0.3 Sen Kimsin

29 2 0
                                    



Sarışın olan uzun boylu adam, kollarında Miran'ı taşıyarak az önce onu kaçıran adamların saklandığı deponun kapısından çıkmıştı.

Kollarında ki küçük bedene zarar vermekten korkarak yavaşça yürüyordu. Miran'ın gerçekten küçük ve çelimsiz bir bedene sahip olduğunu düşünmeden edemedi. Yaşadıklarının şoku ve ağırlığıyla daha fazla dayanamamış ve sonunda kollarında bayılmıştı. Kalbinin sesini takip etti bir süre, giderek düzene girdiğinde sakince derin bir nefes aldı.

Ona ne kadar bakarsa baksın, gözünde o kadar farklı görünüyordu ki; en başta simsiyah saçları ve kırmızı gözleri yoktu artık. Yine aynı şekilde zayıftı ama boyu daha kısaydı ve bal sarısı saçlara ve sarı kahve değişik bir ton da güzel gözlere sahipti. Kararlı ve direnen o çok özlediği bakışlarıyla karşısındaki adamlara meydan okuyordu çaresizliğine yenilmeden.

Damarlarında akan kanın coşkusunu hissetmişti. Karşısında duran kızın yıllardır aradığı kişi olduğuna, onu gördüğü an emin olmuştu. Ne kadar değiştiği umurunda bile değildi artık.

Deponun önüne bıraktığı arabasının kapısını açtı ve Miran'ı nazikçe arka koltuğa yatırdı. Ardından kapıyı kapatıp tekrar çıktığı yere geri döndü. Çok fazla şeyi öğrenen o adamları geride bırakamazdı. Miran'ın hayatını riske atacak hiçbir şeye göz yumamazdı.

Beş dakika kadar kısa bir süre sonra deponun kapısından tekrar çıktığında ellerine kan bulaşmıştı. Cebindeki mendili çıkararak ellerini sildi ve mendili bir köşeye fırlattıktan sonra arabanın kapısını açarak direksiyona geçti ve motoru çalıştırdı. Gözü sürekli dikiz aynasından kızın üzerindeydi. Miran yavaşça kıpırdanıp vücudunu rahat bir pozisyona getirmişti belli belirsiz.

Sarışın adamın aklında bir ton düşünce vardı, ama hala ne yapması gerektiğinden emin değildi. İlk önceliği her zaman onu bulmak olmuştu ve artık beraberlerdi. Bir daha kimsenin ona zarar vermesine asla izin vermeyecekti. Bunun için birçok tehdit unsuru vardı ve gördüğü kadarıyla kız şu an çok güçsüzdü, herhangi bir durumda kendisini korumakta zorlanabilirdi. Yanından bir dakika bile ayrılmaması gerektiğini düşünüyordu.

En sonunda aklında ki tüm düşünceleri savdı. Ve direksiyonu kırıp havalimanına doğru sürdü. Craivonia'ya gideceklerdi. Yüz yıllardır boş duran evlerine gitme vakti gelmişti artık. Bu onun geçmişini hatırlamasına yardım da edebilirdi üstelik. Onun kendisini hatırlamasını çok içten bir şekilde istiyordu.





***

Niculaie Dau Cheny geniş ve tamamen mermer olan koridorda sinirli bir şekilde tur atıyordu. Simsiyah uzun ve ipek gibi olan düz saçlara ve kıpkırmızı gözlere sahip bu kadın Niculaie soyunun varisi ve klanın lideriydi.

Yaklaşık olarak tam bir saat olmuştu. Bir saat kadar önce sınır muhafızlarını yaralayarak yasak bölgeye giren kişiler olduğu rapor edilmişti ona. Bütün muhafızları yasak bölgeye gönderip, kaçakların ölü ya da diri Avonia Tapınağına getirilmesini emretmişti. Fakat muhafızlar yasak bölgenin ilerisinde daha önce bilinmeyen bir malikânenin olduğunu söylemiş ve gönderilen muhafızlarında etkisiz hale getirildiğini öğrenmişti.

Duyduklarıyla sinirden köpürmüştü. Onların Craivonia'ya şans eseri giren şahıslar olduğunu düşünmüştü ve şimdi bu şahısların sıradan kişiler olmadığı çok açıktı. 

Asil KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin