(2)

17 0 0
                                    

Bazı insanların yazılarını görüyordum duvarda.Anlamazdım,neden yazarlardı? ya da yazdıklarını cidden hissediyorlar mıydı? inanmazdım.Saçma gelirdi çoğunlukla. Şu söz kafama çok takılı kalırdı genellikle.''Gözlerimiz bile aynı renkti...'' 

***

Güneş batalı kaç saat oldu,bilmiyorum ama 7 gün geçti ben nefes almayalı.Ruhumu,sevinç çığlıklarımı,sevgimi,nefretimi,hayallerimi,umutlarımı,ANNEMİ toprağa gömeli 7 gün geçti.Eskiden bu saatlerde evde annemle beraber en sevdiğimiz diziyi izler olurduk.Şimdi ise bilmediğim bir sokak da yürümeyi öğreniyorum.Sigaralı ortamda nefes aldırmazdı ki annem bana.Şimdi elimde son sigaram ile boğuluyorum.Ağlamak...toprağa gömdüm diye hatırlıyorum.Ne mi oldu bana? İnanın bende bilmiyorum. Elimdeki çantayı yere pasif hareketlerle bırakıp spreylerden birini çıkardım.Bir kaç sallamadan sonra içimdekileri kusarcasına duvara sıkmaya başladım.Yanımdaki mayhoş kokuyla soluma döndüm.Kapüşonunu çekmiş, hafif kirli sakallı adam soğuk bakışlarıyla gözlerime öylece baktı. 

''Kullanabilir miyim?'' 

''Tabi'' diyerek yerdeki çantayı ona uzattım. ''Benim işim bitti zaten'' 

Çocuk hafifçe kaşlarını çatarak bana bakarken ben çoktan arkamı dönüp,koşmaya başlamıştım.Malum eve geç kalmıştım.Yorgunluğum artık yüreğimden ziyade duygularıma da yansımıştı.Hatta kişiliğime.Eskisi gibi olmadığımı çevremdekiler gibi bende fark etmeye başlamıştım.Eskiyi kalbimden atamıyordum ama zihnime yeni,kokan anılar çizebiliyordum.Bu da hala yaşadığımın belirtisi oluyordu.Bazı insanlar bunu yaşarken ölmek diye adlandırıyor.Ben daha bir isim bulamadım ama çok da öldüğüm söylenemez.Daha çok can çekişiyor gibiyim. Sudan çıkarılmış bir balığı avuçlarına alıp öpmek gibi.Bir kaç saniyeliğine nefes alamamak.O korkuyu iliklerine kadar hissetmek ve tir tir titremek.Sırf bir kaç saniyelik zevk uğruna ölümün ücra köşelerindeki serinliği hissetmek gibi.Bu duygu öldürmüyor ama yaşatmıyor da...Ne de olsa ölü balıklar kokar,ben kokmuyorum.

Ayağıma terliklerimi geçirdikten sonra  sert bir şekilde kapı vuruldu.Kapıyı pasif hareketlerle açtığımda kapıda bir çift polis ve bütün sokağı aydınlatan polis arabasının  mavi,kırmızı loş ışıkları gözlerimi aldı.Titreyen sesim ile ''Buyurun?''  dedim.

''MİRA GÖKSOY? '' 

''Evet,benim.Sorun nedir?'' 

''Annenizin ölümü hakkında bir kaç sorumuz olacak.Bizimle  karakola kadar gelebilir misiniz?''

''Annem mi?'' 

Hangi ara polis arabasına binip de polis amirinin karşısına geçip oturmuştum bilmiyorum.Polis amiri elindeki dosyaya son bir kez daha emin olmak için göz attıktan sonra buruk bir yüzle başını kaldırdı ve yüzümü,titreyen elimi,sallanan ayağımı izledi ve ''Mira ?'' dedi.

'' Annene biliyorsun ki otopsi  yapıldı ve intihar olduğuna karar verildi.Üstelik ifadene göre hiçbir sebep bile yokken,bir anda. ''

Polis amiri ara ara uzun soluklu nefesler alıp sıkıntılı bir şekilde geri bırakıyordu.

''Fakat şu ki Mira, annen bir olasılıkla cinayete kurban gitmiş de olabilir''

''Cinayet mi?'' 

Gözlerim de hazır bekleyen irili gözyaşlarım soğuk zemin ile buluşurken,ellerim tutunacak bir yer aramadı ve bulamadı.Öylece oturduğum sandalye de kalakaldım ve bilincimi kaybettim.Gözlerim gözyaşlarımdan başka bir şeyi görmüyor,kulaklarım ise sadece hıçkırıklarımla inliyordu.

Benim annem melekti.Kim bir meleği görünce yaşamak yerine,o  meleği kanatır ki? 

''Benim annem melekti.'' 



DEĞİŞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin