< I >

47 5 0
                                    

Derin bir nefes alıp rüzgarın odaya doldurduğu lavanta kokusunun tadını çıkarttım. Ciğerlerimde hissettiğim lavanta kokusu saray halkına bugünün diğer günlerden farklı olduğunun haberini veriyordu. Nedenini bilmesem de sarayda bir çok çiçek olmasına rağmen lavanta asla yetiştirilmiyor ve bu tarz özel günlerde Elf'lerden satın alınıyordu. Buna geçerli bir neden bulmaya çalışarak ikinci derin nefesimi ciğerlerime çektim ve yavaşça gözlerimi açtım. 

Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şeyin Myung Soo'nun suratı olduğu gerçeğine alışmak hala oldukça zordu. Bu hala bir  gerçekten çok rüya gibi geliyordu ve ben Myung Soo'nun gerçekten yanımda uyuyup uymadığını anlamak için elimi saçlarına daldırıyordum. Elimle saçlarını sevmeye başladıktan kısa bir süre sonra Myung Soo hala gözleri kapalıyken kocaman gülümseyerek gamzelerinin bütün güzelliğini gözler önüne seriyordu. Daha sonra yavaşça gözlerini açıyordu. Fısıldayarak 'Günaydın' diyordu ve bu ritüel bugün de ,tıpkı son 5 aydır olduğu gibi, bir günaydın busesi ile son buluyordu. En zoru da bu buselere alışmaktı. 

Myung Soo yataktan çıkmış ve gerinmişti. ''Bugün uzun,heyecanlı ve bir o kadar da stresli bir gün olacak. Buna hazır mısın?'' dedi banyoya doğru yürürken. ''Galiba hazırım. Aslında tüm gece uyuyamadım. Nedense beni biraz geriyor.''dedim yatakta oturup ayaklarımı yataktan aşağı sallandırırken. ''Sen nasıl hissediyorsun peki? Hazır mısın?'' diye sordum giderek kaybolan sesim ile. Bu sorunun cevabından biraz korkuyordum ve aslında duymak da istemiyordum. Bir süre bekledikten sonra Myung Soo'dan bir cevap alamayınca yataktan kalktım ve hazırlanmaya başladım. Aslında hazırlanmama yardım etmek için görevlendirilmiş saray çalışanları vardı ama bunu hiçbir zaman kabul etmemiştim. Son derece rahatsız hissettiriyordu. 

Tamamen hazırlandığımda Myung Soo odada değildi. Bir süre geri dönmesini beklemiştim ama daha sonra odadan çıkmaya karar verdim. Myung Soo koridordaki koşuşturmaya rağmen sakince camdan dışarıdaki hazırlıkları izliyordu. Olabildiğince sessizce ona yaklaştım. Koluna girdim ve başımı omzuna yasladım. Hiçbir şey demeden elmacık kemiğini başıma yaslamıştı. Bir süre sonra Sung Kyu'nun sesi anın büyüsünü bozdu.

 ''Ben de sizi arıyordum ama siz günün tadını çıkartıyor gibisiniz. İlgilenmeniz gereken işler yok mu? Hele senin Myung Soo. Kız kardeşin evleniyor. Sence de biraz ortalıkta görünüyor olman gerekmez mi?Hazırlıkları kontrol etmelisin.'' deyip Myung Soo'yu sürüklemeye başlamıştı bile. Bir kaç adımdan sonra geri döndü ve ''Minel sen Ye Jin'in yanına gitsen çok iyi olur. Kafayı yemek üzere. Biraz desteğe ihtiyacı var.'' deyip güldü ve koşar adım yürümeye devam etti.

Ben de sakin adımlarla Ye Jin'in yanına gittim. Aslında sarayda kendi ırkım için ayrılmış bölüm dışındakilere girmem yasaktı ama bu kuralı hiçbirimiz umursamıyorduk. Kız kardeşimi görmek için birilerinden izin almam gerektiği fikri oldukça komik ve bir o kadar da rahatsız ediciydi. Ye Jin ve Sung Kyu için ayrılmış binaya girdiğimde burası düğün hazırlıklarının yapıldığı alandan daha karışık görünüyordu. 'Klasik Ye Jin' diye düşünerek etrafta onu aramaya başladım. Bir süre sonra birinin elimi tutması ile irkildim. 

''İyi ki geldin'' dedi Hye Soo oldukça kısık sesiyle. ''Annem pek iyi değil'' diye ekledi. Hyun Soo da peşinden gelmiş ve başı ile onu onaylamıştı. 

''Siz çok güzel olmuşsunuz.'' deyip kocaman gülümsedim ve önce Hye Soo'ya sonra Hyun Soo'ya sarıldım. Hye Soo'nun elinden tutup kardeşi ile birlikte ana binaya gitmesini söyledim. Zaten tamamıyla hazırlanmışlardı ve daha fazla burada kalmalarının anlamı yoktu. Saray çalışanlarından birine çocuklara eşlik etmesini ve ne olursa olsun yanlarından ayrılmaması gerektiğini tembih ettim. Henüz küçüklerdi ve biri onlara göz kulak olmalıydı. Onları gönderdikten sonra Ye Jin'in odasına gittim.

AY TAŞI IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin