Bölüm 15

150 32 26
                                    


Kapının kulpunu yavaş bir şekilde çevirerek sessiz hareketler ile feracemle eşarbımı çıkarıp astım.

Oturma odasına doğru ilerleyince Gülsüm'ün yerde namaz kıldığını görünce içim huzur doldu. Öyle güzel bir manzaraydı ki insanı rahatlatıyordu. Kapıya yaslanmış onu seyrederken, namazı bitince bunun farkına varıp bana döndü ve tebessüm etti.

"Namazını kıldın mı?"

Sorduğu soru ile biran kendimi düzelttim ve "Yok kılmadım, şimdi kılacaktım," dedim.

O da gülerek "Ben söylemesem..."

"Unutacaktım, evet," dedim üzgün bir şekilde.

O söylemese unutuyordum bazen. Bu beni de onu da gerçekten üzüyordu. Ama unutmayacaktım artık, bu benim görevimdi ve Allah'ın razı olacağı şekilde yerine getirmeliydim.

Banyoya doğru gidip abdestimi aldım ve odama doğru ilerledim. Namaz eteğim ile yemenimide taktım ve kıbleye doğru dönüp "Allahu Ekber," tekbir getirerek namazımı edâ ettim...

***

Gülsüm geleli yatılıyı bırakmıştım artık. Gülsüm ile doya doya vakit geçirmek istiyordum. Annemlerle konuştuğumda Gülsüm'ün yanımda olduğunu söyleyince hepsi büyük bir şok yaşamışlardı. Tabii çok da mutlu olmuşlardı.

İkimiz bizim evde kalıyorduk ve mutluyduk eskiden olduğu gibi. Onun gelişi benim mutluluğum olmuştu. O kadar sıkıntının ardından huzura kavuşmuştum.

Tabii her şey tamamen bitmemişti yinede. Onu hâla aklımdan çıkaramamıştım, unutamamıştım. Olmayacağını bildiğim halde bunları kendime zorlamak beni yormaktan başka bir işe yaramıyordu ama başka çarem olduğu da söylenemezdi.

O günden sonra ne görmüştüm, nede onunla ilgili bir şey duymuştum. Bu beni her geçen gün daha da meraklandırsa da, üzse de elimden bir şey gelememesi beni fazlasıyla üzüyordu.

Biz artık aynı dünyanın farklı insanlarıydık. Ben değişmiştim ve o aynıydı. Ben hayatıma müslüman olarak Allah'ın yolunda devam ederken o öyle yapmıyordu. En çok beni üzen de buydu işte.

Bu zamana kadar hep onun da benim onu sevdiğim kadar sevmesini bilmek isterdim ve böyle dua ederken şimdi ise onun doğru yolu bulmasını istiyordum Allah'tan...

Yine de hayal kurmaktan vazgeçemiyordum. Belki diyorum... Belki, o da doğru yolu bulur ve onunla düşlediğim her şey gerçek olur diyorum.

Gerektiğinden fazla hayal kuruyordum ben. Gerektiğinden fazla...

Sude'yi ise bilmiyordum. Ne yapıyordu? Neredeydi? Bilmiyordum. Yeni numarasını o gün Gülsüm'ün geldiğini benim telefonumu arayıp söylediğinde öğrenmiştim. Aramıyordum çünkü benimle konuşmak istemeyen birine bunu zorlamayamazdım.

Ne zaman hazır hissederse o zaman konuşurduk. Beklerdim ben... Yıllarca hep beklemiştim ben. Bu zamana kadar beklemenin değil, sabretmenin ne kadar önemli olduğunu bilmiyordum fakat şimdi öğrenmiştim. Sabır ne kadar büyük bir nimetti.

Bunları düşünmekten bu gece de uyku tutmamıştı. Gülsüm uyuyalı çok olmuştu ama ben yatağa yattığımda bunları düşünmekten uyuyamıyordum.

Ona o kadar çok imreniyordum ki. Babasını ve eşini kaybetmişti o. Çok sevdiği eşini kaybetmişti. Bunu ilk duyduğumda o kadar çok ağlamıştım ki. O ise ağlamamak için kendini zor tutmuştu fakat yine de ağlamıştı. Sorduğumda ise 'Ben ağlamaktan yoruldum...' demişti.

O an kendimden o kadar utandım ki. Berkay'ı kaybetmeyi düşünmek bile aklımı yitirmeme sebep oluyordu. Onun kadar güçlü değildim.

Bütün bunlara rağmen o çok sabretmişti ve hâla sabrediyordu. Kendimi onun yerine koyamıyordum bile. Bu kadar azimli, sabırlı bir müslüman olması beni çok duygulandırıyordu.

Düşünüyordum da acaba ben de bir gün onun kadar sabırlı olabilir miydim? Bu bana ne kadar imkansız gibi görünse de zaman her şeyi gösterirdi.

***

"Şimdi burada kalmayacak mısın yani?"

Söylediği şey ile İpek'in bana tekrardan sarılmasıyla ben de ona tekrar sarıldım.

"Senin bu kadar duygusal olduğunu bilmiyordum," dedim gülümsemeye çalışarak. O da söylediğim şeyle şaşırmış olacak ki gözlerini iri iri açıp konuştu. "Ne yani üzülmeyeyim mi? Peki, sen bilirsin umursamıyorum."

"Öyle demek istemedim," diyerek konuyu toparlamaya çalıştım.

"Zor zamanlarımda her zaman benim yanımda oldun," diyerek ona tekrar sarıldım.

"Her şey için çok teşekkür ederim İpek, sen olmasan burası benim için çekilmez olurdu. Senin sayende kendimi yanlız hissetmedim, çok teşekkür ederim..."

Şimdi bende onun gibi ağlıyordum. Bu duygusallığım hiç bitmeyecek miydi? Yaşadığım sürece göz yaşlarımda son bulmayacaktı buna emindim.

İpek'den ayrıldıktan sonra gözlerimi kurulayıp tekrar ona baktım. "Burdan gitmem görüşemeyeceğimiz anlamına gelmiyor, seni ziyaret etmeye elbette geleceğim ve sende beni."

Söylediklerim ile ikimizde bir nebze olsun rahatlamıştık.

"Kendine dikkat et," dedi elini omzuma koyarak.

"Ederim, sende dikkat et," dedim gülümseyerek.

"Her şeye üzülüp de beni sinirlendirme bak. Başkaları içinde kendini üzme, değmez."

Söylediği ile neyi ima ettiğini ikimiz de çok iyi biliyorduk. Hüzünle başımı aşağı indirip ayağımla kaldırımda ki ufak taşları itiyordum. Benim bu durumum onun dikkatini hemen çekince "Hey! Kime diyorum ki ben?" diyerek omzuma dokundu.

Bende bulunduğum bu sessiz durumdan kurtulup göz kapaklarımı bir kaç defa açıp kapayarak başımı kaldırıp ona döndüm.

"Tamam, üzmem," dedim ama bunun gerçek olmadığını ikimizde biliyorduk.

"Söz ver bakayım," demesiyle ağzımı hafif aralayıp konuşacaktım ki "Söz ver," dedi tekrar ederek.

Bu sözü tutamayacağımı bildiği halde beni zorluyordu. Buna şaşırsamda istemsiz bir şekilde başımı sallamakla yetindim.

Gülsüm'ün sesi ile ona döndüm "Gitsek iyi olacak, trenin kalkmasına az zaman kaldı," demesiyle İpek'e dönüp dışarıda durmaktan soğumuş ellerine dokunup "Allah'a emanet ol," dedim ve ellerimi çekerek hızlı adımlarla sürekli arkama bakıp el sallayarak Gülsüm'e doğru ilerledim.

İpek gözden kaybolunca erken saatlerde geldiğimiz tren yoluna akşamın sisli soğukluğunda dönüyorduk.

Benimki Çok FARKLI (tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin