Hermione, Severus’u o halde gördüğünden beri kendini toparlayamıyordu. Salonun ortasına cisimlenir cisimlenmez yanına koşmuştu ama dizlerinin üstüne aldığı başı, yüzü, kolları üzerindeki kanı, yaraları gördükçe bir türlü şoktan uyanıp ona yardım eli uzatamıyordu. Tek yaptığı şey elini tutup gözyaşı akıtmaktı ki, bunun da ona pek yardımı dokunmuyordu. O bu haldeyken Lucius’a ulaşma işi Ginny’nin üzerine düşmüştü ve arkadaşı şu an Severus’un şöminesinden Malfoy malikanesine bağlanmaya çalışıyordu.
“Olmuyor Hermione, malikaneye ulaşamıyorum üstelik bu yol çok tehlikeli evde başkaları da olabilir. Onu bu hale getirdiklerine göre demek ki, arkadaşlarının güvenini yitirmiş. En başta da onun.”
Hermione Ginny’nin kimden bahsettiğini iyi biliyordu. Hayatı boyunca ne o adamı, ne de yaptıklarını unutamayacaktı. Boşta kalan yumruğunu sıkarak yüzünü Ginny’ye döndü. Genç kız bir eli belinde, diğeriyle de şakaklarını sıkarak salonun oltasında volta atıyordu.
“Durumu nasıl?”
“Hiç iyi değil, daha fazla dayanamaz Ginny.”
Hıçkırık karışık boğazından son kelimeler döküldüğünde bakışlarını Ginny’nin yüzünden geçerek başını dizleri üstüne yatırdığı adama döndü. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp alnını alnına dayadığında kendi kendine hiç olmadığı kadar şaşırıyordu. Yüz yılın en akıllı cadısıydı sözde ama söz konusu sevdiği adam olunca eli kolu bağlıydı genç cadının.
“O alçağa patronusumu göndermekten başka şansım kalmadı.”
Ginny en güçlü anısına tutunup asasını kapıya doğru doğrulttuğunda güçlü ışıklar içinde asadan çıkan at başını oynatarak kendisine verilecek olan talimata hazır olduğunu belirtti.
“Malfoy malikanesine git ve kimselere görünmeden Lucius Malfoy’a Severus’un ona ihtiyacı olduğunu ilet.”
At salonda tur atıp gözden kaybolduğunda Ginny arkadaşının yanına yere dizlerini bırakarak Hermione’nin başını omuzuna aldı. Onu hiç bu kadar yorgun ve güçsüz görmemişti.
“Ginny sence başarır mı?”
“Neyi?”
Ginny neyden bahsettiğini tam olarak anlamadığı için cevap beklercesine yeşillerini ıslak olan kahvelere dikti ancak Hermione burnunu çekmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. En sonunda elini adamın yeni çıkan sakallarının üzerinde gezindirerek sessizce fısıldadı.
“Ölmesini hiç istemiyorum.”
“Ah Mia!”
Ginny gözlerini devirip başını arkaya attığında aslında ne kadar büyük bir gerçekten bihaber olduğundan habersizdi.
“Bir Stockholm sendromumuz eksikti.”
“Bu sendrom falan değil, ben ona yıllardır aşığım.”
Hermione kararlı, biraz kırgın, çokça da üzgün gözlerle bakışlarını Ginny’den kaçırmadan konuştu.
“O benim ilk hayran olduğum profesörüm, ardından genç bir kızın kalbini ışıtan ilk aşkım, karanlık tarafta olduğuna inandığım zamanda nefret ettiğim ama bir o kadar da sevdiğim adamdı. Onu ilk o zaman sevdiğimi kabullendim. Karanlık tarafta olmasına rağmen onu sevmekten vazgeçmediğimde. Aklayacak bir yol arayışında olduğumda ve... ve de o gün benim uğruna hayatını hiçe saydığında.”
Başını Ginny’nin omuzundan alıp tekrar Severus’un yüzüne yaklaştırdığında dudaklarını adamın alnıyla birleşen saçlarının üzerine bırakarak sessizce soludu.
“Herkes ondan tiksinirken ben hep ona hayrandım. Bu hayranlığım zamanla önünü kesemediğim bir şeye dönüştü Ginny ve şu an onu kaybetmek üzereyim. Lanet olsun ki, hiçbir büyü yapamıyor hatta onu kurtaracak bir yol düşünemiyorum bile.”
Odanın içini ışıklar sardığında dümdüz saçları omuzuna saçılan adam koşarak kızların yanına geldi. Hiçbir şey söylemeden yere oturup Severus’un başını kendi dizlerinin üstüne aldığında bir taraftan da dudağında kelimeler mırıldanarak asasını arkadaşının üzerinde gezindiriyordu.
“Aptal herif! Aptal!”
Yüzündeki öfkeyi gizlemeye bile gerek duymadan sihirle adamın bedenini havaya kaldırıp yatak odasına taşıdığımda geride bıraktığı iki kızda peşinden koşarak hemen arkasından odaya girdiler.
“Ona ne yapıyorsun?”
Soruyu soran kişi Hermione’ydi. Lucius’un öfke dolu bakışları profesörün yüzünden çekilip yatağın öbür ucunda duran kızın yüzüne kaydığında sesindeki tiksintiyi silmeye bile çalışmadan öfkeyle bağırdı.
“Senin yüzünden açılan yaralarını onarmaya çalışıyorum. Bugün orada yoktun Hermione ona ne yapıldığını görmedin, işkencesini görmedin.”
“Hermione görmese bile sıkılan acıyan kalbinde her şeyi hissediyordu. Şu an onun yerinde olup o acıyı kendi çekmeyi isterdi ama maalesef bunu gerçekleştiremiyordu. Bakışlarını adamın gözlerinden çekip yere baktığında bu sefer Ginny öne atılarak arkadaşını korudu.
“Seni biz buraya gelip de bize vaaz okuman için çağırmadık Malfoy. Yapacaksan yap şu işi ha yapamayacaksan def ol git, yapacak birilerini çağıralım. Seni istediği için seni çağırdık yoksa hayatta seninle aynı ortamda bulunmayı istemezdik.”
Bir an gözüne bakan gri gözler öfkeyle kısılsa da hemen ardından yaptığı işe geri döndü. Malfoy’dan bu kadar sessiz ve laf altında kalmayı beklemezdi Ginny ancak adamın ilk defa aklını kullanarak işine bakmasına sevindi yoksa Weasley’lerin meşhur sihirlerinden birini tadacaktı. Onu kıçı üstünde zıplayıp duran boğazı şiş kurbağa dönüştürmeyi her ne kadar çok istese de şu an harap olan arkadaşı için olanlara sabredip beklemesi gerektiğini çok iyi biliyordu.
“Geriye sadece elini yüzünü temizlemek kalıyor. Ona rahatlatıcı ve sakinleştirici iksir vermeyi unutma sakın. Ben daha fazla kalamam, gözü hepimizin üzerinde.”
Yatağın başından ayrılıp sessiz bir şekilde ikiliye yaklaştığında aslında hiçbir şey demeden yanlarından çekip gidecekti ama yanından geçtiği kızıl saçlı kızın yüzünü dönüp kulağına korkak olduğunu fısıldaması bardağı taşıran son damla oldu. Bütün öfkesine rağmen soğukkanlılığını koruyup gülmeye çalıştığında soğuk bakan grilerini ateş gibi yanan yeşillere dikti ve alayla fısıldadı.
“Bir Weasley olarak senden fazla bir performans beklemiyorum ancak...”
Lafını yarıda kesip yüzünü genç kızın yüzüne yaklaştırıp tıpkı onun gibi kulağına fısıldadı.
“Belki de biraz da olsa kibar olmayı öğrenebilirsin. Saygısızlık da korkaklık gibi pek de alkışlanacak bir durum değil Weasley.”
Lafını bitirir bitirmez kızdan hemen ayrılıp hiçbir şey olmamış gibi bu sefer kendisini meraklı gözlerle izleyen Hermione’ye döndü. Bakışlarını kızın üzerinde çok tutmayıp küçük bir anlığına arkadaşının üzerine doğrulttuğunda onu burada iki ne yaptığını bilmez öğrenciyle bıraktığı için kızdı kendine ama yapabileceği başka bir şey yoktu. Ailesini Lord’un gazabından korumak zorundaydı özellikle de yanlış yola sapmakta olan oğlunu...
“Ona iyi bak Hermione. Gece boyunca ateşi çıkabilir, sayıklayabilir korkma sadece yanında ol ve sana söylediğim iksirleri içir. Bir haftaya kalmaz kendini toparlar, merak etme.”
Kapıya doğru yaklaştığında bir kez daha kızlara tekrar geleceğini hatırlatarak odadan çıktı ama dikkate almadığı bir şey vardı ki, oda arkasında bıraktığı kızıl saçlı kızın aklından çıkamayışıydı. Ginny Weasley öldürücü bakışlarla kapıdan uzaklaşan adamı takip ettikten sonra yüzünü tekraren arkadaşına döndü.
“Onu sırf senin şu sevimli profesörünü kurtarsın diye lanetlemedim ama bir sonraki sefere aynı sözü vermiyorum. Bu adamın sonu benim elimden olacak Hermione.”
Hermione Ginny’nin söylediklerini umursamadan hafifçe tebessüm edip yatağa yaklaştı. Titreyen elleriyle sevdiği adamın acıdan kurtularak sakinleşen yüzünü eline aldığında ilk defa kendi kalbindeki fırtınanın da durulduğunu fark etti. Sevdiği adam kurtulmuştu....Nazan&Narmin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Darkness / Snamione
FanfictionKaranlık soğuk mahzende iki kişi duruyordu yüz yüze. İkisi de öfkeliydi, ikisi de üzgün. Ama birbirilerine değildi bu öfkeleri hayır... Kadın anlatamamasına, adam anlayamamasına öfkeliydi. Uzayıp giden sessizliği nihayet adam bitirmeye çalıştı. Kon...