BÖLÜM 21

2K 163 100
                                    


***

Kötü olan hayat değil, sizin onu nasıl gördüğünüzdür.

-L-

Acı çektiğinizde ya da sevindiğinizde hayatta size göre şekillenir. Acı çekerseniz, hayat size acı çektirir sanki her şey sizi boğmak için varmış gibi gelir ama sever, sevilirseniz hayat size kucak dolusu gülücük bahşeder. Yüzyıllarca araştırılan evren teorisine göre evrene nasıl enerji gönderirseniz sizi o bekler diye kanıya varılmıştır. Peki, insanlar neden başına kötü bir şey geleceğini bildiği halde iyiyi düşünmeye çalışır?

Çünkü evrenle ters düşmek istemeyiz. Göremediğimiz bir düşmanla başa çıkmanın en iyi yolu bizi görmezden gelmesini dilemektir. Tüm bunların sonucunda binlerce, yüzyıllarca süre gelen bir kelime doğar. Aslında o kelimeyi hepimiz biliyoruz, yabancı değil. Ayakta kalmamızı, kötüyü düşünürken iyi şeyler olacağını beklememizi... Sözü uzatmanın bir anlamı yok! Hala bulamadıysanız alt satırı okuyun.

UMUT.

Cevap zor gibi geliyor ama bu kadar basit. Şu an siz bunu okuyorken bile oturduğunuz yerden umut ediyorsunuz. Çalışmıyorum ama üniversite sınavım iyi geçsin. Aşık olmak istemiyorum ama karşıma aşık olacağım birini çıkmasını beklemek istiyorum ve öleceğini bildiğin halde yaşayabileceğini umut etmek.

Evet, en zoru bu olsa gerekti Ateş için umut etmek çünkü o hiçbir zaman işi evrene veya şansa bırakmak istememişti. Gelin görün ki bazen işi şansa bırakmak en iyisidir.

O yüzdendi zaten şu an koltukta sıcak çay içerken düşünebilmesinin sebebi. Karşısında kendine gelmesini bekleyen Pınar Hanım için Ateşin konuşmasını beklemesi zordu.

Ateş, gözünden akan bir damlaya aldırmazken Pınar Hanım "Ateş, uyandığından beri tek kelime etmedin. Seni neden buraya getirdim. Seni nereden tanıyorum. Senden ne istiyorum. Hiçbir şey sormadan öylece yere bakıyorsun, artık konuşmak ister misin?" dediğinde endişeliydi. Kızıl çocuk, kırgın görünüyordu. Küs gibiydi. Sanki koşarken elinden şekerini düşürmüşte o da kime küseceğini bilmediği için susan kendi kendine ağlayan çocuk gibiydi.

Ateş, ne rengi olduğunu çözemediği parkede yavaş yavaş gözlerine inip görüşünü tıkayan sıcak yaşlı irisleriyle bakarken kurumuş ve çatlamış dudaklarını yaladı. Kusmuş ve kasılmış midesini rahatlatmak için yudum yudum çay içiyordu.

"Çantanızın kenarında asılı olan süs eşyanızda çalıştığınız yerin broşü var. Psikologsunuz ve beni tanıdığınıza göre Buz'un psikoloğu Pınar Hanımsınız. Buz size benden bahsetmiş olmalı. Bunu bildiğiniz için baya çetin ceviz olmalısınız. Bugün Çarşamba yani seans gününüzdü. Buz gelmedi çünkü benimleydi. Merak ettiniz, onu aramaya çıktınız. Sokakta beni baygın şekilde buldunuz. Benden de Buz'a yardım etmemi istiyorsunuz" Ateş kısık sesiyle yerden başını kaldırmadan fısıltıyla konuştuğunda sarılmış olmasına rağmen yine kanamaya başlamış olan ellerini izliyordu. Pınar Hanım ise Ateşin gösterisi karşısında mest olmuş, neden Buz'un bu çocuğa karşı hayranlık karışımı nefret beslediğini anlamıştı.

"Ama bilmediğiniz bir şey var"

Ateş, gözlerini parkeden ve kanlı ellerinden mekik dokuyan gözlerini Pınar Hanıma çevirdiğinde yine bir damla yaş özgürlüğüne kavuşmuştu.

"Çapraz ateşte kalan biri kıpırdayamaz"

Ateş konuştuğunda Pınar Hanım oflamıştı. Buz ve Ateş, hayatı istedikleri gibi görüyorlardı hala.

İNTİKAM TİMİ BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin