< II >

12 2 0
                                    

Myung Soo'dan ayrılmış ve Hikari'nin hazırlandığı odaya girmiştim. Bir süre saray çalışanlarının işinin bitmesini bekledim. Onlar işlerini bitirip odadan çıktıklarında yavaşça yürüyerek Hikari'nin yanına gittim. ''Çok güzel görünüyorsun.'' dedim ama Hikari derince bir iç çekmişti. Bunun üzerine ''Bir o kadar da endişeli.'' diye ekledim ve Hikari'nin ellerini tuttum.

''Bunun böyle olmaması gerektiğini ikimiz de biliyoruz.'' dedi oldukça kısık bir sesle.

''Neyin böyle olmaması gerektiğini biliyoruz?'' dedim sakince. Aslında cevabı biliyordum ama ondan duymak istemiştim.

''Bunun işte. Bu düğünün yani.'' dedi ve iç çekti. ''Törenin sarayda gerçekleşmesine ve bu kadar kişinin davet edilmesine gerek yoktu. Aslında bakarsan hiçbirinin olmaması gerekir. Bu elbisenin bile. Ne kadar şatafatlı olduğuna bakar mısın?'' dedi ve aynaya dönüp elbisesini çekiştirdi.

Hikari'nin yanına geçip omuzlarından tuttum ve aynadaki yansımasına bakarak konuşmaya başladım.

''Hikari bu hiç de şatafatlı bir elbise değil. Üzerinde sadece bir kaç ufak taş var o kadar. Hem sana nasıl yakıştığına bir baksana. Şatafatlı bile olsa bunu kesinlikle giymelisin. Ayrıca ne olursa olsun sen bir prensessin ki düğün töreninden sonra bu unvan da değişecek. Sence sade bir tören olma olasılığı var mı? Bu evliliği merak eden bunca kişi varken bu çok olası değil.Sen de gayet iyi biliyorsun. Üstelik törene oldukça az kişi katılıyor. Sen böyle olmasını istediğin için.'' dedim ve Hikari'yi kendime çevirip ellerini tuttum. ''Yaşananların seni yorduğunu biliyorum ama sence de yeterince ceza çekmedin mi?''

''Hayır çekmedim. O bir ceza bile sayılmaz.'' diyerek araya girdi Hikari. Sesi titriyordu.

''Hayır sayılır. Çünkü bu senin için oldukça zordu. Hala da zor. Hikari sana böyle bir ceza verilmesinin bir sebebi var. İkimiz de yasaları gayet iyi biliyoruz. Aslında bakarsan yasaları bilmekle de alakası yok. Düşününce bile daha ağır bir ceza alman gerekirdi ama bunları tamamen özgür iraden ile yapmış olsaydın. Sana verilen görev buydu ve sen de sadece bunu yaptın. Kendine bu kadar yüklenmen hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Hepimiz seni anlayabiliyoruz. Dong Woo bile. Bu yüzden sen de kendine bu kadar eziyet çektirmeyip günün tadını çıkartmalısın. Hem cezanı sen seçmedin ki. Birinin bir derdi varsa bunu Kanae ile halletmeli. Kimse gelinin mutlu olmadığı bir düğün töreninde eğlenemez.'' dedim gülümseyerek ve kulağına eğildim.

''Hem eminim ki Ho Won seni gülümserken görmek ister.'' dedim ve geri çekilip ''Gidelim hadi. Biliyorsun ki bu tören gün doğumunda yapılmalı. Yoksa akşama kadar beklememiz gerekecek.'' diye ekledim ve kocaman gülümsedim.

Hikari de gülümsemiş ve önümde yürümeye başlamıştı. Genelde bu tarz konuşmaları yapmayı beceremediğim için gülümsediğini görmek içimi rahatlatmıştı. Hikari ile birlikte düğünün yapılacağı bahçeye çıktığımızda alanı kutsamak için dizilen taşlara göz gezdirip ''Teşekkür ederim.'' diye mırıldandı. Sadece gülümsemekle yetinip onu babasına teslim edip Myung Soo'nun yanına geçtim.

''Bu farklı bir hismiş. Böyle hissedeceğimi düşünmemiştim hiç. Sen Hikari'ye ne söyledin? Oldukça rahatlamış görünüyor. Gergin olacağını düşünüyordum.'' dedi Myung Soo bana doğru eğilerek.

''Bu bir sır. Sadece anın tadını çıkart.'' dedim ve Myung Soo'nun koluna girdim.

Myung Soo bir şey söylemek için bana dönmüştü ama tören için dua edilmeye başlandığından bir şey diyemeden önüne döndü. Dua bittikten sonra Hikari ve Ho Won Tanrı ve Tanrıçaların huzurunda birbirlerine ömür boyu bağlı kalacaklarına dair yemin ettiler. Daha sonra Kanae Hikari ve Ho Won el ele tutuşurken ellerinin üzerinden bir ip bağlamıştı. Aslında bunu ve tüm töreni bir din adamı yönetmeliydi ama Kanae kendisi yapmak istemişti. Kanae daha sonra ipi çözmüştü. İp çözüldükten sonra bile el ele tutuşmayı bırakmamaları fiziksel bir bağ olmasa bile hisleri sayesinde hep birbirlerine bağlı kalacaklarını sembolize ediyordu. Daha sonra Akemi'nin onlar için taşıdığı yüzükleri birbirlerine taktılar ve tören bitti.

İşin en eğlenceli kısmı şimdi başlıyordu. Ziyafet her zaman çok keyifli oluyordu çünkü herkes istediği gibi eğlenebiliyordu. Üstelik etrafta koşuşturan bu kadar çok çocuk varken bu daha da keyifli oluyordu. Sadece onları izlemek bile eğlenceliydi. Ama çok uzun süre burada kalamazlardı. İkramlar başladığında Shinjiro onları salondan çıkartmıştı.

Ziyafetler genelde eğlenceli ve biraz gürültülü olurdu ama bugün oldukça sessiz bir ortam vardı. Aile üyelerimiz dışında kimse yoktu ve onlar da minik gruplar halinde sohbet ediyorlardı. Düğün törenini beklediğimizden daha sakin karşılamışlardı ama Yume sayesinde bu durumda Kanae'nin parmağı olduğunu öğrenmiştik. Kanae düğün töreninden 3 gün önce Myung Soo ve benim dışımdaki herkesi köşkte toplayıp bir konuşma yapmıştı Yume'nin anlatmasına göre. ''Aslında bu konudan bahsetmemizi söylemişti ama bir sabah bomboş bir saraya uyanıp da bir şeyler döndüğünü anlamamanız için aptal olmanız gerekir. O yüzden söylemekte sakınca yok. Hikari ve Ho Won hakkında bir konuşma yaptı. Ayrıca Dong Woo ile de özel olarak konuştu. Birazcık bahsedebilirim bence.'' deyip olan biten her şeyi anlatmıştı Yume. Kanae'nin her zamanki gibi her şeyle ilgileniyor olmasına hiç şaşırmamıştım. 

Bir süre sonra kızlarla olan sohbetime bir ara verip camın yanındaki duvara yaslanıp olan biteni sakince izleyen Myung Soo'nun yanına gittim. ''Beklediğimden daha sakin bir ortam. Düğünü bu kadar sıcak karşılayacaklarını düşünmemiştim.'' diye mırıldandı Myung Soo. ''Sanırım Kanae'nin yaptığı konuşma etkili olmuş.'' deyip gülümsedim ve koluna girdim. Myung Soo da gülümseyip başıyla onaylamıştı. 

Bir süre sonra Myung Soo'nun annesi ve babası yanımıza gelmişti ve sıcak bir sohbete koyulmuştuk. Sarayda kaldığımız için onları çok sık göremiyorduk ve böyle günlerde konuşacak çok fazla konumuz oluyordu.Biz sohbet ederken Hikari ve Ho Won için saraya gönderilen düğün hediyeleri de Ghoullara ait binaya taşınıyordu. Jung Yeop'un kardeşi ''Ne kadar çok hediyeniz var. Evliliğinizi böyle kabul etmiş olmaları ne kadar güzel. Jung Yeop evlendiğinizi görebilse ne düşünürdü acaba?'' demişti. 

Bu cümleler bir anda ortamı buza çevirdi. Myung Soo, Jung Hwa'ya doğru hareketlenmişti ama onu kolundan çekerek durdurdum. Burada bir kavga çıkartmanın anlamı yoktu. Üstelik böyle bir tepki ile karşılaşabileceğimizi biliyorduk. Kanae cevap vermek için ağzını açmıştı ama Dong Woo buna fırsat vermedi. Ho Won'un yanına geçip elini omzuna attı ve konuşmaya başladı. 

''Babam sizi böyle görebilse çok mutlu olurdu. Hayatını birlikte geçirebileceğin doğru kişiyi bulmak kolay değil. Birbirinize böyle aşkla bakabildiğinizi görseydi eğer inanılmaz sevinirdi, değil mi amca? Sence de birlikteyken harika görünmüyorlar mı? Babam çevresindekilerin mutluluğundan mutlu olabilecek biriydi. Sizin mutlu olmanız onu çok mutlu ediyordur eminim.'' dedi ve Ho Won'a döndü. ''Mutluluğunuzun bozulmaması için biraz cesur olman gerekecekmiş gibi görünüyor. Eğer yardıma ihtiyacın olursa hepimiz sizin için buradayız.'' diye ekledi ve kocaman gülümseyip önce Ho Won'a sonra Hikari'ye sarıldı. 

Ho Won'la arasında bir sorun olmadığını biliyorduk ama Hikari'ye bu kadar sıcak davranmasını ben bile biraz garipsemiştim. Kanae onunla ne konuşmuştu bilmiyorduk ama her ne söylediyse bu Dong Woo için bir çok durumun değişmesini sağlamıştı. Kanae yüzünde yaramaz bir gülümseme ile onlara yaklaştı ve ''O zaman bu mutlu çifti daha fazla törenlerle boğmayalım değil mi? Yeterince yoruldular zaten. Onlar adına hepinize burada olduğunuz için teşekkür ederim.'' dedi ve odadan çıktı. Bu törenin bittiğinin işaretiydi. Biz de salondaki herkes ile vedalaşıp gittiklerinden emin olduktan sonra Hikari ve Ho Won'u köşke uğurlamıştık. Bir süre birbirleri dışında hiçbir şey ile ilgilenmemeleri gerekiyordu. 

Daha sonra köşkün bahçesinde toplandık. Sung Kyu kamelyanın içine girer girmez kendi bir sandalyenin üzerine bırakıp derince nefes almıştı. ''Beklediğimden daha sorunsuz geçti. Oldukça güzel bir törendi.'' diye mırıldandı. ''Senin için sorunsuz olması gayet normal. Biraz çocuklarımızla ilgilenmelisin. Beni bırakıp gitmenin hesabını soracağım daha.'' dedi Ye Jin Sung Kyu'nun yanına otururken. Sung Kyu oturduğu yerde Ye Jin'e doğru dönüp ''Çocuklara bakma işini Shinjiro üstleniyor ama buna rağmen senin kadar söylenmiyor.'' demişti. ''Gerçekten sürekli kavga etmek zorunda mısınız?'' diyerek araya girdi Myung Soo. ''Rahatsız mı oldun?'' demişti ikisi de aynı anda. ''Onlara karışmakla çok büyük bir hata yapıyorsun. Bırak da sonsuza kadar kavga etsinler.'' dedim gülerek. ''Bugünün konusu düğün töreni ama bu ikisinin kavgaları yüzünden hiçbir şey konuşamıyoruz. Oysa günü kurtaran Dong Woo için harika bir konuşma yapacaktım.'' dedi Sung Yeol yüzünü buruşturarak. Dong Woo, Sung Yeol'e cevap vermek için hareketlenmişti ama elinde bir zarfla kamelyaya gelen saray çalışanı onu durdurmuştu.


AY TAŞI IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin