2. Bölüm

38 10 0
                                    

Pencereden bir tıkırtı geliyor sanki biri taş atıyordu.
Perdeyi açıyordum kapı çaldı ve içeriye elindeki tepsi ile annem girdi. Kurabiye ve süt ikilisine zaafım vardı. Bunu bilen annem merakından sormaya gelmişti.

"- Kızım çok halsizmişsin ya bugün biraz kendine gelirsin diye sütte getirdim. Hem seversin sen hadi ye."

Yemeye başlamıştım bile. Annem ne diyor hiç dinlemiyordum. Kurabiyelerden gözümü alamıyordum.

"- Hilal kızım birşey soracağım. Ama yalan söyleme ben anlarım."

"- Tamam sor anne. "

"- Dün seni getiren çocuk Deniz onu daha önce tanıyor muydun? "

"- Hayır annecim dün ilk defa karşılaştık."

"- İyi geceler kızım. "

Pencereden baktığımda taş atan hiç kimse yoktu annem beni oyalamasaydı merakımı dindirebilirdim.
Bir süre yatağımın üstünde düşündükten sonra yatağımın yanındaki ışığı kapatıp uyumaya çalıştım. Daha iki dakika geçmeden telefonumun melodisi kulağımla buluştu içimi heyecan ve telaş kapladı. Aslında gecenin bu vaktinde arayabilecek kişi olarak aklıma ilk Mert yada Miray geldi ama gözardı edemediğim bi şüphem vardı İlker de olabilirdi. Telefonu yavaşca elime aldım ekranda yine özel numara yazıyordu daha fazla beklemeden hemen açtım çünkü biraz daha beklersem kapatacaktı telefonu açtım. Bu sefer farklı bir yol denemeye karar verdim telefonu kulağıma tuttum ama ses vermedim içerden bir kaç saniye sonra homurtular gelmeye başladı ve nefes alışveriş sesleri geliyordu bi süre sonra kısık bir sesle sen dedi karşıdaki kişi ama içerden gelen kapı açılma sesi ve İlker diye seslenen kişi sayesinde sözünü tamamlayamadı ve telefon kapandı. Şu özel numarayı iyice merak etmeye başlamıştım ilkinde İlker olduğunu öğrenmistim şimdi ipuçlarıda okları ona yöneltiyordu ama yinede emin olamıyordum sonra ne kadar saçmaladığımı farkettim sanki onlarca gizli hayranım varmış gibi, göz kapaklarım ağırlaşmaya başlayınca derin ve uzun bir uykuya daldım gerçektende uzundu çünkü sabah kalktığımda saatin akrebi 1'i gosteriyordu. Allahtan bugün okul yoktu. Annemde beni uyandırmamıştı. Rekor kırdım bugün ilk defa bu kadar uzun süre uyumuştum. Gözlerim fazla uyumaktan hafifçe şişmişti Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra tabi arada idrar kesemide boşaltmam gerekiyordu.Annemlerle kahvaltımızı yaptıktan sonra artık onlarla vedalaşma vakti gelmişti öglene doğru gittiler. Onlar gidince içimde bir burukluk oluştu annem aradığında her ne kadar hissettirmemeye çalışsam da hüzünle doldu içim. Vedalara alışıktım ama onlar her gittiğinde böyle olurdum. Küçüklüğümden beri hiç ayrılmamıştık ve onlara cok bağlıydım. Onlar gittikten sonra biraz hava almak hemde ders çalışmak için kütüphaneye gitmeye karar verdim. Hem üzerimde çok emeği olan İpek hocamıda uzun zamandır görmemiştim kendisi 65 yaşlarında tonton mu tonton ve çok zeki bir kadındır. Onunla Lise 2. Sınıfta tanişmistik. O zamanlar keşfetmiştim burayı işini aşkla yaptıgı için emekli olduğu zamanda burada gönüllü olarak öğrencilere matematik derslerinde yardımcı olmaya başlamış bende onun bu kütüphanedeki ilk öğrencisiyim. O yüzden onun yeri bende çok başkadır. Yolda giderken bir çiçekçiye de uğrayıp onun en sevdiği çiçek olan papatyalardan almaya karar verdim. Çiçekçiye girdiğimde hiç beklemedigim birisi de oradaydı Deniz Kılıç. Kartopu oynarken düstügümde bana yardım eden çocuk o telaşta ona teşekkür edememiştim. O birşey demeden ben konuştum.

"- Merhaba o gün bana yardım ettiğin için çok tesekkürler."

O cevap vermek yerine gülümsedi ve dükkanın sahibi abladan istediği çicekleri aldıktan sonra kapıya doğru ilerledi. Bende bir demet papatya istediğimi soyledim. Ben sözlerimi bitirdikten sonra kapı açılıp kapandı ve dışardaki soğuk hava içeriye girdi. Bende çiçek buketimi aldıktan sonra çıktım dükkandan. Hatıramda bir sey belirdi. Derste ayağına takılıp düştüğüm çocuktu Deniz. Daha önce nasıl fark edemememiştim diye düşünmeye başladım hava soğuk olduğu için titremeye başlamıştım yavaştan. O yüzden de adımlarımı hızlandırdım. Kütüphaneye girer girmez sıcak hava burnumun ve yanaklarımın pembeleşmesine neden oldu. Boş masaya eşyalarımı koydum ve roman bakmaya başladım. Burayı seviyordum kitaplardan duvarın sarı renginin gölgelenmesi bile hoşuma gidiyordu. Etrafta 5 masa vardı ve bu masalar 8 kişilikti. Ben kitaplara bakarken İpek hoca yanıma geldi.
Bana anne şefkatiyle yaklaşır ve yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu hep. Yine öyle oldu bende elimdeki çiçekleri ona uzattım bu seferde sımsıkı sarıldı. O çiçekleri vazoya koyarken bende masaya oturdum ama bir türlü içimden ders çalışmak yada kitap okumak gelmiyordu oysaki çok severdim ikisinide biraz daha oturup kütüphaneden çıktım yolda dalgın dalgın yürürken yağmur yağmaya başladı. Toprağın kokusunu içime çektim normalde bu buz gibi havada yağmurun altında sırılsıklam islanmayi sevmezdim ama bugün ıslanmak istedim tabi sonrada hasta olmam cabasıydı dalgın dalgın yürürken yanımdan da insanlar geçiyordu tanımadığım bu şehrin yabancisi olduğum insanlarıydılar belki de onlar da benim gibi yabancıydılar. Hava iyice soğumuştu ama karnım da acıkmıştı yemek yemeyi çok sevenlerdenim. Lisedeyken bir keresinde sıcak çikolatayla beraber sufle, cips, kola, tabi sonrada hastane koridorlarında buldum kendimi. Yemistim midesiz değilim seçiciyimdir ama ikizler burcuyum sonuçta. Kafenin kapısından içeri girerken farketmeden yüzümde bir gülümseme oluştu ben etrafı süzerken kapıdan girenin kim olduğunu merak eden cafedekiler de beni izliyordu. Kapının sağındaki dışarıya bakan masaya oturdum ve bir pasta sipariş ettim sonuçta küçücük de olsa pastaya da zaafim vardı Pastamı yerken bir yandan da sosyal medyada gezindim. Bir blog yazıyordum. Yaşadığım her günü yazıp yaşadıklarımdan ders çıkarıyordum kendimce. Milyonları aşkın okurlarım vardı.
En son yazdığım şimdiden bini aşmıştı. Mutluydum düşüncelerimi birçok kişinin okuyup yorumlaması beğenilmesi hoşuma gidiyordu. Yaşadıklarımı okuyucularım ile paylaşıp hayatlarına yön verdiysem ne muttlu bana. Aklıma birşey gelmeyin ce de bir masal uydurmuştum. Çok sevildi bu masalla okuyucu kitlem arttı. Rüyamda bile kendimi orada yazıyormuş gibi hissediyorum.
Ah vakit çok geç oldu. Eve gitmeliydim yediğim pastanın parasını verip feribota yürüdüm ve güneşin batışı eşliğinde eve gittim. akşam karnım tok olduğundan fantastik kitabımı okumaya başladım.
Cadılar, şifacılar, vampirler, kurtlar, elfler, denizkızları, melekler, savaşcı robotlar ve ilginç bir şekilde gelişmiş teknoloji...
Bu romanı iyiki okuyordum. Doğum günü hediyemdi babam ve annemin ortak hediyesiydi. Babam çok tuhaf davranmıştı o gün, sürekli zaman geldi diyordu. Sen bu kitaba ailemize ve doğduğun yere sahip çıkmalısın bu senin kaderin kehaneti sadece sen gerçekleştireceksin sen son ırksın demişti. Başına güneş geçmiş olabilir yada yolda yürürken balkon kenarından vazo düşmüş olabilir diye düşündüm. Annemin gözü ne baktım belki bir şey der diye ama sadece ışıltılı bir bakış attı ve bir gün herşeyi anlayacaksın elinde olanlara sahip çık dedi. Şaka yapıyorlar diye düşünüp fazla irdelemedim bu konuyu. Seviyordum ve değer veriyordum bu kitaba filmlerden fırlamış gibi mistik bir havası vardı. Tam bir tarih öncesi ansiklopedisi gibiydi ve daha önce hiç böyle resimli bir ansiklopedi görmemiştim. Kitabı masaya bıraktım ve yatağımın kenarındaki komidinden uyku bandını alıp gece lambasını kapatarak derin bir uykuya daldım.

AykuşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin