''Geri Çekil!''

67 6 0
                                    

*

Nefretim arttı, kinim, sinirim, öfkem... Beni çok hafif gördüler, neler yapabileceğimi anlamadılar, benim kim olduğumu unuttular!

Ben, Temizleyici Dave Crossland!..

*

Aralığın yirmi sekizinde, soğuk değil, buz gibi bir gündüz yaşayan şehrin merkezinden 23 km dışarı da, şehri tepeden gören, bulutlara yakın bir çiftlikte oturuyorlardı. Evin içinde yaktıkları şömine onları ısıtmaya yetse de Dave evin içinde oturmayı çok sevmiyordu. Ona basık geliyordu. Hep açık hava düşkünü olmuştu. Sabah kahvaltısı için ısıttığı suyun içine kahve tozunu dökerken banyodan gelen su sesleri onu gıcık etmişti. Yağmur sesini severdi ama yere sert sert vuran su, içini gıcıklardı. Bardağa ağır ağır döküp, kahvesini alıp çiftliğe doğru yürürken temiz havayı ciğerlerine doğru çekti. Hava kuru soğuktu ve uzaktan uzaktan kar kokusu nüfuz ediyordu ciğerlerine. Samanlarla dolu yerde yavaş adımlarla yürürken gök kararmıştı. Hafif lekeli beyaz bulutlar şehrin üzerini kaplarken derin bir nefes aldı, Dave. Jason hastahaneden çıkmıştı. Amcası onu aramayı bırakmıştı. Şimdilik her şey yolunda gibi görünüyordu. Bu akşam ise Mary'den uzaklaşarak işini tamamlamaya gidecekti. Jason'u arayarak onların kendisini almasını planlıyordu. Tekrardan yalnız kalıp, hedefi Benny'e yoğunlaşmalıydı. Basması gereken birkaç mekan, kurşun manyağı etmesi gereken insanlar vardı. Muhtemelen hepsi, önünde zırhlı araçlar bekleyen kalelerde kalıyordu ama bu bir şeyi değiştirmezdi. Kahvesinden bir yudum alarak yürümeye devam etti. Şehri, aksiyonu özlemişti. Birkaç hafta önce çatılardan atlayıp akşamına insan öldürürken şimdi ona göre yumuşak bir hayat sürdürüyordu. Şehirde hala aransa da o gene orada olmayı istiyordu. Her ne olursa olsun akşam dönüyordu zaten. O sıra arkasından birisi onun adını seslenmişti. Dönüp arkasına baktığında sarı saçları ıslak olup turkuaz bir pantolon üstüne beyaz bir kazakla  yelek giyinmiş Mary ile karşılaştı. Dave gülümseyerek "Hoşgeldin, '' dedi. Ahıra doğru yürümeye başladığında Mary de ona eşlik ediyordu. Burada kaldığı süre içerisinde ata binmeyi öğrenmişti. Her gün en sevdiği atın beyaz saçlarını okşayıp turlardı. Aslında burası işleyen bir çiftlikti, yaşlı bir adama kiralamıştı. Henry'nin amcasınındı. Adam sadece temiz hava istiyordu ve atlara olan ilgisinden dolayı onlara bakım yapmak istiyordu. Dave de sırf adam kuşkulanmasın diye çok az bir miktar da kira isteyerek ona 8 at almıştı.. Ahırın kapısından geçerlerken Mary "Bugün şehre gidecek miyiz?" diye sordu. Dave kapının dibinde ki masaya kahvesini koyarak "Gitmemiz lazım, " dedi. "birkaç işim var. Onları halletmeliyim. " 

"Yani tehlikeye gireceksin?" dedi soru sorar şekilde. "Evet, " dedi Dave sevdiği atın bulunduğu bölmenin kapısını açarken. Mary hayal kırıklığına uğramış şekilde "Sinemaya gideriz, " diye düşünüyordum.

Dave atın önünde ki kapıyı açıp ata binerek "Gideriz birazdan, " dedi ve hızla ileri atıldı. Adı "Beyaz" olan atı hızla ahırdan çıkıp toprağın üstünde ilerlerken mükemmel hissettiriyordu. Yüzüne vuran rüzgar, soğuk havaya rağmen o atın derisinin sıcak olması, akan o ılık kan.. Ona güzel hissettiriyordu. Bir saat boyunca Beyaz ile oradan oraya giderken çok büyük şekilde stres dağıtıyordu. Bir saatin sonunda ise Mary ile hazırlanmış arabalarına biniyorlardı. Dave her şeyini almıştı. Hazır bir şekilde gidiyordu. Nedense içinde ki ses onun sona pek uzak olduğunu söylemiyordu. Bu son hangi son bilemese de devam ediyordu. Her şekilde silahları, bıçakları hazırdı. Dave arabayı çalıştırarak şehre doğru sürmeye başladığında ufaktan yağmur yağmaya başlamıştı. Gergin bir hava vardı. Havadan dolayı boş olan yollarda giderlerken Dave genelde polisin olmadığı yollardan geçiyordu. Çünkü eğer  bir polis durdurmasına rastlarsa arkasında iz bırakırdı. Ya kaçacaktı, ya öldürecekti. Yarı tekinsiz, yarı onlar için güvenli yollardan giderek sinemaya varmışlardı sonunda. Yağmur şiddetini arttırırken onlar kapıdan geçmişti. Dave kafasını yere eğerek yürürken Mary de gülümsüyordu dikkat çekmemesi için. Merdivenlerden sinema katına çıkarlarken birkaç insan Dave'e derince bakıyordu ama Dave göz göze gelmemeye çalışıyordu. Mary "Ben biletleri alıyorum, " dediğinde Dave kafasını eğerek onu beklemeye başlamıştı. Etrafta gözlerini dikmiş insanlar vardı, hissedebiliyordu. Bir tanesi ilgisini çekip, doğal görünmek için oldukça uğraşan birisi olması onu kuşkulandırmıştı. Kafasını eğip beklemeye devam etmişti ama o sadece. birkaç dakikanın sonunda biletler tamamlanıp salonda koltuklarına oturduğunda rahatlamıştı Dave. Etraf karanlık olduğu için kafası rahattı. Yere bakan kafasını kaldırıp perdeye baktığında film başlamıştı bile. Mary onun omzuna kafasını koyup filmini izlemeye başladığında Dave de hiç bir şey anlamayarak bakıyordu. Film Amerika İç savaşından önce ki süreyi anlatıyordu. Sıkılsa da Mary için izleyip zar zor devam etmişti. Birkaç saatin sonunda film sona erdiğinde Dave gözlerini ovarak etrafa baktı. Herkes çıkışa doğru yürümeye başlamıştı. Mary de Dave'i dürterek ayağa kaldırdı onu. Gözlerini kapatıp beyninin içine daldığının farkına varmıştı film de ama ses etmemişti. Dave gözleriyle etrafı süzüp, en arkaya kalmaya özen gösteriyordu o sırada. Çıkış kapısından geçip sinemadan ve binadan ayrıldıklarında hava tamamen kararmıştı. Yollar ıslanmış yağmur yerine kar yağmıştı. Yollar ıslakken kaldırım karlıydı. Devam da ediyordu kar yağmaya. inceydi ve narindi. Esen rüzgar, biraz olsun havayı çetin yapsa da kar, güzel bir görsel katıyordu. Mary montunun önünü ilikleyerek "Nereye gidelim?" diye sordu o an. Yanağı anında kızarmıştı. Dave elinin arkası ile yanağını okşarken kısık bir şekilde konuştu. "Meydana gidelim, güzel bir kahve yapan mekan vardı bir zamanlar, yerine duruyordur umarım. " 

Mary kafası ile onaylarken  arabalarına geçmişlerdi. Dave yarı kaygan yollarda orta hızla giderken arada arabayı kaydırıyordu. Akşamın ilerleyen saatlerine gelmişlerdi. Film izlerken zaman hızlı geçmişti gerçekten. Sonunda meydana geldiklerinde Dave arabayı park etti ve Mary'i de yanına alarak bir kafeye götürdü. Bu kafe ile özel anıları yoktu ama daha önce eski sahibini dövmüştü. Gece üçte onu dışarıya çıkartmaya çalıştıklarında, Dave direnmişti, çünkü hedefini kaçırmıştı bir saat önce.. Ardından dükkan sahibi gelip onu kolundan tuttuğunda, Dave de onun boynunu tutmuştu. Ardından da dükkan bir hafta açılmamış, satılmıştı. Kafenin içine girdiklerinde her yer dolu gibiydi. Herkes önünde ki sıcak içeceğinden yudum alıp karşısında ki ile konuşuyordu. İçeriye girene bakan bile yoktu birisi dışında. Uzun  kara sakalları olan bu adam ona garip garip bakıyordu. Dave'in hoşuna gitmeyen bu adam bakışlarını Mary'e çevirdiğinde Dave sert bir bakış atarak adamı bu şeyden vazgeçirmişti. Gerilen Dave iki kahve alarak kafeden çıktığında adamın hala ona baktığını hissedebiliyordu. Diken üstünde gibi bir hava vardı etrafta. Çocukluğundan beri keskin olduğuna inandığı hisleri onu yanıltmamıştı ve gene yanıltmayacak gibiydi. Bir şeyler ters gidiyordu ve huzursuzdu. Hızlanan kar yerde birikirken Dave'in yüzüne soğuk kanlar yerleşmişti, sıcak bir içeceğin ısıtamadığı. Yüzünde ki bakış, ortama da gerginlik katmıştı. Mary ona ne olduğunu sorarken Dave cevap vermeyerek yürümeye başladı. Mary de bir şeyler olduğunu hissederken Dave ona doğru döndü. Çatılmış kaşları onu rahat ettiremiyordu. "Mary, " dedi etrafına bakarak. Elini onun yanağına koymuştu. "Üzgünüm ama ayrılmam lazım. İşlerim var, " Mary kafasını onaylar şekilde sallarken onun temelli ayrıldığını bilmiyordu. Onunla geçirdiği zaman içerisinde, intikamından bir hayli uzaklaştığının farkına varmıştı Dave.. Ayrılma sebebi buydu ama ilişki bu kadar basit değildi. Dave'in asık suratı devam ettiğinde, Mary de kuşkulanmıştı onun temelli gideceğinden. Tam ağzını açtığında bir anda Dave'in telefonu çalmaya başlamıştı. Onun daha önce duymadığı şekilde çalıp titreyen telefonunu eline aldığında "ÖZEL" yazan bir numara ile karşılaşmıştı. Dave birşey olacağını anlayarak etrafına göz atmıştı. Kalp atışları hızlanıyordu.. Çağrıyı onayladı ve yavaşça kulağına götürdü. Bu sırada ise gözleri etrafı tarıyordu sürekli. Çünkü bunu bir düşmanın yaptığı belliydi. Çok büyük derece de ateş basmıştı yüzünü. O sıra telefonda ki ses "Bu bir uyarı, Dave Crossland. " dedi. Ses ağlamaklı geliyordu ve biraz yaşlı bir kadından geliyordu. Belli ki bu kişi konuşmuyordu, konuşturuluyordu. Dave'in gözleri etrafta ki büyük binalarda gezmeye başlamışken "Ne uyarısı?" dedi. Telefonun ucunda ki ses onu dinlemeyerek devam etti. Bu sefer daha ağlayarak konuşuyordu. "Bize yaklaşamayacağını bilmen lazımdı. "

Dave'in ateşi hatsafhaya ulaşmıştı ve gözleri deli gibi dönüyordu. Bir şeyler olacaktı ve bunu engelleyecek kadar süresi olduğundan emin değildi. Mary onun yüzünde ki ifade ile bunu anlayarak korku ile Dave'e bakmaya başladı. Ürkek bir sesle "Ne oluyor?" derken ses devam edip bitirdi.

"Geri Çekil, Dave Crossland!"

Sözünü bitirir bitirmez o kadar büyük bir patlama gerçekleşti ki konuşan kadının olduğu yerde, Dave kulağından çekmişti telefonu. Yeniden koyduğunda ise hat kesilmişti. O sıra da aynı sesi sol kulağından da duymuştu... Bir blok ötede ki bir binanın son katı patlamıştı gördüğü dumana göre. Telefonun ucunda ki sesi patlatmışlardı. Tam o sırada bir kurşun patladı arkasından. Sağ kulağının dibinden geçtiğini hissedebiliyordu. Patlayan kurşunun sesi kulağını derinden çınlatırken bir anda karşısında ki gölge yere yığılmıştı. Dave yere baktığında gözleri boş bakar olmuş Mary ile karşılaşmıştı. "Mary!" diye bir nida koparırken yerde ki bembeyaz kara ufaktan bir kan bulaşmıştı. Kanın yanında elinden düşürdüğü kahverengi kahve akıntısı vardı. Dave elinde ki kahve bardağını arkasına doğru atarak yere eğildiğinde birkaç çığlık kopmuştu etraftan. Yardıma koşan insanlar oraya doğru gelirken Dave elini Mary'nin kafasına koymuş onunla konuşmaya çalışıyordu. "Sakın!" dedi ona. birkaç "Ambulansı arayın!" diye konuşmalar, çığlıklar gelse de etraftan Dave algılayamıyordu. Göz göre göre şuan en değer verdiğini kaybediyordu. Kanlanmış gözlerini çatılarda gezdirirken hiç kimseyi göremiyordu. Kafasını ondan kaldırıp, nefret dolu bakışlarını etraf da gezdirirken ''KİM ATEŞ ETTİ?!'' diye kükrüyordu. Mary'nin yarasının üstüne elini koyarak bastırmaya başlamıştı o an kanın durması için. Dave aynı acıyı bir kez daha yaşamak istemiyordu. Bir kez daha kaybetmek istemiyordu. ''Hayır!'' diye bir nara koparırken tüm binalarda gözü vardı. En ufak bir kıpırtıyı hissedecek kadar keskinleşmişken gözleri Mary'nin ''Kaç!'' dediğini, polis sirenlerinin oraya doğru akın ettiğini duyamıyordu. Bunca zaman sonra, kaybetmemek için onca yol kat edip, her tür bilgiyi almasına rağmen kaybedecekti, engel olamayacaktı. Hayatı boyunca öğrendiği onca şey, öldürdüğü onca insana rağmen hala dersini alamamıştı, kaybedecekti!

TemizleyiciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin