0.6 Tanışma

16 2 0
                                    




Lehun gecenin karanlığında ilerlerken bu defa hiç hızlı hareket etmiyordu. İzinsiz gelen misafirlerin kim olduğunu öğrenmenin vakti geldiğine karar vermişti. Tehlikeli olduğunu düşünmüyordu ama öğrenmek istediği şeylerde vardı. Birincisi Aram ile ne bağlantısı olduğu, ikincisi Aram'ın malikânesinin nasıl ortaya çıktığı, üçüncüsü Aram'ın evinde ne aradıkları...

Tamam, pekâlâ bu biraz saçma gibi görünüyordu. Belki de öncelikle Craivonia hakkındaki bilgilerini sorgular ve kalkanlardan nasıl geçtiklerini öğrenirdi.

Lehun uzaktan malikânenin kulelerini görür gibi olmuştu. Yavaş olmayı bıraktı ve saniyesinde malikânenin önüne geldi. Malikâne en son gördüğü haliyle aynıydı. Cephelerde bulunan çok sayıda camlar ile duvardaki vitray süslemeler, çatısında yer alan ve oku andıran kuleler, dilimli kubbeleri, sivri ve birbirini kesen kemeleri ile orta çağı anımsatıyordu ve küçük bir kale gibiydi.

Sesli bir iç geçirdi ve öne doğru adım atmasıyla kapı ardına kadar açıldı. Şimdi önünde Alexandru duruyordu. Lehun'un aklına bu olasılıkta gelmişti tabi, sonuçta Alexandru'nun öldüğünü düşünse de cesedini hiçbir zaman bulamamıştı değil mi? O sadece, ortalıktan yok olmuştu.

Sert ve boş bakışlarıyla Alexandru'ya baktı. Onunda bakışları farklı değildi. Alexandru'nun kenara çekilmesi ile içeri bir adım attı. Omuzlarındaki pelerini çıkarıp Alexandru'ya verdi ve misafirleri ağırladıkları odaya doğru yöneldi.

Evin dışı kadar içi de tamamen aynıydı. İçindeki duygusal dalgalanmayı görmezden gelerek Alexandru'nun karşısında dimdik durdu. Biraz ilerleyerek şöminenin önüne geldi ve üstünü süsleyen, gümüşten yapılmış ve kabzasının yakut taşlarla süslenmiş olan kılıcın, keskin tarafında parmağını gezdirdi. Kesilen parmağından akan kanı dudaklarına götürdü. Yara çoktan kapanmıştı. Kılıçlar hala ilk günkü gibi keskindi. İlgisizce başını döndürüp Alexandru'ya baktı. Onu izlediğinin farkındaydı.

"Sana hoş geldin mi demeliyim Alexandru?" Lehun sözlerinin aksine hiçte hoş gelmedin der gibi hoşnutsuz bakışlarını Alexandru'nun üzerinde tutuyordu.

"Kralım, Craivonia'ya izinsiz girişim için beni affedin. Acil bir durum olmasaydı-"

"Acil durum... Demek istediğin şu çok merak ettiğim acil durum olmasaydı, ölü olduğunu düşünmeleri için varlığını saklamaya devam mı edecektin?"

Lehun'un sert ve vahşi ses tonunun Alexandru'nun üzerinde hiçbir etki bırakmamıştı. Klan liderleri olsaydı şimdiye çoktan eğilip büzülürlerdi. Alexandru gayet sakin bir şekilde birkaç mazeret sıralamayı düşündü. Söyleyecekleri yalan da olsa şansı varsa Lehun bunu anlayamazdı.

"Ölü olmamın düşünülmesi için bir çabam olmadı Kralım. Ben sadece tüm dünyada Efendimi geri getirmenin bir yolunu arayıp duruyordum."

Alexandru'nun Kralı Lehun değildi. O Craivonia ülkesinin bir ferdi bile değildi. Bu unvanı sadece Lehun'un şahsına saygısından söylüyordu. Onun tek Efendisi ve dinleyeceği kişi Aram'dı.

Lehun duyduklarından sonra biraz sakinleşmiş ve yüzüne anlaşılamayan bir ifade takınmıştı. Alexandru'yu hiçbir zaman sevmemiş olsa da Aram'ın yeniden hayata dönmesinde katkısı olacaksa geri kalan ayrıntıları umursamayabilirdi.

"Araştırmalarını benimle de paylaşır mısın?" iğneleyici sesiyle çokta fazla merak etmediğine dair bir izlenim vermemeye çalışan Lehun, Alexandru'nun diyecekleri ile oldukça ilgiliydi.

"Pek bir aşama kaydedemedim. Sadece bir ölümsüzün ruhunun asla yok olmadığını öğrendim. Asırlar öncesine ait parşömenleri bulmak ve dilini çözmek oldukça zor oldu. Sizin aksinize ben o zamanlar henüz yaşamıyordum."

Asil KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin