16 "I didn't want go home"

182 19 27
                                    

Ed Sheeran - Perfect

"Sıçtığınız yetmedi, sıvadınız!" Jeno derin bir nefes verip, saçlarını sinirle geri attı ellerinin yardımını alarak.

"Hyung, zaten berbat giden bir randevuydu ama sen bili-"

"Tek kelime daha et ve seni doğduğuna pişman edeyim Park Jisung." Jisung kendisine yöneltilen ani tehdit ile ellerini iki yana açmış ve susmuştu. Ben ise bir köşede Shinae'ye konuşulanları çeviriyordum. Uykusunun geldiği belliydi, kafası omzumdaydı ve benim kalbim ise nirvanada. Bae Shinae son derece tehlikeli bir kızdı. Her ne kadar o farkında olmasa bile, tehlikeliydi işte. Kalbim ve aklım için kesinlikle normal değildi ama şikayetçi değildim kesinlikle. O istediği kadar bana kriz geçirtebilirdi, bana yaşattığı garip hisler bile hoşuma gidiyordu.

"Jeno-ya, çocuğun üstüne gitmeyi kes. Randevunuz fazlasıyla berbattı. Kız yüzüne bile bakmıyordu, o fazla romantik ve olgun birinin arayışındaydı. Sen ise... Her neyse, konumuz bu değil. O da sana göre değildi nasıl olsa? Sen, seni olduğu gibi kabullenecek, eğlenceli ve kalbini ısıtan bir kız istediğini söylememiş miydin? Onunla yalnızca güzel olduğu için çıktın kabul et." Aşk doktorumuz son noktayı koymuştu tabii.

"Na Einstein Jaemin, bunca bilgin varsa neden düzgün bir ilişkin yok? Gerçi haklısın ona bir şey demiyorum."

Jaemin umursamazca omzunu silkti ve Jeno'ya baktı. "Bilirsin, ben tek eşliliğe karşıyım."

"Yani gavatsın?" Jisung yine ilk ağzına geleni söylemişti ama hayır, onu kurtarma gibi bir planım yoktu. Bok yesindi.

"Öhm, playboy daha kulağa hoş gelmiyor mu?"

"Aslında hayır, ergence geliyor. Gavatsın işte kardeşim." dedikten sonra sırıttım. Elbette bana cevap vermeyecekti. Hele bir versin, kemirirdim onu.

"Siz çocuklar acımasızsınız. Elbette... Beni yakışıklı bir yüz için değil, beni ben olduğum için sevecek birini bulursam adam gibi bir ilişkim olabilir."

"Kesinlikle sonsuza kadar yalnız kalacaksın." Shinae ona yaptığım çeviri son bulunca, parmaklarını oynatıp karıştı sohbete. Yüzü asılan Jaemin'in üzerine kahkahalarımızı tutamamıştık. Onun bu laf atmalarına bile aşıktım, baya abayı yakmıştım daha doğrusu. Sanırım cidden ona layık olan bir aşk ile bağlıydım artık.

Jisung'un çalan telefonu muhabbetimizi sonlandırmıştı. Muhtemelen annesi arıyordu ve iddiaya bile girebilirdim, "Sigara var mı Park?" diye soracaktı birisi. Tabii Jeno yüzümü kara çıkarmamıştı.

Jisung telefonu kapatınca bize döndü. "Annem artık bu numaralara kanmıyor hyung, ayrıca eve gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz ihtiyarlar!"

Jisung kafeden ayrılırken hepimiz yüzümüzde bir gülümseme ile yollamıştık onu. Jeno'da ayaklanınca gözler ona çevrilmişti. Bize dönünce gerilmeden edememiştim, tam bir sevgili abisi modeliydi ve arkadaş olarak korkmadığım çocuğun karşısında şimdi geriliyordum.

"Shinae, ben eve gidiyorum. Seni bırakayım."  Shinae, Jeno'nun işaretleri son bulunca kafasını kaldırıp bana baktı.

Lütfen gitme, lütfen gitme, lütfen gitme.

Gitme yani biraz daha kalalım birlikte kötü mü olurdu?

Hem ben bırakabilirim seni?

Tabii bütün bunların hiçbirini diyemedim ama gözlerimden anlardı belki. Duyamazdı ama kalbimi hissedebilirdi ha? Pekala, çok toz pembeydi. Bende masanın altından ellerini kavrayıvermiştim. Bu ne cesaret Huang Bey? Aşk felan çarptı galiba. Kalsın istiyordum, ne yapayım yahu?

"Annemle konuştuk, biraz daha kalacağım. Renjun bırakır zaten beni." Konuş sevdiceğim konuş.

Jeno bir süre duraksadı ve bana iyice baktı. Sanki onun gönlünü alamazsam Shinae ile birlikte olamayacak gibi hissediyordum.

Jeno bir süre daha durdu ve kafasını sallayıp, veda etti ve gitti. Sonunda rahat bir nefes verebilmiştim.

Üçümüz bir yarım saat daha takılmıştık kafede. Randevu sonu hepimiz kafeye gelip,  açıp oturmuştuk rastgele masalara. Buraya yakındık ve para harcamak istememiş, kendimiz hazırlamıştık kahvelerimizi. Öğrenciydik yani ne bekliyordunuz?

Bir yarım saat daha Jaemin ile oyun oynadık. Jaemin'den çekinmiyordum zaten, en büyük destekçimizdi. Geçte olsa anlamış ve diğer işe gitmem gerekiyor diyip, gitmişti.

Ve ben en büyük korkum, zayıf noktam ve en büyük mutluluğum ile başbaşa kalmıştım. Yani Shinae ile.

Kalbim maratona çıkmıştı bile beklendiği gibi. Hala ellerim, ellerindeydi. Kafası omzumda. Ve ben düşünmeden edemiyordum, tam şu an ölsem ne kadar güzel olurdu.

Ne güzel olurdu onunla bu haldeyken ölümü zirvede taçlandırmak ama hayır. Daha ona milyonlarca kucaklama ve öpücük borcum vardı. Bir yerden konu açıvermek ve ona bu gece itiraf etmek istiyordum.

Belki harika bir itiraf olmayacaktı ama bütün mükemmelliği ile iletecektim ona, onun için çarpan bu kalbi.

Evet, artık emindim. Mükemmelleşmişti ona olan aşkım. Kusursuzdu artık ve daha fazlası olamazdı. Bir insana daha fazla bu denli yoğun duygular beslenemezdi, bu imkansızdı. İmkansızlığın, imkansız olduğunu söylüyorlardı. Yalandı, yalandı işte. Bir insanın, birini daha fazla sevmesi imkansızdı. Benim ona olan aşkım mükemmeldi ve eğer o beni kabul ederse taçlandıracaktık birlikte bunu. Ben ve o, biz olacaktık. Mutlu olacaktık, dünya benim olacaktı artık. Dünya neymiş? Evren, bütün bir galaksi, her şey. Belki abartı gelebilirdi ama gerçekti ve kimin ne dediğini umursamıyordum. Gerçekten.

"Ben... eve gitmek istemiyordum. Teşekkür ederim."

Ona çevirdim kafamı, kalbim bir hoş olmuştu yine.

"Neden teşekkür?" Biliyordum ama ondan duymak istiyordum işte, çok mu?

"Elimi tuttuğun için." Yüzünde mükemmel bir gülümseme vardı, hafif kafasını kaldırmıştı ve tam gözlerimin içine bakıyordu. Arkamızdaki duran anahtarı kapattım ve sadece dışardan vuran ışıklar aydınlatır oldu bizi. Ne? Ambians önemliydi.

"Ellerini sonsuza kadar tutabilirim." İşaretleri loş ışıkta okuyabilmek için kıstı gözlerini. Anlayınca beni, öyle bir gülümsedi. Kalbimin sonunu getirdi ve daha fazla bekleyemedim. Göstermek istedim ona olan sevgimi.

Yaklaştım ona, yaklaştı bana ve emin oldum. Karşılıklıydı. Dudaklarımız birleşirken, taçlandırmıştı aşkımızı. Beline şimdi attığım ellerimi sıkılaştırdım biraz daha. Delirmek üzereydim alt dudağına buseler bırakırken. Onu biraz daha çektim kendime, bir bacağını üstüme aldım ve kucağıma yerleşti. Saçlarımdaki elleri beni çıldırtıyordu, öpücükler daha çok derinleşiyordu ve aklımı kaçırmama az bir şey kalmıştı.

Shinae sandığım kadar masum değildi ama ne biliyor musunuz? Bu bile beni ona doğru daha fazla sürüklüyordu.

Dudaklarımız ayrıldığında daha fazlasını istiyorum ama durmam gerektiğini biliyordum. Zamanı değildi, alınlarımızı birbirine yasladım. İstemsizce bir kıkırdama geldi ve gülmeye başladım, birlikte gülüyorduk. Beline sımsıkı sarıldım ve kafamı omzuna gömdüm. Kollarını doladı bana ve ben bu gece nasıl ondan uzaklaşabileceğimi düşünmeye başladım.

"Darling just kiss me slow."

🕥

Jji'nin Beyni: Bölüm yaz.
Jji: Bunu neden yapayım?
Jji'nin Beyni: Çünkü bunu yapman gerekiyor.
Jji: Peki...

Kontrol etme fırsatım olmadı yine 91838472 tane hata vardır, üzgünüm.

:")

voice; renjunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin