Serkan:
Derda:
Kendimi nerede bulduğumu bilmiyordum.
Çevremde hiçbir şey görmüyordum.
Yavaş internetle oynanan video oyununun grafiklerinin yavaş yavaş yüklenmesi gibi, yüklendi civarımdaki dünya. Kuş tüyleri dökülüyordu, yastık bulutlardan. Kocaman, kocaman bir yatağın üzerinde, yürüyordum. Ama öyle büyük bir yataktı ki, bu, bitmiyordu bir türlü. Ancak karşıma, tenden bir duvar çıkınca durabilmiştim. Yatakta bir insan yatıyordu.
Çok güzel, kahverengi saçları olan, teni ay kadar parlak, yüzü güneş kadar güzel bir kız. Sendin o, tabii. Yüzünü göremeden tahmin ediyordum, sen olduğunu. Sendin o, işte. Kim olacaktı, başka. Kokun bile aynıydı, ikizim. Daha ne olsun?
Kolunu kaldırdın bir şey için, koca bir gölge düştü üstüme. Karanlık bastı her yeri, bir anda dipteydim. Gölge olduğunu tahmin ettiğim el, kavradı sol omzumu. "Ne yapıyoruz, Selim?" diye sordum, karanlıklar içerisinde. Koca bir siyahta kaybolmuştum. "Bilmiyorum," dedi, farklı bir ses. "Ama Selim burada değil."
Ses, Tunç'un sesiydi. Ama burada değildi, Tunç. Gölge oydu bu defa. Bana o yoldaşlık edecekti. Nedense hoşuma gitmedi bu, konu hislerini bilmem de değildi, Selim'den başka birinin özelimi görmesi, en mahrem duygularımı incelemesi, en bilinmez korkularımı tatması rahatsız etmişti beni.
Eh. Tunç olması da işin tuzu biberiydi, tabii. "Ne o?" diye sordu, Tunç. "Susuyorsun? Ne yapmamız gerekiyor, daha önce buraya gelen sensin."
"Geldiğim yer burası değildi," dedim, fısıltıyla. Neden bilmem, bu koca karanlıkta yalnız olmadığımız hissine kapılmıştım. "Neresi peki burası?" diye sordu, Tunç. Cevap verecekken, davul sesi çalındı kulaklarıma. "Sıkı tutun," dedim, korkuyla, "sakın bırakma beni."
"Asla bırakmam seni." Diye sıkıca kavradı iki eliyle, iki omzumu. Kalp atışlarım, davulun sesiyle ritmik atmaya başlamıştı şimdi. Selim hızlanırsa, hızlanıyor, yavaşlarsa, yavaşlıyordu. Aniden oldu. Aniden kaydı yer ayaklarımızın altından ve düşmeye başladık. Çığlık çığlığa düşüyorduk, sanki, sanki aşağıya uçtukça bir parçam havada kalıyordu da öyle devam ediyordum yoluma. Sımsıkı kapalıydı gözlerim, Tunç'un elleri omzumda bir parçam olacaktı, neredeyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Gittik!
Romance"Ağrı Dağı'nın eteklerinde uçan güvercin olamayınca, Kaf Dağı'nın tellerine sıçan horozların hikayesi." *** Biliyor musun? Ona sarılmak dünyadaki en güzel hislerdendi. Çok garipti, olmak istemediğim, ait hissetmediğim bir kazanın içerisinde, içine k...