▼finale▼

2K 110 108
                                    

geç gelen bir final bölümü ile sizi baş başa bırakıyorum. iyi okumalar.

[müzik: feeling good - michael buble]

. . .

Her insanın doğmadan önce bir eşine sahip olduğuna inanırdım. Tüm imkansızlıklara karşı yine de bir araya geldiği bir eş. Bir elmanın iki yarısının eşliğinden bahsetmiyorum. İki ruhun birleşiminden bahsediyorum. Her şeye karşı bir araya gelmeyi başarmış iki ruh.

Tanrı'nın yasakladığı bu şey benim gözüme o kadar güzel geliyor ki. Belki de gözüme gelen güzel şey o. Bilmiyorum. Bildiğim tek şey ruhumun derinliklerinden yayılan tüm o güzel duygular.

Hayatımın bundan sonraki kısmı mükemmel ve sadece mutluluklarla dolu olmayacak. Acı, hüzün...Tüm o kötü duygular da olacak. Ama bu kez tek başıma gülmeyeceğim gibi tek başıma da ağlamayacağım.

Odanın dışında beni bekleyen adamın da benimle birlikte gülüp benimle birlikte ağlayacağını biliyorum. Dahası bunu hissediyorum. Ona olan aşkımı tüm hücrelerimde hissettiğim gibi.

Kendimi bazen onun ikizi gibi hissediyorum. Canı yandığında benim canım da yanıyor. Bazı zamanlar ondan fazla bile. Ve mutlu olduğu zamanlar ben de mutlu oluyorum. Gülümsemesini her gördüğümde dudaklarım istemsizce kıvrılıyor, adına mutluluk dediğimiz şey beni sarmalıyor. Onun da benden aşağı kalır yanı olmadığını biliyorum.

Evet, belki de iki adamın birbirini sevmesi yanlış olabilir. Hatta yasak. Ama durup düşünüyorum; bir yanlış nasıl bu kadar doğru hissettirebilir? Neden yasak olduğunu söylenilen şey bana dünyadaki en güzel şey gelebilir?

Aslında cevabı oldukça basit; bu aşk. Aşkın beden tanımadığını onu sevdiğim zaman anlamıştım. İnsanlar bedenlerini beğendikleri kişilere aşık olduklarını söyleyip duruyordu, ki bence yanlış olan ve yasak olması gereken buydu. Beden bir görünüşten ibaretti benim için. Ruh ise gerçek olandı. Teninin altında hissettiğin tenin sana verdiği o mükemmel his onun güzel oluşu değil, onun altında yatan ruhtu. Ruhuna aşık olduğunda güzel gelirdi gözüne beden.

Ve ben Robert'ın ruhuna da bedenine de aşıktım. Kimseye aşık olmadığım, olamayacağım gibi. Beni ben yapan kişi o'ydu. Kendi benliğimi bulmamı sağlayan kişi. Başka hiçbir insanın bana vermediği hisleri veren kişi.

Bu yüzden biraz sonra gerçekleşecek törene emin bir şekilde gidecektim. Ama ilk önce o törene birlikte gideceğim kişiyi görmem gerekiyordu.

Aynada takım elbisesi içindeki kendime baktım. Omuzlarım hiç olmadığı kadar dikti. Çünkü ulaşacağım mertebe beni hiçbiri kadar gururlandırmayacaktı. Hiçbiri beni bu kadar mutlu etmeyecekti.

Derin nefesler eşliğinde odanın beyaz kapısına doğru yürüdüm. Yüzümden inmeyen gülümsemeyle kapıyı açıp aşık olduğum adama baktım. Birkaç dakika beni incelemesine izin verip gözlerindeki o bakışı içimdeki patlayan havai fişeklerle izledim. Kapının önünden çekilip ona yol açarken bu kez ben onu incelemeye başlamıştım.

Klasik bir siyah-beyaz takım elbiseydi ama onun üstünde dünyanın en güzel kıyafeti gibi geliyordu gözüme. Benim takımımdan tek fark üzerinde mavi ince çizgiler olan kravatı ve ceketinin sol üst cebinin içinden dışarıya doğru sarkan mavi mendildi. Mavi rengi beni düşünerek taktığını bilerek hayran dolu bakışlarımı bu kez yüzüne çıkardım.

▼dorito▼ [downevans texting|tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin