Kanae eliyle Dae Hyun'a oturmasını işaret etmişti. Dae Hyun'un söyledikleri hepimizi sessizleştirmişti. Dae Hyun masayı toplayan saray çalışanlarına engel olmamak için yavaşça hareket ederek masanın diğer ucuna geldi ve Kanae'nin tam karşısındaki sandalyeye oturdu. Kanae saray çalışanları salondan çıkana kadar beklemiş ve daha sonra Dae Hyun'a bildiklerini anlatması için bir işaret yapmıştı.
Dae Hyun derince soluklandı. Nereden başlaması gerektiğini bilmiyormuş gibi görünüyordu. Gergin bir şekilde parmakları ile oynamaya başlamıştı. Ona yardımcı olmam gerektiğini düşündüğüm için ''Kulamlar nasıl bir ırk? Biz onların adını daha önce hiç duymadık.'' dedim sakince. ''Evet, okuduğum hiçbir kitapta onlardan bahsetmiyor.'' demişti Min Jung.
''Kulamlar büyücüler gibi bir ırk. Aynı bizler gibi bir görünüşe sahiplermiş. Okuduğunuz kitapların hiçbirinde bahsedilmemiş olma sebebi de Satirler gibi içlerine kapalı bir ırk oluşları. Onlar hakkında çok şey bilmiyoruz. Var oldukları zamanlarda da sadece büyücüler ile iletişim kuruyorlarmış. Kurallara bile bu şekilde bağlılarmış.'' dedi sakince.
''Büyücüler gibi bir ırk derken neyi kastediyorsun?'' diye sordu Myung Soo. Ses tonu bu tanımlamadan hoşlanmadığını belli ediyordu.
''Bildiğim kadarıyla büyücüler iki farklı şekilde de büyü yapabiliyorlar. Nesnelerle ya da kişinin enerjisiyle.'' dedi ve onaylaması için Myung Soo'ya baktı. Myung Soo başıyla onaylayınca devam etmişti.
''Ama Kulamlar yapamazlar. Onlar sadece toprak,bitki,baharat,yağ gibi nesneleri kullanarak büyü yapabiliyorlar. Yaşadıkları dönemde sadece aşk iksirleri yapıyorlarmış. Burada bahsettiğim şey sadece iki kişi arasında olan aşk değil. Doğayı koruyacak iksirler gibi örneğin. Aslında oldukça sakin bir ırklarmış. Kimse ile sorun yaşamazlar, kendi içlerinde yaşayıp giderlermiş. Koyulan kurallara her zaman uymuşlar ta ki başlarına Min Ki adlı veliaht geçene kadar.'' dedi ama Dong Woo onu durdurmuştu.
''Yaşadıkları dönem derken neyi kastediyorsun? Şu anda da yaşamıyorlar mı? Manticore'un onlar olduğunu söyledin.'' dedi.
''Öyleler ama yaşadıkları pek söylenemez. Min Ki oldukça hırslı bir kişilikmiş. Aslında bir Kulam olduğuna inanmak bile zor. Onların sakin ve sorunsuz yapısından oldukça uzak bir karaktere sahipmiş. Tüm ırkı da kendine benzetmeyi başarmış doğrusu. Min Ki'nin tahta çıktığı dönem Ay Taşı savaşlarının başladığı döneme denk geliyor. Herkes Kulamların da Satirler gibi bu olaya asla karışmayacağını ve kurallara olan bağlılık yeminlerini bozmayacaklarını düşünmüş ama işler hiç de öyle olmamış. Kulamlar yeminlerini bozan ilk ırklardanmış. Hatta bu savaşın başlamasının nedeni olduklarını söylemek bile yanlış olmaz.'' dedi ve derin bir nefes aldı.
''Nasıl yani? Bu kadar sakin bir ırk böyle büyük bir savaş mı başlatmış?''diye sordu Sora. Bu duruma oldukça şaşırdığı anlaşılıyordu.
''Evet. Çünkü Min Ki diğer Kulamlar gibi içe dönük bir kişiliğe sahip değilmiş. Diğer ırklarla iletişim kurdukça kendi ırkının çok zayıf olduğunu ve bunun bir haksızlık olduğunu düşünmüş ve diğer ırklara savaş açmaya başlamış. Oysa bu oldukça yanlış bir düşünce. Irklar kendilerini geliştirdikleri ölçüde üstündür çünkü. Her neyse.'' dedi ve devam etti.
''Böylece Ay Taşı savaşları başlamış ama Min Ki haklıymış. Kulamlar diğer ırklarla karşılaştırıldıklarında zayıflar. Çünkü kendilerini geliştirmek adına yaptıkları hiçbir şey yok. Zayıf oldukları için de Ay Taşı yok olan ilk ırk onlar.'' dedi. Durmaksızın devam etmeyi düşünüyordu ama Sung Jong araya girdi.
''Ay Taşları yok olduysa nasıl Manticore onlar olabilir?''diye sordu. Muhtemelen Dae Hyun'un hiçbir şey bilmediğini düşünüyordu.
''Ay Taşlarının yok olduğu yok çünkü. Bizler yok olduğunu düşünüyorduk ama sadece zarar görmüş. Saraya getirilen Taş Kulamlara ait. Babanız o dönem öyle söylemişti.'' dedi Myung Soo'ya bakarak.
''Sen Taş getirildiğinde sarayda mıydın?'' diye sordu Woo Hyun.
''Evet, saray oldukça karışıktı. Biraz araştırma yapınca Kulamların bazı yetenekleri ile karşılaştım. Ölü bedenleri kontrol edebiliyorlarmış. Savaş zamanında çok fazla ölü beden varmış. Ejderha kuyrukları buradan geliyor olabilir. Min Ki'nin Kulamlara kazandırdığı hırs sayesinde yok olmaktansa başkalaşmayı tercih etmiş olabilirler ve bugünkü durumları da bununla alakalı olabilir.'' dedi ve duraksadı.
''Ne demeye çalışıyorsun?'' demişti Sung Yeol. Ses tonu bu konudan rahatsız olduğunu belli ediyordu.
''Manticore'un nasıl bir görüntüye sahip olduğunu biliyor olmalısınız.'' dedi ve hepimiz onaylayınca devam etti. ''Savaşta ölen çok fazla canlı vardı. Örnek vermek gerekirse Kulamlar yok olmaktansa ölü bir ejderha bedenini kontrol etmeyi ve başkalaşım geçirmeyi istemiş olabilirler ama sadece ejderha kuyruğu yeterli gelmemiş olmalı. Zaten savaşı başlatmalarının sebebi güce karşı duydukları istek. Zamanla başka canlıları da kontrol ederek bu hali almış olabilirler. Bu nasıl yapılır bilemiyorum ama böyle olmuş gibi görünüyor.'' dedi ve biraz duraksayıp derince soluklandı.
''Zaten normal bir şekilde yaşadıkları zamanda bitkilerle ilgililermiş. O yüzden zehir üretmekte hiç zorlanmamış olmaları gerek.'' diye ekledi.
Kanae sandalyesinde geri yaslanıp parmakları ile oynamaya başlamıştı. ''Sen bu kadar bilgiyi nereden biliyorsun?'' diye sordu bir süre sonra. Ses tonundan Dae Hyun'un anlattıklarına inanamadığı ve bu soruyu o yüzden sorduğu anlaşılıyordu.
''Saray kütüphanesinden. Babanız saray kütüphanesine girmeme ve tüm belgeleri okumama izin veriyordu. Hatta kütüphanenin düzenlemesini ben yaptım. Ama tabi ki o kadar çok belgeyi okumak mümkün olmuyor. Saray çalışanı bu taş parçasını getirdiğinde sadece bu konuyla ilgili belgeleri bulup okumuştum. Bulmak oldukça zor olmuştu gerçi. Bulunması istenmiyormuş gibi bir kutunun içerisindeydi. Çok tesadüfi bir şekilde bulduğumu söyleyebilirim.'' dedi Dae Hyun sakince. Sorgulandığının farkındaydı ama bunun normal olduğunun da farkındaydı.
''Bulunması istenmiyormuş gibi bir kutunun içerisinde miydi gerçekten?'' dedi Dong Woo.
''Evet. Saray kütüphanesinde bir alan var. Orada sadece aşırı yıpranmış ve restore edilmesi gereken belgelerle kitaplar duruyor. Bu yüzden neredeyse hiç kullanılmıyor. Kutuyu kitaplardan birini restore etmek için almaya gittiğimde rafın en altında gördüm. Elimdeki anahtarı düşürmesem ya da almak için eğilmesem orada bir kutu olduğunu bile fark etmezdim.'' dedi Dae Hyun.
''Bundan Shinjiro'ya bahsettin mi? Ya da başka birine? Çünkü bildiğim kadarıyla yaptığın her şeyi Shinjiro'ya anlatıyordun.'' dedi Kanae. Artık Dae Hyun'a tamamen inandığı anlaşılıyordu.
''Hayır. Bundan ne Shinjiro-sama'ya ne de başka birine bahsetmedim. Çünkü ben kutuyu bulup içindekileri okuduktan sonra insanların dünyasın gitmem emredildi. Shinjiro-sama ile de konuşmaya hiç fırsatım olmadı. Bildiklerimi ilk kez burada anlatıyorum.'' diye cevap verdi Dae Hyun. Bildiklerini anlatmak onu rahatlatmış gibi görünüyordu.
''Bildiklerini Hanae'ye anlatmadıysan seni neden çağırdı ki?'' diye mırıldanmıştı Kanae. Aslında bu bir sorudan çok bir düşünceydi ama Dae Hyun bir süre duraksadıktan sonra cevap vermişti.
''Kraliçe bana yazdığı mektupta Shinjiro-sama'yı Satir sarayına gönderdiğinizi, yardıma ihtiyacınız olabileceğini ve bu yüzden saraya gelmem gerektiğini söylemişti.'' dedi. Söylemekte tereddüt ettiği sesinin titremesinden anlaşılıyordu.
Kanae gülüp ''Ablan geleceği görebiliyor olmalı.'' dedi Dong Woo'ya bakarak. Dong Woo da gülümseyerek başıyla onaylamıştı. Kanae ayağa kalktı ve ''Biriniz son bilgileri anlatan bir mektup yazıp Hanae'ye göndersin. Aynı mektuptan Hikari ve Ho Won'a da gönderin.''dedi ve Dae Hyun'un yanına geçti. ''Biz kütüphanede olacağız. Bir şey olursa gelip söyleyin. Birini göndermeyin. Siz gelin.'' dedi vurgulayarak.
''Siz kütüphanedeyken biz ne yapacağız peki?'' diye sordu Sung Kyu.
Kanae biraz düşündükten sonra yüzüne yaramaz bir gülümseme yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY TAŞI II
FanfictionKanae'nin sinirden elleri titriyordu. ''Şu sandığın hikayesini biz de öğrensek ne kadar güzel olur. Madem bu kadar önemli bundan neden benim haberim yok? Krallığı bana devrederken her şeyi anlatmış olmanız gerekirdi.'' dedi. Sakin kalmaya çalışıyord...