07/01/2006
Sevgilim,
Bilmem tam tarihi hatırlar mısın ama benim seninle ilgili anılarım her gün bir film gibi başa sarar durur.
Bu günden tam on bir yıl önce annem karşı dairemize yeni birinin taşındığını söyledi. Benim için harika bir haberdi bu. Zira karşı komşumuz tam bir gevezeydi. Yüksek sesle telefonda konuştuğu her seferinde ince duvarlardan geçen ses, benim odama bir çekiç gibi vurur, saatlerce durmazdı. Düzenli uykular aylardır bana haramdı.
Ranzadan yere zıplayıp koşa koşa kapıya gittiğimi dün gibi hatırlıyorum. Annem düşüp bacağımı kıracağım hakkında söyleniyordu. Yaşıtlarımdan kısa olan boyum yüzünden kapının gözetleme deliğine asla ulaşamıyordum. Yine de büyük bir inatla parmak uçlarımda uzanır izlemeye çalışırdım ama o gün farklıydı.
Çokça meraklanmıştım.
Küçük ayaklarım beni mutfakta bekleyen tabureyi almaya yönlendirirken üşenmemiştim. Hemen gözetleme deliğine ulaştım ve büyük bir merakla beklemeye başladım. Tamı tamına iki saat otuz yedi dakika boyunca o delikten evinize yerleşen eşyaları gözetledim. Çoktan senin ve ailenin hakkında fikir sahibi olmuştum. Taşınan rulolarca kumaş, farklı boy cetveller ve oldukça pahalı görünen mankenden annenin bir tasarımcı olduğunu düşünmüştüm. Ardından koli koli kitap gelmişti. Ağır görünen renkli ciltleriyle bir çok kitap vardı. Okumaktan hoşlanan bir baban olmalıydı. Ayrıca ufak bir puf görmüştüm ve şimdiden kedin/köpeğin olduğu için sevinmiştim. Annem benden üç yaş büyük bir oğulları olduğunu söylediğinden beri en çok senin hakkındakileri merak ediyordum ama taşınan yatağın ve çalışma masan dışındaki hiçbir şeyi görmedim. Çünkü annem ensemden tuttuğu gibi beni mutfağa sürükledi. Haksız da sayılmazdı adımı seslendiği dört seferde de onu duymamıştım ve onun da sabrı sınırlıydı. Sessizce yemeğimin son parçalarını ağzıma atıyordum. Annem hala bana sorumsuz olduğum hakkında söyleniyordu derken çok sık duymadığımız bir ses duyuldu. Kapı zilinin sesi hızlıca küçük mutfağı doldurdu. Koşarak mutfağın kapısına gittim. Annem de ağır ağır dış kapıya ilerledi. Dış kapının açılış sesini duymamla yerimde sindim. Nedensizce heyecanlanmıştım. Tek gözümle dış kapıyı görmeye çalışıyordum. Uzun kumral saçlarıyla oldukça alımlı bir kadın çıktı kapıdan. Güzel bir elbise vardı üzerinde. Küçük hormonlu bir ergendim ve bunun gerekliliğiyle kadını iyice süzmüştüm. Güzel olduğuna kanaat getirince gözlerim hemen yan tarafa kaydı ve işte oradaydın! Kahvenin hoş tonundaki saçların güzel bukleler halinde alnına dökülüyordu. Dolgun dudakların yüzündeki en dikkat çekici noktaydı. Sevimli bir burnun vardı -ki sen asla ondan hoşlanmıyordun- ve üzerinde aman tanrım! En sevdiğim çizgi film karakterinin bir baskısı vardı! Koşarak yanına gidip bakmak istiyordum ama utançtan yerime sinmiştim. Her nasılsa meraklı bakışların evi turlarken bana uğradı. Beni gördüğünde esmer tenini kıskandıracak beyaz dişlerinde bir gülümseme bahşedip el salladın bana. Nasıl utandığımı anlatamam. Mutfağa geri kaçarken sandalyeye takılıp düşmüştüm. Canımın acımaya bile vakti kalmadan şen kahkahanı duymuştum. Ve işte o zaman kanayan dizime rağmen canım hiç acımamıştı.
Sonraki günlerde seni görmedim. Çünkü evden çıkamayacak kadar hastaydım. Yine de bu annem işe gittiğinde yataktan kalkıp gözetleme deliğinden okula gidişini izlememe engel değildi. Lisedeki ilk yılında olduğunu öğrenmiştim. Oldukça ünlü bir sanat kolejinde okuyordun. Ne üzerine eğitim aldığını merak ediyordum. Annenden gelen çizim yeteneğin mi vardı? - ve evet tahmin doğruydu annenin bir tasarımcı olduğunu annemden öğrenmiştim- yoksa herhangi bir enstrüman mı çalıyordun? Arada dairenizden piyano sesleri duyduğuma yemin edebilirdim.
Sana müthiş bir hayranlık besliyordum. Nasıl beslemezdim ki? Bisiklet kullanabiliyordun, -hep öğrenmek istemiştim- Sanat lisesinde okuyordun, -orayı hayal bile edemezdim- uzun ve yakışıklıydın, -ergenliğin hediyesi çillerime karışan sinir bozucu sivilcelerim vardı ve kısaydım- ve sen sendin işte. Nedene ihtiyacın yoktu. Duruşunda bile asalet vardı. Kelebekleri izliyormuş gibi hissederdim.
Dediğim gibi sadece bir hayranlıktı. Çünkü ikimizde erkektik -gerçi çok sonraları bunu kabullenip bunun bir "sorun" olmadığını öğrenecektim- Sen olmak istediğim kişiydin. Bu yüzden sana hayrandım ve sonsuz saygı duyuyordum ama her şey bir anda değişti. Bunun basit bir hayranlık olmadığını fark etmeye başladım.
Bir Cuma akşamıydı. Senden önce okulum bittiği için gözetleme deliğinden eve gelişini izleyebiliyordum. Tam saatinde cama çıktım ve çok bekletmeden sende sokağın başında göründün. Ama bekle bir dakika! Bu sefer... bu sefer yanında biri vardı ve ablan değildi -ve evet ilk gün kestiğim kişinin ablan olduğunu öğrendim. Beni değil hormonları suçla- Güzel sarışın bir kızın yanında geldiğini gördüm. Ağır ağır apartmana yürüdünüz. Birkaç dakika içinde tam da benim gözetlediğim pencerenin önüne geldiniz ve o an eğilip kızın yanağına bir buse kondurdun. Kız şaşırmıştı. Bir eli yanağında utangaçça sana bakıyordu. Güzel bir gülümseme bahşettin ona. Sanki "her şey yolunda" diyordu bakışların. Kız gözle görülür bir şekilde gevşedi ve uzanıp bir buse de sana kondurdu. Ardından koşarak ara sokağa girdi. Senin ağzın kulaklarında olduğunu az biraz seçebiliyordum çünkü görüşüm aniden bulanıklaşmıştı. Geri çekilip dikizlemek için dizlerim üstünde durduğum koltuğa çöktüm ve o gün ilk defa eve girişini görmek için gözetleme deliğine bakmaya gitmedim.
O zamanlar çocuktum. Korkak küçük bir erkek çocuğu... Gözlerimin doluşuna anlam vermedim o dönemlerde.
Sonraları ise hoşlandığın kızdan karşılık aldığın için sevinen senin, canımı düştüğümden daha fazla yakabileceğini öğrendim.
Uyarlama bir hikayedir. Okurken keyif almanız dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Odnoliub / Sekai
Short StorySevgilim, ben bugünü tam on bir yıl bekledim. Gereken sadece bir yıl daha. Sana bir yıl boyunca mektup yollayacağım. Her biri yanımdaki dolabın küçük çekmecesinde gideceği günü bekliyor. Neden hepsini bir seferde postalamadığımı sorma. Sorma çünkü o...