Salgından Bir Yıl, Altı Ay Sonra
Ahenkle Geçen Sekiz Ay
Müttefik
12 Eylül
Aylardır etkin olan yeni düzen tıkır tıkır işliyor; yapılan yeni inşaatlarla burası her geçen gün biraz daha bize ait oluyordu.
Rüzgârın, ağaçlardan dökülen sararmış yaprakları ortalığa savurmasını izledikçe, donanmanın, sonbahara selam duruşunu iliklerime kadar hissediyordum.
Abimin terasından, tam da bulunduğum noktadan lojmanları, yemekhaneyi görmek mümkündü. Ellerimi korkuluklara yaslayıp rüzgârın, alnıma düşmüş saçlarımın arasında salınışını hissettim.
İnsanlarımız; toplumumuzu, bir bütünü oluşturan parçalarımız aynı yöne doğru ilerliyordu birbirleriyle muhabbet ederken. Erkekler, kadınlar, çocuklar... Hepsi, kahvaltı saatinde olduğumuz için yemekhanede bulunmak zorunda olduklarının farkındaydı.
Palaskamı kontrol ettim. Hafif eğri duran bordo bereyi düzeltip kılıfından Zafer'i çıkardım. Hâlâ buram buram silah yağı kokuyordu, temizleyeli bir saat olmamıştı. Palaskamda duran üç şarjör kılıfı da doluydu.
Kapı açıldı. Bakma gereksinimi duymadım. Omzuma dokunup korkuluklara sırtını yasladı, kollarını önünde birleştirip sırıttı.
"Beni vurmayacaksın değil mi?"
"Uzun zamandır dışarı çıkmıyoruz, eşyalar kullanılmak içindir Zeki." dedim, silahı kılıfına koyarken.
"Bugün yeteri kadar kullanacaksın Yunus."
Ona döndüm.
"Ömer nerede kaldı?"
"Bekliyor. Sahi neyi bekliyoruz?"
"Ben hazırlanmanızı bekliyordum, gidelim."
Kapıya yöneldim. Ömer'le üsteğmen, abimin ofisinde oturuyordu. Beni görünce kalktılar.
"Faruk abi sahada mı?" diye sordu Ömer, binanın çıkışına yönelirken.
"Yeni gelenlerle talim yapıyordu, yanına gidelim." dedim.
Binadan çıkarken, askeriye kapısının hemen sol tarafına basitçe inşa ettiğimiz birkaç metre yükseklikteki nöbetçi kulesindeki askerler bize selam verdi. Telsizimi çıkardım.
"Günaydın efendim."
"Günaydın Yavuz, bir vukuat var mı?"
"Geceden bu yana herhangi bir hareketlilik yok."
"Anlaşıldı. On dakika sonra yemekhaneye gelip nöbeti Vehbilere devredin."
"Emredersiniz."
Lojmanların önüne uzanan yoldan ilerledik. Hüseyin, yemekhaneye giderken bizi görünce yanımıza geldi.
"Herkese günaydın. Nasılsınız Yunus Bey?"
"Günaydın. İyiyim Hüseyin, siz nasılsınız? Halime Hanım'ın, Hasan'ın keyfi yerindedir inşallah."
"Hepsi gayet iyi. Bir isteğiniz var mı?"
"Güney cephesi tarafındaki tuzaklardan birinde sıkıntı varmış."
"Bugün ilgilenirim Yunus Bey."
"Kahvaltıda görüşürüz o halde."
Tebessüm edip başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA: YENİ BİR UMUT
Ciencia Ficción-Serinin ikinci kitabı, öncelikle ilk kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.- Dağılmaya yüz tutmuş umutlarını kalplerinde taşıyan aile, yepyeni bir mekâna teşrif eder. Planları dâhilinde oraya yerleşmelilerdir ama bu, o kadar kolay olmayacaktır. Davalar...