Tepki veremiyordum. O beni seviyordu. Gerçi o bile emin değildi. Peki ben onu seviyor muydum? Bilmiyorum.
Kollarını çözüp bana baktı.
"Peki sen, beni seviyor musun?"
"Bilmiyorum. "
Gözlerinden bir acı geçti.
"Peki tamam. Gel diğerlerinin yanına gidelim."
Sesi çok soğuktu. Yüzüme bile bakmadan masaya ilerledi. Onu takip edip yanına oturdum.
"Gençler ne oldu ya, ikinizin de yüzünden düşen bin parça?"
"Hiç. Hiçbir şey olmadı. " dedi deniz. Sesindeki ima canımı açıtmıştı ama bişey demedim. Kitabımı alıp kitaplığa götürdüm ve yerine koyup diğerlerinin yanına döndüm.
"Bakın eğer ben varım diye böyle surar asıyorsanız valla darılırım ayol!" dedi gökhan ses tonunu incelterek. Istemeden de olsa gülümsedim. Deniz de benden farklı değildi.
"Bak kız eğer sevgilin bişey yaptıysa söyle anne terliği ile 'hiyaağaa' diye saldırayım hemen. Öyle bizden kız almak kolay değil. Birde seni üzüyor, vay namussuz!" dedi kolumu dürterek. Hala ses tonunu eski haline çevirmemişti.
"Kız konuşsana ayol! Damat bey oğlum aşkından konuşamaz hale geldi yavrucak."
Gözlerim dolmuştu. Izin isteyerek lavaboya gittim ve yüzüme bolca su çarptım. Makyajım su yüzünden bozulmuştu. Tekrar yapıp lavabodan çıktım. Masada deniz ve ipek yoktu. Gidip yerime oturdum.
"Yenge ben kavga ettiğinizi bilmiyordum ya, affet beni."
Demek kavga ettiğimizi söyledi.
"Sorun yok. Deniz ve ipek nerde?"
"Deniz hava almak için dışarı çıktı, ipek de ona bişey söylemeye gitti."
Anladığıma dair sesler çıkarttım.
Ipek'in Ağzından
Özgür masadan kalkınca deniz de hava almak için dışarı çıktı. Bir an Özgürün yanına gitmek istesem de bana olanları anlatmayacağı için denizin peşinden gittim.
Ağaca bağırarak yumruk atıyordu. Yazık lan ağaca! Aslında böyle fotoğrafını çekip çevrecere mi yollasam? Yok lan acıdım çocuğa.
Yanına gidip sakinleşmesini bekledim.
"Olanları anlatacak mısın? "
Üzgünce bana baktı.
"Onu seviyorum. Ama o beni sevmiyor. "
Sanki bu sözlerde bi türkü vardi. Her neyse.
"O sevgisinden emin değil, bunu hissedebiliyorum. Sana karşı olan hislerinden korkuyor. Peki sen sevginden emin misin?"
"Aslında ona söylediğimde değildim. Ama bana duygularından emin olmadığını söylediğinde emin oldum. Ben onu seviyorum. "
Elimi ceneme koyup bir süre düşündüm.
"Sanırım duygularından emin olması için ne yapacağımızı biliyorum. Ama can güvenliğimi koruyacaksın."
Güldü ve başını olumlu dercesine salladı. Gazamız mübarek olsun!
Özgür'ün Ağzından
Gökhan yanıma oturmuş sohbet ediyorduk. Deniz ve ipek kapıdan çok samimi ve mutlu şekilde girdiler. Adice gelebilir ama denizin gülümsemesi canımı yakmıştı. Masanın altından yumruklarımı sıktım. Deniz ve ipek karşımızdaki sandalyelere bize hiç bakmadan oturdular ve bol kahkahalı sohbetlerine devam ettiler. Etrafta kitap okuyanlar var, onlara da mı saygınız yok davar insanlar!
"Vaay demek kıskandırmaya çalışıyor. Tamam madem işin içine kıskançlık girdi, biz de onu kıskandırırız." dedi gökhan. Kıkırdadım.
"Kardeşim biz özgür ile dolaşmaya gidiyoruz, onu otele bırakırım ben."
Kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı ve kolunu omzuma atarak kapıya doğru yürütmeye başladı.
"Ve 1-0 öne geçtik yengecim."
Kendimi tutamadım ve kahkaha attım.
Kafeden çıkınca taksi çevirdik. Bana bakıp pis pis sırıttı.
"O espriyi yapma!"
"Geçen bi taksi çevirdim, hala dönüyor. "
Nefes alamıyormuş gibi sesler çıkarttım. Gülüp camdan dışarı bakmaya devam etti.
Geldiğimiz yere söyle bir göz gezdirip gökhan baktım.
"Niye geldik buraya?"
Manzarası süper bir yere gelmiştik. Ve ben yine öküzlük yapmıştım.
"Fotoğraf çekileceğiz."
"Neden?"
Isaret parmağını iki kez şakağıma vurdu.
"Beynini kullan azıcık yenge. Eğer denizin tam kıskanmasını istiyorsak ne kadar eğlendiğimizi bilmesi gerek."
"Anladım. "
Telefonunu çıkartıp retrica açtı.
"But first let mi take a selfie!"
"Soğuttun gökhan! "
Saçma saçma fotoğraflar cekilip tüm hesaplarımızda paylaştık ve bir kafeye girdik. O kendine bira söylemişti, bense portakal suyu. Çok eziğim evet.
"Şimdi sen gerçekten portakal suyu mu içeceksin?"
"Evet."
Saatime baktım ve istemeden ağzımdan bi 'hii' sesi çıktı.
"Eğer yengenin canlı kalmasını istiyorsan onu biran önce oteline götürmelisin."
Ickisini kafaya dikip beni sürükleyerek ordan da çıkarttı ve taksiye bindirdi.
"Abi bas gaza, arkadaşı oteline yetistirmemiz lazım. "
Bana baktı ve yine pis pis siritmaya başladı. Ve aynı anda 'bas gaza'yı söylemeye başladık. Taksici de bize katılmıştı. Garip. Aklına Arka Sokaklar gelen arkadaşlarım, gelin sarılalım.
Otele gelince direk odaya gittim. Oda kartı bendeydi ve Çağlar dışarıda kalmıştı. Kapıda bana kırmızı görmüş boğa gibi bakıyordu. Kartı havaya kaldırıp salladım. Sinirle elimden alıp kapıyı açtı ve odaya girdi. Bakışlarım ileride bana sinirle bakıp eliyle 'buraya gel' işareti yapan denize kaydı. Mesut. Çağlara 'cumaya gittim, döneceğim' mesajı verdikten sonra onun yanına gittim.
"Çok eğlenmişsiniz bakıyorum da! Aslında varya çok yakışıyorsunuz!"
Resmen kükremişti.
"Ne yapmamı istiyorsun! Sevdiğim kişi bana duygularından emin olmadığını söyleyip hayatımı yerlebir ediyor, sonra arkadaşı moralimi düzeltmek için beni eğlendirneye çalışıyor ve Paşamız buna kızıyor! Doğru oturup senin duygularından emin olmanı beklemeliydim dimi!"
Tek nefeste onca cümle sıralamamdan dolayı nefes nefese kalmıştım. Derin derin nefes alırken aklıma dank etti, NE DEDIM LAN BEN?!
***
Arkadaşlar @zehraalat'ın Mutlu Kal kitabına bakar mısınız? Sevebileceginizi düşünüyorum. Simdiden teşekkürler :)