Mutfak kapısının ardında yerde yatarken buldum kendimi. Kafama saplanan acıyla inleyerek elimi götürdüğümde kafamdan sızan kanı fark ettim. Şaşkınlıkla kalktım yerden, aklımda sadece Hülya vardı. İçimi kaplayan endişe ve korku ele geçirmişti benliğimi.
Hülya'nın odasına doğru ilerleyecekken mutfaktan gelen yanık kokusu dikkatimi çekti. Burnumu büzüştürüp, koridoru hızlıca geçtim. Hülya'nın odasına girdiğimde tuhaf bir his kapladı içimi. Bir yandan nefesimi burada bulmuş, öte yandan tam da burada kaybetmiş gibiydim.
Bu arada kalmışlık benim gibi hayaletlere özgü olmalıydı. Hangi tarafa geçeceğini kestiremeyip ''o anda'' sıkışmışlara...
Odasına göz gezdirdiğimde oldukça düzenli bulmuştum. Yatağı titizce toplanmış, rafa yerleştirilmiş dergiler ise sayılarına uygun şekilde sıralanmıştı. Ki, bu şaşırtıcıydı. Hülya en son ne zaman -
Tam o anda başıma saplanan korkunç acıyla inleyip yere çöktüm. Bağırışlarımla beraber Hülya yerinden kalkıp yanıma gelmişti.
- ''Ne oldu Melis?! İyi misin?'' diye sordu, ellerini omuzlarıma koyup.
Acı, en sonunda yatışmaya başladığında; -''Bilmiyorum.'' dedim kısık sesle. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Soğuk kollarını cılız bedenime sarıp, kafasını boynumdaki çıkıntıya gömmüştü. Tekrar ettim; ''Bilmiyorum!''
Belki de uzun zamandır tanıdık bir yüze verdiğim tek doğruydu bu. Sıcak ve samimi gerçeklik kırıntımdı.
Biraz sakinleşmiştim ki, Hülya kalkıp odasının kapısını açtı ve ''Sen oyalan, geliyorum.'' dedi.
Aniden kalktım ve ''Nereye?'' diye sordum. Bunun üzerine kıkırdadı.
-''Merak etme, çok uzağa gitmeyeceğim.'' dedi gözlerini devirerek.
-''Hayır, kal burada!'' diye seslendim ama o çoktan odadan çıkıp, koridorda ilerlemeye başlamıştı.
Tek nefeste çıktım ben de odadan. Kapının arkamdan sertçe kapanmasıyla yerimden sıçradım ve arkama dönüp kapıyı geri açmaya çalıştım. Ama iki elimle birden asılsam da, kapının kolu asla oynamadı. İç çekip geri arkama döndüğümde koridoru zifiri karanlık bulmuştum.
-''Hülya!'' diye seslendim boşluğa. Sesim, uzun koridorun duvarlarına çarpıp yankılanarak bana geri döndü.
- ''Neredesin?'' diye sorarken titrek sesle, yanaklarımdan süzülmeye başlayan yaşlara hakim olamıyordum.
Orada, zifiri karanlıkta ne kadar durdum bilmiyorum ama çok olmasa gerek, şayet gözlerim karanlığa henüz adapte olamamıştı. Ama görme duyum denklemden çıkınca duyma yetimin de güçlendiğini fark ettim. Koridor uzun ve dardı. Dış dünyaya ulaşmaya çalışan sıçanlar tırmalıyordu duvarları. Hepsinin birlik olarak, tek ve ortak bir amaç için hareket etmesi etkilemişti beni.
Bir şey anlatmaya çalışıyorlardı sanki. Hikayeleri vardı, karanlık ve dehşet verici. Duvarlar tatmış ve saklamıştı bizler için...
Daha fazla gözlerimin karanlığa alışmasını beklemeye zamanım yoktu. Hülya'yı bulmalıydım.
Elimi duvara koyarak, algılarımı açmaya yoğunlaştım. Bulunduğum yerde bir şey yoktu, elim duvardayken koridorda biraz daha ilerledim. Şimdi, duvardaki çiziği elimin altında hissedebiliyordum. Düz bir çizikti ama kalın değildi. O sırada gözümün önüne bir imge geldi; bir bıçak.
Duvardaki çiziğin sonu yok gibiydi. Ellerim o çiziğin üzerinde, ilerledim. Beni nereye götüreceğini merak ediyordum doğrusu. Çiziğin bitimine geldiğimde gözlerim de karanlığa alışmıştı.
Mutfak kapısına gelmiştim ve oradaydı Hülya, kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Sol kolunu kaldırdı ve parmağıyla mutfağı işaret etti. Baktığımda beni kapalı kapının ardında neyin beklediğini merak ettim. Hülya içeri girmiş olmalıydı ki, orada ne olduğunu bilip kapıyı geri kapatmıştı. Peki neden benim açmamı istiyordu?
-''Ne görmemi istiyorsun? Kapı niye kapalı?'' diye sordum, sakinliğimi korumaya çalışarak.
- ''Daha iyi bak!'' diye bağırdı.
Tekrar baktığımda kapının üzerinde tuhaf bir şey yoktu. Gözlerim aşağısına kaydığında kapının altından sızan kanı gördüm. Kan, ayaklarıma ulaşmış, beni de işaretlemişti.
Artık herkes görebilirdi. Ben, ben-
Başıma saplanan acıyla inlemeye başladım. Kapıyı yumrukladım, tekrar ve tekrar. Ellerim her yumrukta daha fazla kanıyor ve kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Daha çok kendimdeydim. En sonunda ellerimin acısına dayanamadım ve yere yığıldım. Ellerim kanlar içerisindeydi.
-''Ne bekliyorsun? Kazı, saçlarımı! ''dedi Hülya, yerde yatmaktaydı. O an, büyümüş göz bebeklerinde kayboldum. Boş ve donuk gözlerinde...
Titriyorum...
Soğuk ve karlı bir günde annem evin kapısını üzerime kapatmış ve ben saatlerce dışarıda durup en sonunda acımadan da olsa beni içeri; sıcak olması gereken eve almasını beklemişim gibi. Yalnızlıktan mı yoksa soğuktan mı üşüdüğünü bilememek gibi...
Mutfak zemininde yerde yatmaktaydı Hülya, hayır, arkadaşım. En karanlık zamanlarımda yanımda olup beni uçurumdan çekip çıkaran kız. Yaralarımı saklamamam gerektiğini gösteren ve gölgemle birleşmemi sağlayan ruh...
Ellerinden tuttum sımsıkı. Gözlerimden akan yaşlar adiceydi. Bunu ben yapmıştım. Onu ben vermiştim ölüme...
-''Seni bırakmayacağım. Bu şekilde değil, kanlar içinde...'' dedim yanaklarından öperek, kirleterek onu daha da.
-''Özür dilerim her nereye gidersen bil ki, ben gönderdim. Affetmeyeceğim asla kendimi, unutmayacağım güzel ruhunu.'' Kana bulanmış saçlarından okşuyordum şimdi.
-''Lütfen sıkışıp kalma bu dünyada. Git perdenin ardına huzurla...'' dedim ağlayarak, gözlerini kapattım ellerimle ve öptüm göz kapaklarından.
Ayağa kalkıp odasına geçtim. Kapının bu sefer kolaylıkla açılması gözümden kaçmamıştı. Yatağının üzerinden cep telefonumu alıp çevirdim bu sefer 155'i.
Dakikalar öncesi izin verseydim, onun aramış olacağı numarayı. Ama hep olduğu gibi kurban arayamamıştı ve onun yerine katili tuşladı. Bu ironin içimi yakmasına izin verdim, polisi ayaklarıma çağırırken...
*****
Hülya'nın yanına çömelmiş bekliyordum akbaba misali. Ne kadar zaman geçti bilmem, evin zili çaldı. Rüzgarın bile esmediği ölüm sessizliğini bozan bu sesle anladım artık hiçbir şeyi geri alamayacağımı...
Hala mutfak zemininde yatmakta olan Hülya'ya baktım. O kapadığım gözlerini açamayacaktı bir daha. Sesini duymayacaktım hiçbir zaman. Zihninimdeki tınısını da unutana kadar seslenemeyecekti bana bir daha. Yüzünü ve mimiklerini de unutucaktım. Bir toz olup, karışacaktı havaya...
Bir kez daha çaldı zil. Hiç bu kadar nefret etmemiştim bir sesten.
Dizlerimin üzerinde kalkmaya çalıştım yerden, lakin titrek bacaklarım beni taşıyacak güçte değildi. Yine de durmadım, bırakmadım kendimi. Tökezleye tökezleye, duvarlara tutunarak açtım kapıyı 3.çalışında.
Doluştu içeri kargalar; onun cansız bedenine geçirirlerken pençelerini, arınmıştım tüm hislerimden. Uzaktım acıya ve taşıdığı dikişlere. Karganın gözlerindeki daveti gördüm ve bıraktım kendimi karanlığa; efendisine...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bulanık Çizgiler
HorrorDolunay,gecenin siyah çarşafını tek bir hışımla üzerimden çekti.Artık beni sarmalayan sıcaklık gitmiş ve yerini ürpertici gerçeklere bırakmıştı...