1.1 Tehlike

1 0 0
                                    



Caius buz gibi sesiyle oturduğu yerden bağırdı.

"Bana, sana verdiğim görev için kardeşini gönderdiğini mi söylüyorsun sen?"

Josh bir adım geriledi. Kendisi gidecekti ama kardeşinin yoğun ısrarları üzerine kıramamıştı. Üstelik onun bu görevi başaracağını düşünüyordu. Tabi ki Caius'a bunu bu şekilde söyleyemezdi.

"Kendisi bana haber vermeden gitmiş, hemen peşinden gideceğim." Saygıyla eğilip selam verdi. Caius'un yüzünde hala memnuniyetsiz bir ifade vardı.

"Çocuğa zarar vermeyin, ayrıca eğer Chaser ya da başka bir deyişle Alexandru ile karşılaşırsınız hiçbir şansınız kalmaz. Dikkatli olun! Şimdi gidebilirsin."

Josh Caius'un sözlerinden sonra bir şey söylemeden arkasını dönüp odadan çıktı. Binadan çıktığında güneş gözlerini almıştı. Cebinden çıkardığı siyah camlı gözlüklerini taktı.

Sarı saçları oldukça kısaydı ve görüntüsü ile insanların dikkatini oldukça çekiyordu. Özellikle kızlar arasında çok popülerdi. Bir vampir olduğu için tüm bunlara sahipti elbette. Eğer vampir olmasaydı, vücudundaki yaralar asla iyileşemezdi. Bir ucubeden farkı kalmazdı. Zaten kardeşi ile yıllarının çoğunu bir ucube olarak geçirmemişler miydi?

Josh'un dudaklarını belli belirsiz bir gülümseme sardı. Kardeşi onun hayattaki en değerli varlığıydı. Caius belki de haklıydı, tahmin ettiğinden daha tehlikeli bir göreve kardeşini göndermiş olabilir miydi? Yürüdüğü kaldırım kenarında hızlı adımlar atmaya başladı. İnsanlar etrafından gelip geçiyordu. Kanlarının kokusu Josh'un genzini oldukça yakıyordu ama buna dayanmayı öğrenmişti. Kaybedecek vakti olmadığı için bir an önce kardeşine ulaşmalıydı.

....

Dar ve pis sokak rutubet kokuyordu. Artık hava iyice karardığı için etraf da karanlığa gömülmüştü. Oldukça uzak görünen sokağın caddeye bağlandığı yerde bir direkten loş ışık etrafı yarım yamalak aydınlatırken Miran bir an önce sokağın sonuna ulaşabilmek için kafasında planlar kurup duruyordu.

Üzerine doğru gelen kızdan kaçmak için bir hamle yaptığında kız kendinden daha hızlı hareket etmişti ve tek eliyle arkasında duran Siwon'u kendi tarafına çekmişti. Şimdi kızın bir eli Siwon'un boynundaydı. Tek hamle de boynunu kırabileceğinin farkındaydı Miran. Siwon'un kaçması için bir fırsat yaratma çabasıyla onu konuşturmaya çalıştı.

"Bak senin istediğin benim, onu bırak gitsin." dedi. Kızın yüzündeki pis sırıtış daha da büyümüştü.

"Sen zaten benimle geleceksin ama gitmeden önce neden bir ziyafet çekmeyeyim ki."

Kız gözlerini Miran'dan ayırmıyordu. Başını Siwon'un boynuna doğru götürmeye başladı. Sivri dişleri bir an önce ete girmek için sızlıyordu adeta. Burnunu yakan kan kokusunu içine çektikçe daha çok sabırsızlanıyordu. Uzun zamandır kan içmemişti ve oldukça susamıştı. Gencin boynunu çoktan ısırmıştı ona kalsa ama abisinin kendisine kızma ihtimali yüzünden kendiyle çelişiyordu. Abisi ona kimseye zarar vermemesini söylemişti.

Birkaç dakika durduktan sonra iradesine yenik düştü. Ve başını iyice çocuğun boynuna gömdü. Şimdi dişleri gencin tenine sürtüyordu. Siwon'un bakışları oldukça ürkmüş görünüyordu. Aşırı derecede titriyordu ve her an bayılabilirdi. Dişlerini tam gence batıracağı sırada bir haykırış duydu.

"DUR!"

Miran'ın sesi çok yüksek çıkmıştı. Kız umursamayarak yarım kalan işini tamamlamak istemişti ama bir adım kımıldayamıyordu. Hareket etmeye çalıştı ama damarlarında ve üzerinde oluşan ağır baskı onu engelledi. Kız dışarıdan hiç belli etmese de içinden resmen hareket edebilmek uğruna çırpınıyordu.

Asil KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin