Merhaba...
Uzun zaman önce başladığım hikayemdeki eksiklerimi düzenleyip tekrar hayata geçirmeye başladım.Bir hayal benim için maskeli balo. Hayalimi gerçekleştirirken , desteğe ihtiyacım var.
Umarım beğenirsiniz...Keyifli okumalar...
"Hasret bir şey değil, Ela gözlüm
Ömrümüz böyle olmamalıydı
Hep aşkta durmalıydı çağımız.
Sevdayı mısra mısra değil
Ömrümle yaşamalıydım.
Sonra, sonra gene böyle olmalıydı
Tadına varmadan çiçeklerin
Şehirde bir sen, bir de ben, yalınız.
Yeşil yaprak, alaca gölge, düşen yıldız
Bir gün en büyüğü karşısında gerçeklerin
Maceramız yarıda kalmalıydı..."Canım Turgut Uyar ,
Dizelerini benim gönlüme hançer olsun diye yazmış ta, edebiyatın içine saklamış gibi hissediyordum.Halbuki gönlü güzel insanların, kalbimin üzerindeki kabuk tutan yaralardaki suç payı neydi ki?
Onlar sadece kanatıyorlardı...
İyileşmesi mümkünmüş gibi gözükmeyen her bir kesiğin, hesabını soracağımız ruhlar dururken, ya kendimizi suçlarız, ya da bizi kendimize getirmek için yıllarını adamış şairleri...
Onların yürüyüp gittiği yollardaki ayak izlerini takip etmek en kolayıydı. Ardını bilmediğimiz kapıları açmaktan korktuğumuz için, onların açtığı kapıların ardına gizlenmiş özgürlükleri tercih edecektik her zaman..
Kendi derdimizin daha önce keşfedildiğini biliyor olmak, biraz olsun serinletir miydi yangınlara feda edilen en ücra hislerimizi..
Dert dediğine yanılmazdı belki ancak, dermanın ta kendisi ya derdinse?
Karadut misali kendi yaprağına temizletilir miydi hayatımızdaki izi kalmış belirgin lekeler?
Anılarımın beynimde oluşturduğu albüme, gözlerimdeki nemi saklayarak bakıyordum. Bir damlasını bile heba etmemek adına sarf ettiğim müthiş çaba, Oscar ödüllerine aday gösterilebilirdi.
Vefasızlık, bütün iyi niyetleri, kötü huylu bir kanser gibi karartmadan önce, bütün mutluluk bahşeden duygular daha henüz kararmamışken, gizli kalmış bir merhabayla ne çok anı biriktirmiştik oysa ki...
Aylar geçti...
Zaman aktı gitti...
Zamanın getirisi, yolun sonundaki uçurumdan atlamakla eş değerdi..
Bilmiyordum ...'Ama' ları cümlenin başına getirirken, kimi haklı çıkarmaya çalıştığımı bilmiyordum.
Zamanın öğreteceği kesindi...
Öğrenmek istediğim soruların cevapları, beni tatmin edecek miydi ? Bunu da zamana bırakıyordum...
13 Ekim 2019;
Göz kapaklarımı ağı ağır kaldırdığım zaman, uyuduğum yerin burası olmadığını idrak edemeyen zihnimi kendine getiren, kapalı alanda bulunması mümkün olmayan derin orman kokusuydu. Çam ağaçlarıyla süslenmiş deniz kenarının, o yoğun kokusunu hissetmek, zihnimin açılmasını sağlamıştı.
Etrafıma göz gezdirdiğimde, her yer sisle kaplanmış gibi netliğini kaybetmişti. Objektifi flu olan bir fotoğraf makinasının kadrajından bakar gibi bakıyordum çıplak gözlerimle içinde bulunduğum duruma.
Bu da neyin nesiydi böyle?
Devasa sıfatını rahatlıkla kullanabileceğim odaya daha önce gelmediğime, metrekaresi bu kadar büyük olan bir odada daha önce bulunmadığıma emindim. Beyazın en temiz tonu kullanılmış bu oda neden bende tanıdık bir hissi uyandırıyordu peki? Bu kadar yabancısı olduğum bir yere nasıl bu kadar aşina olabiliyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKELİ BALO (Yakında Devam Edecek)
General FictionAklım beynimi terk etmiş, kalbim bedenime ağır gelmişti. Nefesinin nefesime kattığı bir şey varsa da, kesinlikle hücrelerime zarar veriyordu. İki nefes birbirine karıştığı zaman, katlanarak çoğalıyormuş. Sonra da nefes alış verişler hızlanıyormuş...