< IV >

6 1 0
                                    

Kanae babamın cevabı üzerine kaşlarını çatmıştı. Tam bir şey söyleyecekti ama Hanae taht odasına gülümseyerek girmişti. Ortamın gerginliği yüzündeki gülümsemeyi sildi ve Hanae hiçbir şey söylemeden Kanae'nin yanına oturdu. Kanae derin bir nefes aldı ve bir süre bekledi. Hanae gelmeden önce söyleyeceği şey her neyse dile getirmekten vazgeçmişti. ''Çıkabilirsiniz.'' dedi oldukça düz bir şekilde. Kanae bunu söylediği anda geri dönmüştüm ama ''Siz kalın. Dong Woo sen de.'' dedi ve bizi durdu. Babama ve Shinjiro'ya bakmıştı. Babam bir adım attıktan sonra ''Zarfı açmayacak mısın?'' diye sordu. Kanae tekrar ''Çıkabilirsiniz.'' demişti. Bu durum gerçekten onu çok kızdırmıştı. 

Babam ve Shinjiro taht odasından çıktıktan sonra geri yaslanıp derince soluklandı. Hanae ile göz göze gelmiştik. ''Neler oluyor burada?'' der gibi bakıyordu ama burada konuşmak isteyeceğim en son şey olduğu için ''Sonra anlatırım.'' anlamında bir işaret yaptım. Hanae bir iç çekti ve Kanae'ye bakıp ''Hata yaptın.'' dedi. Kanae dönüp Hanae'ye bakmıştı ama Hanae hiç istifini bozmadan konuşmaya devam etti. 

''Olay ne bilmiyorum ama baban ve Shinjiro olmadan bir şeyleri öğrenebilmenin ne kadar zor olduğunun bilincinde olmalısın. Onların yardımına ihtiyacın olacak. Ayrıca bu şekilde davranırsan sana bildiklerini anlatmalarını bekleyemezsin. Onları kendinden uzaklaştırma.'' 

''Birilerini kendime yakın tutsam da bildiklerini anlatmıyorlar zaten. Öyle değil mi Minel?'' dedi Kanae gözlerimin içine bakarak. 

''Bu biraz farklı bir durumdu ama.'' dedim sakince. ''Henüz saraya yeni gelmiştik ve bir anda o kadar değişime alışmamı bekleyemezsin, değil mi? Anlatmamam gerektiğini söyledikleri için anlatmadım ben de. Nereden bilebilirim böyle olacağını?'' diye ekledim. Kendimi savunmak için yeterli olmayacağını düşündüğüm için ''Hem sen düşünceleri okuyamıyor muydun? Okuyup öğrenseydin.'' dedim gözlerimi devirerek. Kanae sinirli bir şekilde kahkaha attı. ''Düşüncelerini okuduğum için bana kızıyordun. Şimdi de okumadığım için mi kızıyorsun?''dedi. Bense sadece omuz silkmiştim.  

Bu sırada Hanae, Kanae'nin elinden zarfı alıp incelemeye başladı. Bir süre sonra bakışlarını zarftan ayırıp Dong Woo'ya yöneltti. Zarfa bakıp bakmadığını sordu ve Dong Woo'dan olumlu yanıt alınca bakışlarını tekrar zarfa çevirdi. ''Biraz tanıdık geliyor ama hatırlayamıyorum.'' dedi. Kanae birden ona dönmüştü. ''Bana da çok tanıdık geldi ama ben de nerede gördüğümü hatırlayamıyorum.'' dedim. ''Ben daha önce hiç böyle bir sembol görmediğime eminim.'' dedi Dong Woo. Bu sembolü görmemiş olmanın onu rahatsız ettiği ses tonundan anlaşılıyordu. Kanae ve Myung Soo da kafalarını sallayarak Dong Woo'ya katılmışlardı. 

''Tamam.'' dedi Kanae kendinden emin bir şekilde. ''Şimdilik bu zarfı unutuyoruz. Eğer birisi size zarfı sorarsa ne olduğunu bilmediğinizi söyleyin yeter. Bu akşam çocukları, annemi, babamı ve Shinjiro'yu Satir sarayına gönderelim. Miku ve Yuna'da gitsin. Hanae sen de onlarla birlikte gidebilirsin. Birinin orayı kontrol altında tutması gerekiyor. Güvenliğiniz için ne gerekiyorsa yaparsın. Bu konu şimdilik kapandı. Çıkabilirsiniz. Birine söyleyin. Zarfı buldukları hediyeyi buraya getirsinler.'' diye ekledi. 

Hiçbir şey demeden çıkmıştık taht odasından. Dong Woo taht odasının önünde bekleyen çalışanlardan birine Kanae'nin zarfın bulunduğu hediyenin taht odasına getirilmesini istediği söyledi. Sonrasında hep birlikte bahçeye çıktık. Bizim dışımızda kimse yoktu. Dong Woo bahçedeki süs havuzunun kenarına oturmuş ve suyla oynamaya başlamıştı. Derince soluklandı ve ''İçeride anlatılanlardan Yuna'ya bahsetmeden nasıl He Ran'la birlikte Satir sarayına gitmesi gerektiğini söyleyebilirim ki? Kesin bir terslik olduğunu anlayıp soru soracaktır.'' dedi. Yuna'yla konuşmayı önerecektim ama Hanae benden önce davranmıştı. 

''Ben konuşurum Yuna'yla. Siz içeride ne oldu onu anlatın.'' dedi. ''Kanae o kadar sinirli görünüyordu ki ona sormak istemedim. Biraz tek kalsa daha iyi olacak.'' diye ekledi. Myung Soo olan biteni anlatmıştı Hanae'ye. Hanae yüzünü buruşturup ''Bu ne demek şimdi?'' dedi ama biz de bir açıklama yapabilecek durumda değildik. Kısa süren sessizlikten sonra ''Ay Taşı yok olunca ırklar da yok olmuyormuş demek. Belki taşı yok olan ırklar yok oluyordur ama Ay Taşı zarar gören ırklar yok olmamış demek. Ya da belki de sadece bu ırk için geçerli bir durumdur.'' dedi Dong Woo. Oldukça sessiz konuşuyordu. 

''Ama anlattığınıza göre Ay Taşı zarar görmemiş ki resmen yanmış. Bu taşı yok etmek için yapılan yöntemlerden biridir. Eğer o saray çalışanı olmasa taş yok olurdu.'' dedi Hanae. ''Ama yok olmamış işte.'' dedi Myung Soo bu konu hiç ilgisini çekmemiş gibi duruyordu. ''Üstelik o Ay Taşı'nın sadece bir kısmı olabilir. Yani taş zarar görüp parçalanmış olabilir ve yok etmeye çalışılan da parçalardan sadece biri olabilir. Bir çok olasılık var.'' diye araya girdim. ''Her neyse.'' dedi Hanae. ''Bir şekilde o olasılıklardan hangisinin doğru olduğunu öğreneceğiz nasılsa. Siz bugün olabildiğince normal ve sakin davranmaya bakın. Ben de gidip Yuna ve Miku ile konuşayım.'' dedi ve yanımızdan ayrıldı. 

Biz de bir süre daha bu konu üzerine sohbet etmiştik. Sonra akşam yemeği için ana binaya doğru hareketlendik ama Myung Soo gelmek istemediğini söyleyip bizden ayrılmıştı. Peşinden gitmeyi düşünmüştüm ama Dong Woo yemeğe ikimiz de katılmazsak bunun ortamı gerebileceğini, zaten yeterince gergin bir ortam olacağını söyleyince vazgeçtim. 

Yemek salonuna geldiğimizde Dong Woo'nun ne kadar haklı olduğunu görmüştüm. Çocuklar zarfın ne olduğunu merak ettikleri için heyecanla bir şey söylemem için bekliyorlardı ama onlara söyleyebilecek hiçbir cümlem yoktu. Kanae hala oldukça sinirli görünüyordu. Belki de Shinjiro ve babamı görmek onu sinirlendiriyordu. Babamla Shinjiro ise oldukça sessizdiler ve çok düşünceli görünüyorlardı. Kanae'nin tavrından çok bu işin sonucunu düşünüyorlarmış gibiydiler. 

Bu ortamda daha fazla kalmak istemediğimden Myung Soo'nun pek iyi hissetmediğini ve gidip onunla ilgilenmem gerektiğini söyleyip yemek salonundan çıktım ama Myung Soo'nun yanına gitmeyip kütüphaneye gitmiştim. Satirleri daha önce de duymuştum ama zamanında Shinjiro'nun verdiği kitapların hepsini okumadığım için ne olduğunu pek hatırlamıyordum. Kanae söyleyince bakma gereksinimi hissetmiştim. Kütüphaneye gidip araştırdığımdaysa bir anda zarfın üstündeki sembolü nerede gördüğümü hatırlamıştım. 

Kütüphaneden çıktığımda koşar adımlarla Myung Soo'nun yanına gittim. Ben odaya girdiğimde yatakta uzanıyordu. Bir anda neden bu kadar durgunlaştığına anlam verememiştim. Gidip yatağın kenarına oturdum. ''Myung Soo Satirleri biliyorsun değil mi?'' diye sordum. Doğru sorunun bu olmadığını biliyordum ama bunun onu heyecanlandırabileceğini düşünmüştüm. ''Hani şu yarı keçi yarı insan olan orman koruyucuları. Onlara ait olan ormanda olduğu için sarayın adını Satir koymuşlar hatta. Bizimle gayet iyi anlaşıyor gibiler.'' diye ekledim. 

Myung Soo yavaşça gözlerini açtı ve ''Gayet iyi biliyorum. Bunu nereye bağlayacaksın?''dedi ve gözlerini geri kapattı. ''Bu kadar heyecanlı olman ilginç doğrusu. Eğlenceli bir konudan bahsediyor gibisin.'' dedi. ''Bunun eğlenceli olmadığını biliyorum ama merak etmiyor musun?'' diye sordum. ''Hiç etmiyorum.''dedi ve doğruldu. ''Hatta bilmemeyi tercih ederdim. Eğer bu doğruysa, yani Ay Taşı zarar gören ırklar yok olmadıysa, nasıl bir durumun içinde kalacağımızı göremiyor musun? Bu yıllar hatta yüzyıllar öncesine dönmek demek.'' diye ekledi. 

Ayağa kalktım ve yere bir sicil çizmeye başladım. ''Görebiliyorum ama bu olmamış gibi davranarak çözebileceğimiz bir sorun değil. Üzerine gidip araştırmalıyız. Görmezden gelirsek yüzyıllar öncesine döneriz asıl.'' dedim ve sicili tamamladım. ''Bu bir geçit sicili. Nereye gidiyorsun?'' diye sordu Myung Soo ayağa kalkarken. Kendimden oldukça emin bir şekilde ''Bu sorunu çözmeye. Bana eşlik etmek ister misin?'' dedim. ''Kanae sarayda ona haber vermeden bir geçit açtığını öğrenirse neler olur biliyorsun, değil mi?'' dedi yüzünde yaramaz bir gülümsemeyle. Aynı yaramaz gülümsemeyi yüzüme yerleştirip yanına gittim ve koluna girdim. ''Biliyorum. Bu yüzden bir suç ortağına ihtiyacım var.'' dedim. Myung Soo gülümsedi ve ''Nereye gidiyoruz peki?'' diye sordu. 

Yüzümdeki yaramaz gülümseme kaybolmadan ''İnsanların dünyasına.'' diye cevap verdim ve geçiti açıp oluşan çivit renkli deliğe adımımı attım. 

AY TAŞI IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin