hayyam?

Boş ver. O Serkan'ın işi. Serkan demişken, "daldın gittin yine," dedi, Serkan, yanımda yürüyordu bir yandan. Ormandaydık, dağa doğru bir tırmanıştaydık birlikte. Yanımızda Selim vardı, giyinikti bu defa. Bir de Tunç, sonradan takılmıştı arkamıza. "Ayrılmaz dörtlü olduk, ne hoş." Diye söylendim. "Ne gerek vardı gelmenize?"

"Gerek yoktu," dedi, Tunç. "Ama sıkıldım evde, ne yapayım, akli dengemi korumam gerekiyor." Yağmur çiselemeye başladı o an, "ah," diye mırıldandı, Serkan. "Yağmur çiseliyor Serez'in esnaf çarşısına..."

"Yaşar Kemal?" dedi, Tunç.

"Nazım Hikmet!" diye sinirlendim.

"Yok canım," dedi, Tunç, "Demirciler Çarşısı Cinayeti?"

"Daha çok Kuvayi Milliye Destanı." Dedi, Serkan.

"Çarşılar karışmış, demek." Dedi, Tunç. "Vah vah," diye mırıldandım. "O güzel insanlar," diye kendini aklamaya çalıştı, Tunç. "O güzel atlara binip gittiler..."

"İnsanın demirine, Tunç'un piçine kaldık." Diye tamamladı güya, Serkan. "Ne diyorsun, kardeşim?" diye sinirlendi, Tunç. "Marvel diyorum," dedi, Serkan. "Ne bozdu be. Değil mi?"

"O son filmi çekmeyeceklerdi, dostum." Dedi, Tunç. Selim'e yetiştim ben, daha fazla dayanamadım atışmalarına. "Evden çıkmadan, kaç kadeh yuvarladılar bunlar?" diye sordu, Selim. "Görmedim ki," dedim, "gözüm Serkan'ın üstünde hep, içse bilirdim."

"Pek bir bilenmişler sanki birbirlerine. Alıp veremedikleri bir şeyler var gibi. Uzlaşamadıkları bir konu..."

"Bilmem." Keşke, diye düşünüyordum içimden de, keşke düşündüğün gibi bir şey olsa, Selim. "Neden etrafta kimse yok? İlk geldiğimiz gün birçok insan gördük, meydanda. Sokaklarda. Ya şimdi? Ev hapsi mi uygulanıyor?" Başını yana eğerek, yola bakmayı sürdürdü. "Bir nevi." Dedi, sonra. "Ev hapsi denilemez ama siz gidene, Erlik'in eli üstlerinden kalkana kadar ocaklarından çıkmamak daha güvenli geliyor onlara. Ayrıca, Umay Ana gitti, yerine Kara Umay geldi. Köyde yeni doğmuş bebeklerin çoğu hastalıklı." Sustum. Ne desem bilemiyordum. Konuşsam, kim bilir kimi suçlayacaktım. Sustukça kendimi suçlamak daha kolay geliyordu.

Bunu en iyi tecrübe edenlerdenimdir, sanırım.

Umut, bu arada, mutlu musun orada? Rahat mısın? Umarım dilediğin yaşantıya ulaşabilmişsindir. Malum, pek iyi bir hayat sürdüğün söylenemez yanımızda. Annem ile konuştuk, sabah. Uzun uzun seni çekiştirdik. Sana mektup yazdığımı duyunca, pek şaşırdı, pek sevindi! Benden de selam söyle, dedi. Seni çok özlemiş. Gözlerinden, ellerinden, saçlarından öpüyormuş. Neyse, devam edeyim ben.

Mağaraya kadar ses çıkarmadan tırmandık. Buna rağmen tükenmiştim. Mağaranın önünde bekledim bir süre. İçeriye giresim yoktu. Korkuyordum.

"Yalnız değilsin," diye fısıldadı, arkamdan Serkan. Yavaşça kolumu tuttu, "ben yanında olacağım." Bu bir nebze güç verdi bana, "ben de buralardayım, işte." Diye mırıldandı, Tunç, ikimizi aşıp içeriye girerken. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim, güldüm ben de. Serkan, elimi tuttu, sımsıkı! Ona şaşırarak baktığımda, biraz savunmaya geçerek, "korkma diye." Dedi.

"Korkmuyorum," dedim, elini daha sıkı tutarken. Böylece, içeriye girdik. Her şey o kadar aynıydı ki, zaman hiç geçmemiş gibi geldi. Ateş, yanıyordu cayır cayır. Havada tütsü ve tütün kokusu vardı. Selim, ateşin başına tünemiş, yine çıplaktı. "Çok rahatsız edici," dedi, Serkan. Yanımda huzursuzca kıpırdanıyordu. "Bu herif neden seni görür görmez soyunmaya başlıyor?" Gerçekten güldüm buna. "Cazibeme dayanamıyordur," dedim, gülmeye devam ederek.

"Komik değil." Dedi, Serkan. "Hiç komik değil."

"Rahatsız etmiyor mu seni?" diye sordu, Tunç. "Yani sürekli böyle... Anadan doğma olması?"

"Hayır," dedim, samimiyetle. Selim ile göz göze geldik, dudakları kıpır kıpır dua okurken ufak bir tebessüm yakaladım. Biz bunları çoktan aşmıştık, biliyordu bunu. "Güzel bir vücudu var." Tunç'ta Serkan'da ne diyeceklerini bilemeden sustular. Erkekler için kadın bedeninin sembolize ettiği şeyin, bizler için farklı olduğunu düşünen budalalardı işte. Elden ne gelir, kardeşim? "Hazır mısın?" diye sordu, Selim. İçimi bir korku sardı yine. İstemeye istemeye kafamı salladım. Bana, ayahuasca tasını uzattı, midem bulanarak içtim, sonuna kadar.

Aynı tası doldurdu yine, Selim. Tunç'a uzattı. Tunç, önce şaşkınlıkla baktı Selim'e, sonra bana bakıp, kafasına dikti, tası. Selim, tası Tunç'tan aldıktan sonra, ters çevirerek yere koydu. "Beni unuttun, Selim," dedi, Serkan, "yok, hayır," dedim, yere uzanırken. "Unutmadı seni."

"Ne? Ne demek unutmadı seni? Hani biz..."

"Bu riski almana izin veremezdim." Dedim, sonunda başımı yere yasladığımda. Gözlerinde şimşekler çaktı, "benim adıma karar mı aldın yani?"

"Böyle söyleyince yanlış bir şey yapmışım gibi oldu," dedim, başımı kaldırıp. "Derda?" dedi, Selim, uyarırcasına, "uyu."

"Yanlış bir şey zaten." Dedi, Serkan, Selim'i duymazdan gelerek. Sesinde öyle bir öfke vardı ki, şamar gibi inmişti, suratıma. "Sen... Sen kim olduğunu sanıyorsun ki, benim adıma karar alıyorsun?"

Son cümlesine cevap vermemek için kapattım, gözlerimi. Yutkunamadım resmen! İçim öyle bir acıdı ki, kardeşim, şu ayının içimi oyması bile daha az acıtmıştı. Ama biliyor musun? Bu sorunun bir gün geleceğini biliyordum. "Serkan," dedi, Tunç, yattığı yerden. "Sen aptal herifin tekisin."

Serkan cevap vermedi. Yalnızca uzunca iç çektiğini duydum. Kimse konuşmadı, Selim davulunu çalıyordu. Kendimi kaptırdım, gitti.

--

Bu da en kısa bölüm oldu sanırım, ama final yakın! Neler olur sizce? 👀

Hadi Gittik!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin