Günün ikinci yarısı Hermione için oldukça sıkıcı geçiyor sayılabilirdi. Severus Snape, yine eski sessizliğini geri kazanmış,laboratuvarında iksirleriyle oyalanırken, Hermione ilk defa içine hapsolduğu kütüphanede sıkıntıdan patlamak üzereydi. Ev oldukça eskiydi. Severus'a babasından, kim bilir belki de babasına da dedesinden kalmıştı. Bu yüzden de bir sürü kütüphanede bulunmayan iksir, lanet, tarih hatta muggle ve büyü dünyasına ait olan önemli yazarların el yazmaları, edebiyat, fizik gibi önemli konularda kitaplar mevcuttu. Ancak tüm bunlar bile Hermione için önem taşımıyordu. Son yaşadıklarından sonra ne kafasını toplayabiliyor, ne de okuduklarından bir şey anlayabiliyordu. Şu an tek istediği şey huzurdu ve onu bulacağı yer kesinlikle ama kesinlikle tozlu raflarla dolu bir kütüphane değildi. Huzuru nerede bulacağını çok iyi biliyordu ama o yere gitmek için ayaklarının gücü yetecek miydi, bundan emin değildi.
Dizlerinin üzerinde dakikalardır açık duran kitabı kapattıktan sonra aldığı kararı uygulamak için ayağa kalkmayı denedi. İlk denemede pek de başarılı olduğu söylenemezdi çünkü kolundan destek alarak doğrulmaya çalıştığı koltuğa tekrar gerisin geriye düşmüştü. Ancak pes edecek değildi Hermione, burada kalıp sıkıntıdan patlamak yerine, düşe düşe bile olsa amacına ulaşmayı yeğlerdi.
"Hadi kızım sen güçlüsün. Yaparsın bunu, kalk!"
Birkaç denemenin ardından nihayet ayakları üzerinde durmayı başarabildiğinde yüzündeki gülümsemeye engel olamadan tebessüm etti. Hiçbir zaman, hiçbir başarısına bu kadar sevindiğini hatırlamıyordu Hermione. Özellikle de o günden sonra derin bir boşluğa düşmüşken, bir daha toparlanıp ayağa kalkamayacağına inandığı sırada, tekrardan hayata tutunması onun için büyük bir başarıydı ve bunu biraz da yanında olan adama borçluydu. Görünürde absürt olan bu durum Hermione için bambaşka bir anlam taşıyordu. O gece bir nevi hayatını karartsa da Severus'un yaptığı her şey kendi canını kurtarmak için değil, onun canını kurtarmak içindi. Hermione bunu anlayabilecek kapasitede bir kızdı ve acısı bunları görmesine engel değildi. Gözlem gücünü kaybetmemesi en büyük şansıydı.
"Hadi Hermione, biraz daha gayret!"
Düşüncelere daldığı sırada bacaklarının biraz daha güç kazanabilmeleri için onlara zaman tanımıştı Hermione ama artık adım atmak zorundaydı. Akşama kadar burada böyle dikilemezdi. Severus'a kalsa başına gelenleri ve iksirlerin bedeni üzerinde neden yan etki yarattıklarını, niye bünyesinin hiçbir iksiri kabul etmediğini öğrenene kadar kendisini yerinden kıpırdatmayacaktı. Profesör gün geçtikçe kendisine bebek muamelesi yapmaya başlıyordu ve bu durum Hermione'nin sinirlerini iyice bozmaya başlamıştı. Direnmekten asla vazgeçmeyecekti.
Birkaç güçsüz adımın arkasından bacakları kuvvetini geri kazandığında Hermione tekrardan yürüyebildiğine inanamayarak sevinçle kütüphaneden ayrıldı. Profesörün laboratuvarı en alt kattaydı, dolayısıyla oraya merdivenle inmek zorundaydı, fakat bu durum genç kızın gözünü korkutmadı. Bilakis daha da dirençli olmasını sağlayarak kendine güvenini geri getirdi.
İlk birkaç basamakta önce zorlansa da ardından tutunduğu duvarları bile bırakıp kendi başına inmeye başladı merdivenleri. Laboratuvarın kapısı açıktı ve sırtı kapıya dönük olan profesörün pür dikkat işine daldığını görebiliyordu. Aslında büyük bir azar işitecekti belki de ama bunu umursamayarak yürümeye devam etti. Ve kapıya tam vardığında arka masadaki bir iksiri almak için arkasına dönen adamla göz göze geldi.
"Hermione?"
"Buyurun benim."
Gülerek, cezadan yırtmaya çalışan afacan çocuklar gibi bütün sempatikliğini ortaya sererek yürümeye devam etti Hermione. Aslında o her ne kadar gülse de, profesöre her yaklaştıkça adamın yüzündeki anlaşılmaz ifade de bir o kadar artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Darkness / Snamione
FanfictionKaranlık soğuk mahzende iki kişi duruyordu yüz yüze. İkisi de öfkeliydi, ikisi de üzgün. Ama birbirilerine değildi bu öfkeleri hayır... Kadın anlatamamasına, adam anlayamamasına öfkeliydi. Uzayıp giden sessizliği nihayet adam bitirmeye çalıştı. Kon...