16 Yıl Önce-GİRİŞ

334 14 0
                                    

Sessizliğin başlayıp, ölüm havuzunun temellerinin atıldığı sıralar da.. Dave ve babası Sam, annesinin ölümünden bir yıl sonra bu içinde çok şey olan evde birlikte bir gece geçiriyordu. Yatağı, alçak tavanın altında, rutubetli köşelerden gelen kokuya rağmen oturulabilen oturma odasındaydı. Geceleri çok uyanan birisi olduğu için yatağını buraya koymuşlardı. Oturma odasının ortasında ona göre çok uzun olan, kalıplı, geniş kollara sahip babası ile karşı karşıya dururken onun bacağı boyundaydı ve bundan hiç haz etmiyordu. Küçük olmaktan, zayıf olmaktan nefret eden birisiydi. Çünkü bir yere gittiğinde, etrafta ki insanlar ona bağırır, çağırırdı. Başka bir gün gittiğinde orada olmazlardı ya da tüm yüzleri mosmor olurdu ama gene de can sıkıcıydı. Babası, Dave'in bilmediği bir işte çalışır, onu da her tür tedaviye rağmen çocuğu olmayan amcasına bırakırdı. Annesi Kate ise bir yıl önce evdeki büyük kavganın ardından ani öfkeyle çıkıp giderek bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Vuran kişi asla bulunamamıştı ve olay da çok muammalıydı. En azından babasından öyle duymuştu. ''Kesinlikle sıradan bir trafik kazası değil. Kasıtlı yapmışlar ve her kimse, başına üç milyon dolar koy, öldürmek için değil, yerini bana söylemeleri için!'' Bu cümleyi başta anlayamamıştı tabi. Başına ödül koymak, kasıtlı yapmak? Bu kelimelere henüz yabancıydı ki zaten konuşmayı tam çözeli 2 yıl olmuştu. Şimdi ise 5 yaşındaydı ve annesiz olmaya az biraz alışmıştı. Her ne kadar bazen aklına gelip gözyaşı dökse de insan zorlaya zorlaya alışıyordu. Küçük bir çocuğun trajik olaylara alışması ne kadar uzun sürerse, bu da o kadar sürüyordu. Babası ise sadece 4 dakika önce gelmişti ve hemen onun yanına koşmuştu. Çenesinde ki taze olduğu belli olan bıçak kesiği dikkatini çekmişti. Üstünde kan yoktu ama gene de ince, kısa sakallarının arasında bir iz vardı. En fazla iki günlük olan bir yaraydı. Kesik sakalının arasında dikkat çekerken bir hışımla hemen Dave'i kucakladı. Dave pijamasının içinde ki elini çıkartarak babasının çenesinde ki kesiğe götürdü, onun kucaklamasına aldırış etmeyerek. ''Çenene ne oldu?'' diye sordu. ''Önemsiz,'' Kalın bir sesi vardı babasının ve onun içine güven veriyordu. Onun emniyette olduğunu hissettiriyordu. Babası, asla uzun uzun cümleler kurmazdı sinirli olmadıkça. Kısa, öz cevaplarla derdini anlatır, cevap verirdi. Bu huyu, onu hep kıskandırmıştı. Onu omuzlarının altından tutup tekrar kucaklayarak koltuğa oturttuğunda, silahını hafif düzelterek, kendisi de onun yanına yayılmıştı.. Keskin kaşları, ela gözlerini Dave'e vermekten aldığı mutluluğu bir kez daha duyarak onu alnından öptü. O sırada Dave'in boyu, ayaklarını yere basmaya yetmiyordu ve ayakları koltuktan aşağı sarkık şekilde sallanıyordu. ''Neden geç geldin ki, yarın benim doğum günüm. Bu gece yanımda uyu diye söylemiştim. '' dedi Dave. ''Biliyorum erken gelmeliydim ama işimi ayarlamam lazımdı.. '' Yüzü bir anda asılıp işinin ondan önemli olmadığını düşünürken babası devam etmişti, onun üzüldüğünü görerek. ''Merak etme dostum, yanındayım bundan sonra. Artık daha fazla amcanın yanında kalmayacaksın. '' deyip sıcak bir gülümseme yaydı yüzüne. Yalan söylemek zor işti. Son iki gündür yaptığı şeyler öylesine kötü şeylerdi ki son 3 yıldır öldürdüğü insanlar bu yaptığı şeylerin yanında hiçbir şeydi. Vahşetti, fakat haklı vahşetti. Ona, bunu yapmamaları lazımdı. Onun bu dünya da bırakmak istediği tek çocuğu, saf ve güvende yetiştirmek istediği tek çocuğu, o planları ile kendi işlerine alet etmemeleri gerekliydi. Sessizliğin arttığını hissedip, onunla konuşmak için "Hangi çizgi filmi açayım?" dedi hızlıca. Kanepeden sarkan bacağını kaşırken "Çizgi film sevmediğimi biliyorsun!" diye ona kızıyordu. Elini bacağından çekip, gözlerinin üstüne düşmüş kumral saçlarına götürdüğünde alnının sol tarafına doğru ittirmişti. "Tamam tamam. " deyip bir macera filmi açarken etrafta bir anda huzursuz kıpırtılar oluşmaya başlamıştı. Geç bile kaldılar, diye düşündü Sam. Dave, bunu anlamayıp filme devam etse de babasının keskin kulakları işitmişti. Soğuk kanlar yüzüne nüfuz ederken Sam oğlunun kolunu dürtüyordu. "Efendim baba?" dedi Dave gözlerini filmden ayırmayarak. "Kalk oğlum, " dediği an televizyonu hemen önlerinde olan masanın üstünde ki kumandadan kapatmıştı. Dave babasına sinirlice bakarken köşeleri rutubetlenmiş tavana asılı olan lamba birkaç sesin ardından gitmişti. Bir anda karanlık üstlerine çöktüğünde, Dave korkmaya başlamıştı. Odayı ezbere biliyordu ama gene de bu elektriğin gitmesi ona pek normal gelmemişti. Oturdukları ucuz, yaylı kırmızı koltuktan kalkıp, sağ tarafta ki yatağına baktığında etraf tamamen sessizleşmişti. Nefes seslerinin duyulmaya başladığı bu sessizlik o efsanelerde anlatılan fırtına öncesi sessizlikti. Lambanın sönmesi teknik arızalardan birisi değildi. Sam çatık kaşları altında ki gözlerini etrafında gezdirmeye başlamıştı. Perdeye düşen silüetimsi gölgeler ve otlara sürten bot sesleri netti. "Yatağın altına gir, sessiz ol ve kafanı bile çıkarma!" dedi babası onun saçını son bir kez okşarken. Buna bir daha fırsat olacağını sanmıyordu. Yüzüne merhametli bir ifade ve pişmanlık yayılırken gülümsemişti. Dave, odanın içinde koşup, sağ tarafta ki yatağının altına yüzüstü girerek odanın zeminini gözetlemeye başlamıştı hemen. Çünkü babası kıpırdamıyordu, aksine omuzlarını silkmiş, kapıdan girenleri tam görebilecek şekilde duruyordu. Aşırı derece de güçlü bir görünüm seziyordu ondan. Hazırlıklı gibiydi ya da bunun olacağını biliyordu. Ama o an babası, öyle şeyler düşünüyordu ki... O istese de istemese de oğlunu eğiteceklerdi. O kadın, eğitecekti! Bunu engellemeliydi ama onun güvende olmasını sağlayamazdı gene. Aklına o fikir geldiğinde, Kendini güvende tutmasını sağlayabilirim, diye konuştu içinden. Sam ayakta dururken kilitli kapı, susturucu silahlardan çıktığı anlaşılan o tok ama kısık seslerle açılmıştı. Dave de bu sesi duyduğunda titremesi dudaklarına varıyordu. Önce oturma odasına bir çift ayakkabı girmişti, Dave'in bakış açısından. Ardından başka bir ayakkabı, ardından başka bir ayakkabı daha. 7 çift ayakkabı oturma odalarında yan yana sıralanmıştı. Dave'in görebildiği tek şey olan bu botlar taze cilalanmıştı. En ufak bir kir bile yoktu. Üstünde de siyah, dar bir pantolon olduğunu düşünüyordu. Gördüğü görüntü kadarıyla da esnek gibiydi. "Hoşgeldiniz, dostlarım. Sizi görmek mutluluk, " dedi babası önce. Sesinin tonu ile onları tanıdığı belli oluyordu. "Mutlu olduğunu bilmek güzel, " dedi tok sesi olan birisi. "Teşekkür ederim, Roberts. " diyen babası adamın ismini imalı bir şekilde söylemişti. Dave bu ismin bir gün işe yarayacağını sezerek zihninin en köşelerine bağlamıştı. Hızlıca nefes verip eliyle yatağının kenarlarından tutmayı istediğinde, eline bir anda kalem gelmişti. Kafasını sağa çevirip, eliyle tuttuğu kaleme baktığında, bugün sırf zevk için oradan oraya fırlattığı kalem olduğunu gördü ve direk kapağını açtı. "Ve sizler de hoşgeldiniz. Jim, Bryan, Paul, Benny, Jeremy ve Mick! Cidden yıllarca dostluğumuzun ardından sizi tanımayacağımı mı sandınız? O şapkalarda neyin nesi öyle?" Dave, siyah kalemle, ne yazdığını görmeyerek ezbere şekilde isimleri yazmaya başladığında, aklına yazma antrenmanları geliyordu. birkaç ay önce amcası ona okumayı yazmayı öğretmişti ve hala basit şeyler yazarken ki hali aklındaydı. Çok uğraşmamıştı aslında amcası, kısa sürede sökmüştü ama gene de antrenmanlar aklında kalmıştı. Karanlığın ona verdiği izin kadarıyla her ismi alt alta yazdığında onların konuştuklarını dinlemeye koyuldu tekrardan. "Sam, Sam, Sam!" dedi, tok sesli adam ve ardından Dave'in filmlerden duyduğu silah çekiş sesi geldi. Bu silah filmlerde onu etkilemezdi bile ama bir metre ötesinde duymak onun içine buz koymuştu. Dave ise çok az kaldırmıştı önünde ki sarkan turkuaz çarşafı. Silahlarını görebiliyordu. Hepsi uzun, büyük silahlardı ve uçlarında bir şey takılı gibiydi. Baştan aşağı siyah giyinmiş adamların kıyafetini daha önce gördüğünü hatırlıyor gibiydi. Siyah cilalı, kısa bir bot, esneyen, dar pantolon, siyah badi tişört, üstünde ise bir yelek olduğunu tahmin ettiği tişörtün sadece yakasını gösteren başka bir siyah ceket. Kafalarında ise kaşlarının üstüne kadar uzanmış, dar şapka. Tam o anda, gölgesinden Roberts olduğunu anladığı kişinin silahını kaldırmasının ardından diğerleri de silahlarını babasına doğrultmuştu. ''Bunu yapmamalıydın, dostum. Yapmamalıydın!'' Dave hayatında daha önce tatmadığı bir korkuyla titrerken altından baktığı çarşafın eteğini biraz daha yukarı kaldırarak adamları yüzlerine kadar görmeye başlamıştı. Babası tek seferlik bir alkış patlatarak "Yaşasın, Temizleyici Crossland!" dedi. Dave bu cümleyi önce garipseyip, sonra istese bile silemeyeceği şekilde hafızasına kazıdığında sessizlik son safhasına ulaşmıştı. Bu sessizliği bozan ise kısık sesle patlayan silahların sesi olmuştu. Ardı ardına siyah silahların ucundan bir alev patlayıp gözlerinin alıştığı karanlığı delerken, Dave sadece ağlıyordu. Dilini tamamen yutmuştu sanki. Tek dilediği bunun bir rüya olması ve uyandığında babasına sıkıca sarılabilme imkanı olmasıydı. Babası kısa ve sessiz nidalar atarken silahlar ateşlenmeye devam ediyordu. Sonunda şarjörler bittiğinde bir yere düşme sesi olmuştu. Dave derin hıçkırıklarla ağlarken "Bitti, " dedi kalın sesli bir adam. Dave kafasını yavaşça kaldırdığında hepsinin şapkalarını çıkardığını gördü. Karanlıktan tam göremiyordu. O an hıçkırıkları devam ederken birisi "Bu seste ne?" dedi. Ayak sesleri yattığı yatağın önüne gelirken Dave ağzını kapatmış susuyordu. Nefes bile almazken örtüsü yavaşça açılmaya başlamıştı. Örtü kalktığında Dave gözlerini kapatmış, sadece korkuyordu. Kalın sesli adam "Çocuk!" dedi ve omzunda ki çiçekli pijamasından çekerek yatağın altından sertçe çıkarttı. Adam onun yüzünü tavana çevirip, belinden çıkarttığı diğerinden daha kısa olan silahını ona doğru doğrulttuğunda "Dur!" dedi, tok olmasına rağmen arada tizleşebilen sesi olan, babasıyla konuşan adam. "Çocuk ölmeyecek. " deyip yanında ki bir adama dışarıyı işaret etmişti. Dave ise doğrulmuş onlara bakıyordu. Bir dakikalık bakışma sonunda tavana asılı lamba biraz cızırtının ardından yanıp etrafı aydınlatmaya başlamıştı. "Evlat, kalabileceğin yer var mı?" dedi Roberts. Mavi gözleri ve sarı saçları onun yüzünü akılda kalıcı yapıyordu. Sakalları kısa ve sapsarıydı. Geniş omuzlara sahip olduğunu görüp, onu hafif ürkütücü bulurken, o sırada gözlerini üstünde dikili olan Bryan'a çevirdi. Çok katı bir herifti. Kaşları kalın, saçları ise dökülmek üzereydi. Çok seyrek olan siyah saçlarının altında ki kafası parlıyordu.

"Bana evlat deme!" dedi Dave bağırarak. "Çocuk cinayeti gördü, Roberts!" diye isyan eden Bryan çocuğa dik şekilde bakıyordu. O an Roberts, Bryan'ı sırtından çekerek "Patronun kesin emri var, " dedi sertçe. "Çocuk ne olursa olsun, ölmeyecek!"

Bryan ona dik bir şekilde bakarak ''Bu emri ne zaman verdi?! Çocuğun burada olduğunu bile bilmiyorduk!'' deyip silahını yavaşça indirdi. Dave ise hepsinin yüzünü ezberliyordu. Roberts, Bryan'ı bırakıp "Haydi gidelim buradan. " dedi. Bryan da ona katılıp diğerleriyle kapıya doğru yürürken, Dave "Hepiniz aptalsınız!" diye bağırdı. Diğerleri kulak asmadan ilerlerken "Arkanızda bir intikamcı bırakıyorsunuz!" dedi. Bir filmde görmüştü bunu. İntikamı oradan öğrenmişti en azından. Bryan, durup arkasını dönerek "Bir çocuk için fazla cesursun, " dedi sinir edici bir tonla. "Bir aptal için fazla sertsin. "

"Kes çeneni küçük sürtük!" diyen Bryan hızlı adımlarla ona doğru ilerlemeye başlamıştı. Roberts "Dur!" diye bağırsa da Bryan silahının arka kısmı ile kafasına vurarak onu yere yığmıştı.

*

Dave bir gün için daha hafızasına kazınmış ve paslanmış, ürpertici, eski ama her şeye rağmen ona amacını hatırlatan bu anıları canlandırırken bıçağını pantolonun arkasında ki kınına koydu. Aynada ki son görüntüsüyle karşılaştığında ''Hazırım!'' kelimesi dökülmüştü dudaklarından. Saçlarını birkaç gün önce eşit miktarda kısaltmış, halk tabiri ile üç numara şeklinde kesmişti. Gerçekte kestane rengi, bir diğer anlamda kumral saçlarıyla uyuşan parlak ela gözlerinin altında kısa sakalları göze çarpıyordu. Dışarıdan bakan dar bakış açılı bir insan onu kas düzeyiyle birlikte inşaatlerde canını dişine takıp yük taşıyan amele denilen birisi sanabilirdi. Ama teninin yanmış olmaması bu düşünceyi eleyebilirdi, gözlemci insanların zihninden. Dave genellikle kıyafetlerinin ortaya koyacağı kimliklere özen gösterirdi. Şüpheden uzak, meraklı sorulardan kaçan bir tipti. Zaten ona meraklı soru soracak kadar yakın olan amcası Jose vardı bir, o da onun sır dostuydu. Hayatı boyunca babasının nereden geldiği bilinmeyen, kayıtlarda ise İngiltere'de ki bir market zincirinden geldiği gösterilen bu paranın kaynağını çok araştırmıştı. Ama hep bir yerlerde kafası karışıyordu ve tüm olay örgüsü bulanıklaşıyordu. Öldüğünden iki hafta sonra bir anda babasının 5 milyon dolarlık bir servetinin yeni sahibi olmuştu. Bunun sadece üçte biri nakit para olurken diğerleri ise arsaların ve binaların o gün ki piyasada ki fiyat toplamıydı. Beyaz gömleğinin üstünü siyah ve dar takım elbise ceketiyle örterken yavaş adımlarla, eldivenlerini giyerek odasından çıkmıştı. Babasının vahşice öldürüldüğü evi yıkıp yerine tamamen kendi kafasına göre dizayn ettiği yeni evi, dikkat çekmemesi için mahallede ki tüm tipleri aynı ev tipiyle yaptırmıştı ve satmıştı. Kısaca aslında mahalle ona aitti. Tüm evleri o diktirmişti. Fakat birisi kayıtlara girerse o evleri satıcı kısmında onun ismini bulmayacaktı. birkaç sanal kişiyle karşılaşacaktı.

Bu para ile hem evini yaptırmıştı, hemde özel okullarda okuyup, devamsızlık üstüne müdür ve yardımcılarına rüşvet vermişti. Aslında bu rüşvet gerek parayla, gerekse tehditle olmuştu. İlk dövüş kursuna 9 yaşında yazılan ve hayatı boyunca türlü savunma, dövüş kareografisi öğrenen Dave bugüne kadar sadece 24 kişi öldürmüştü. Bunun sekizi ise onu hedefine, Bryan'a yaklaştıracak adamlardı. Onlardan yardım alıp, ardından onlardan tehdit içerikli sözcükler duyduğu için öldürmüştü. Geriye kalanlar ise, onu 19 yaşından itibaren, 2 ay öncesine kadar eğiten birliğin, Thomas'ın verdiği hedeflerdi, tabii bazıları ise başka konulardı. Bugünün anlam ve önemi hem onun doğum günü olması, hem olayın üstünden tam 16 yıl geçmiş olması, hem de ilk hedefi Bryan'ın, uzun uğraşlar sonunda bu akşam nerede olduğunu bilmesiydi. Önünde uzun, kirli, kanla bürünmüş bir yol vardı ve bu yolu leşlerle, babasının katilleriyle çevreleyeceğine ant içmişti. Babasının dediği kelimeyi kendine örnek alıp kendine bu takma adı takmıştı, yapacağı işe bu ismi vermişti. Geçmişinde ki gölgeyi, kanı bitirecek, temizleyecekti! 

TemizleyiciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin