"Sehun?"
"Hmmm" kitabından kafasını kaldırmadan mırıldandı.
"Konuşmamız gereken bir şey var"
Bu sefer kafasını kaldırıp gözlerime baktı. İlk önce kaşlarını kaldırdı daha sonra da yavaşça çattı. Daha yeni açılmış bilgisayarın kapağını indirerek kenara ittim ve derin bir nefes alıp yerimden kalktım. No pain No gain."Bir sorun mu var sevgilim?"
"Sorun mu bilmiyorum. Ama seninle konuşmak istediğim bir şey var."
Sehun huzursuz olmuş gibi duruyordu. Çenesini sıktığı için çene kemiği iyice belli olmuştu. Yanına yaklaştığımda belimden tutup beni kucağına çekti. Yüzünde gergin bir gülümseme vardı."Konu dart"dediğimde Sehun şaka yapıyorsun der gibi bir bakış attı. "Yani dartı neden getirdiğimle alakalı."
"Sorun değil Jongin. Eğer dart oynamak istiyorsan dart oynayabiliriz."
"Hayır önemli değil. Sorun o değil." Sesim sonlara doğru kısılmıştı. Az önceki cesaretim yavaş yavaş kayboluyordu.
"Bir sorun yok sanıyordum."
"Yok!" Biraz ani tepki verdiğimi fark edince kafamı önüme eğdim. Sehun'nun gözlerine bakmak hiç de iyi gelmiyordu. "Sadece sana anlatmak istediğim bir şey var."Sehun uzanıp çenemden tutarak gözlerimi gözlerine çıkarıdı. "Dinliyorum." Yüzünde samimi bir gülümseme vardı.
Tam ağzımı açıp konuşma cesaretini göstermiştim ki Sehun'nun telefonu çalmaya başladı. İster istemez gözümüz telefona kaydığında ekranda sadece Y harfi vardı. Kaşlarımı çatmamak için kendimi sıkarken Sehun dudaklarıma küçük bir kelebek öpücük bıraktı."Anlatacağını sakın unutma hemen geliyorum." Beni kucağından kaldırıp telefonu aldı ve pencereye doğru yürümeye başladı.
"Yifan Hyung?"
"-"
"Şimdi mi?"Açıkçası konuşmanın hepsini duyamasam da oldukça sıradan bir görüşmeye benziyordu. Ta ki o ismi duyana kadar...
"Ben gelmek zorunda mıyım? Geyik nerde?" Bu malesef ki keskin nişancının Sehun olduğunun kanıtıydı. Chanyeol onun Geyik adından biriyle birlikte çalıştığını söylemişti. Ki bu Geyik de Luhan oluyordu.
Ben düşüncelerimin içinde boğulurken Sehun gelip koltukta yanımdaki boşluğa kuruldu. "Şimdi söyle canını sıkan şey ne?"
"Kimdi?"
"Telefondaki mi? Bir aile dostu."
"Hiç ailen yok sanıyordum."
"Evet yok. O sahip olduğum tek aileye yakın tek şeydi senden önce"
"Bu kadar önemli biriyle neden ben tanışmadım."
Sehun neşeli bir kahkaha attı. "Aslında tanıştın. Ama henüz farkında değilsin."
Kaşlarımı çatarak gözlerimi Sehun'a diktiğimde bir kahkaha daha attı."Şu haline bak çok sevimlisin." Dedikten sonra burnuma bir öpücük bıraktı. Sevimli mi? Alooooo kızıyorum ben burada.
"Bana gözlerini devirme Jongin." Gözlerimi devirdiğimin farkında bile değildim.
"En kısa zamanda resmi olarak da tanıştıracağım söz."Ufak sinir bozucu bir sessizlik başlamıştı. İçim içimi kemirirken sahip olduğum son cesaret kırıntısını da kullanarak Sehun'nun gözlerinin içine baktım. "Sehun?"
"Efendim ay ışığım?"
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum. Ancak durup dururken nerden çıktı şimdi bu. Beni korkutuyorsun."
"Sadece içimden söylemek geldi."
"Bana bir türlü söyleyemediğin şey bu muydu?"
"Biliyorum sana sevgimi pek gösteremiyorum. Bazı akşamlar ek mesai yapıp gelmiyorum. Baskı haftası sürekli toplantılarda olduğum için konuşamıyoruz bile. Ama ben-"
"Biliyorum Jongin." Uzanıp yavaşça alt dudağımı dudakları arasına aldı. Dudakları yavaşça hareket ederken sağ eliyle ensemi kavramış, başparmağıyla yanağımı okşuyordu. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Biraz daha devam edersek kendimi tutamayacağımı bildiğim için ilk geri çekilen ben olmuştum."Seni bırakıp gitmek istemiyorum. Çünkü aklım sende kalacak. Ama Yifan Hyung un yeni oğluna bakıcılık yapmalıyım."
"Yeni oğlu mu?"
"Yifan Hyung evlatlık almayı sever. Minseok, Luhan, ben yılan Chen hepimiz onun evlatlık çocuklarıyız."
"İyi biri gibi geliyor kulağa."
"Ona çok şey borçluyum. Akşam yemeğine yetişemeyebilirim."Cüzdanını ve anahtarları aldıktan sonra bana küçük bir öpücük verip evden çıkmıştı. Hyung'un evlatlık çocuklarıyız demişti. Belki hepsi küçükken kaçırılmış ve zorla eğitilmişlerdi. Belki Sehun...
Belkisi yoktu Sehun operasyona falan gidiyordu. Öldürmeye gidiyordu. Ben onu ne kadar masum görsem de o öldürüyordu.
Yifan Hyung gelip Chanwoo denen çocukla göreve çıkmam gerektiğini söylediğinde başka seçeneğim olmadığını biliyordum ama yine de Jongin'le kalmak istemiştim. İyi görünmüyordu. Belki ruhsal olarak bir sıkıntısı vardı belki işle alakalıydı bilmiyordum. Ama canının sıkkın olması beni de düşündürüyordu. Onu üzen şeyi param parça etme istediği içimde kabarıyordu. Hiçbir şey yapamamaksa canımı daha çok acıtıyordu.
Üsse geldiğimde Tao beni kapının önünde bekliyordu. Gözlerinde her zamanki duygusuz bakışı vardı.
"Bu gün daha bir somurtkansın?"
"Bu seni ilgilendirmez."
"Hadi ama yapma. Benimle de konuşmayacaksan kime anlatacaksın?"
"Kimseye?"
"Ciddisin yani"
"Şu lanet çocuğu al ve git. Yifan kendini öldürtmedem"
"Neden? Çocukla ilgili bir sorun mu var?""Sadece tuhaf. Babasının hapishanede olduğunu söylüyor. Chen kontrol etti öyle bir mahkum var ama oğlunun varlığını reddediyor."
"Oğlunu korumaya çalışıyor olabilir."
"Belki ama çocuğun refleksleri fazla iyi. Ajanların kullandığı bazı teknikleri kullanıyor dövüşürken."
"Babası da yeraltı dünyasındansa bu olabilir. Sen de birçok ajan hareketi kullanabiliyorsun."
"Babasının intikamı için Rusya da olduğunu söyledi ama babası hapse gireli 5 yıl olmuş."
"Elinde imkanı yoksa Dmitri'yi anca bulmuş olabilir."
"Ama Dmitri çok nadir Amerika'ya mal satışı yapar. Onu biliyorsun."
"Doğru ama iyi para teklif edildiğinde prensip düşünecek bir adam değildi."
"O çocukla ilgili hiç iyi şeyler hissetmiyorum."
"Buna kıskançlık deniyor kabullen artık."Tao bana cevap vermeden önümdeki kapıyı açtığında ne çabuk odaya geldiğimizi anlamamıştım. Hiçbir şey söylemeden beni içeri ittirip kapıyı kapattı. Yüzümde yayılan gülümsemeyle odaya şöyle bir göz attım. Chanwoo denen çocuk Lay Hyung'la dart oynuyordu. Oldukça da iyi bir oyuncuydu. Tao'yu geçiştirmiş olabilirdim ama çok fazla şüpheli durumu olduğu gerçeği göz ardı edilemezdi. Kris bize en azından böyle öğretmişti. Kimseye güvenmemeyi. O zaman bu çaylağı neden bu kadar çabuk aramıza almıştık?
"Chanwoo?"
"Efendim"
"Gidiyoruz."
"Nereye?"
"Sorgulayabilecek bir konumda olduğunu sanmıyorum"
"Haklısın"
"Ne zamandan beri senli benli konuşuyoruz."
"Afedersiniz"Arkamı dönüp az önce Tao'nun kapattığı kapıyı açıp koridora çıktım. Kapıyı açık bırakıp peşimden gelmesini beklemiştim. Beni nerdeyse arabaya ulaştığımda yakalamıştı. Boyuna oranla aklı biraz havadaydı.
"Bu bir gelenektir. Son gelen yeni gelenle göreve çıkar."Arabaya bindiğinde kucağına ekranı açık bilgisayarı bıraktım. Kris bana dosyayı evden çıkarken atmıştı. "Hedefimiz o adam. İsmini bilmen gerekmiyor. Hedeflerinde duygusal bağ kurmamalısın. Kim olursa olsun öldürmek zorundasın. Bu yüzden Kris kimsesizleri dahil eder aileye. Bir gün babanı öldürmek zorunda kalmaman için. İlk defa ailesinden yaşayan biri bu ekibin bir parçası oluyor."
"Babamı öldürmek zorunda kalmam değil mi?"
"Bilmiyorum ve ilgilenmiyorum. Bu senin sorunun olur."
"Son gelen olduğunu söylemiştin. Kaç yıl önceydi?"
"Kişisel sorular sorabileceğin düzelde olduğumuzu sanmıyorum."
"Kişisel bir-"
"Şimdiden geyiği özledim."
"Efendim?"
"Sadece dosyanı incele"
"Sadece ikimiz mi olacağız"
"Chen de telsizle bizimle olacak. Oradaki binanın tepesinden ateş edicez. Yani ben edicem. Senin silah kullanıp kullanmayacağın benim insafıma kaldı. İnsaflı biri olduğumu sanmıyorum.
"Hiç öyle durmuyordun" sesi o kadar kısık çıkmıştı ki hiçbir şey duymadım. Yine de ne dediğini umursamadım. Tek istediğim şu hedefi ortadan kaldırıp Jongin'e dönmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klişe // Sekai
Fanfiction"Ateşle oynuyorsun Jongin. Çok fena yanacaksın" "Zaten yanıyorum görmüyor musun?" "Sen yandığını sanıyorsun." Luhan yarım saatlik görüşme boyunca ilk defa konuşmuştu. "Sehun gerçeği öğrendiğinde alnında 35 kalibrelik bir delik için yalvaracaksın KİM...