"BÖLÜM VII"

6.4K 508 504
                                    

"Gözlerime bir perde gibi inen adın dilimde saklı kalsın..."

Arın, Hasan Usta ile birlikte şenliklerin olduğu meydana geldiğinde böylesine bir kalabalıkla karşılaşacağını tahmin etmiyordu. Genç yaşlı, çoluk çocuk demeden bütün kasaba oradaydı. Alana hâkim olan renk cümbüşü de görülmeye değerdi. Meydanın belirli yerlerine kurulmuş rengârenk çiçek tarhları, etraftaki binalara asılan renkli kumaşlar, iplikler ve halılar; kaynayan kazanlardan yükselen dumanlar, şenliğin hakkını verecek cinstendi.

Arın, Hasan Usta'nın önderliğinde çiçek tarhlarının altından geçerken onu izleyen meraklı gözlerin aralarında dönen muhabbeti az çok tahmin edebiliyordu. Onlara göre bir yabancıydı Arın. Kendisine göre ise bu toprakların insanıydı. Her ne kadar uzun zamandır buraya gelemese de damarlarında Boranlı kanı aktığı sürece bu toprakların insanı olarak kalmaya devam edecekti. Son tarhı da geçip meydanın orta yerine geldiğinde kısa bir an durup etrafı izledi.

Basit bir boyama işlemi olarak düşündüğü bu etkinliğin, böylesine özenli ve emek isteyen bir iş olduğunu tahmin edememişti. Meydanın ortasında büyük bir daire şeklinde dizilmiş kazanların üzerinden havaya rengârenk dumanlar savruluyordu. Kadınlı erkekli gruplar, büyük sopalarla kazanların içindeki suyu karıştırmakla meşgullerdi. Başuçlarındaki sıra sıra iplere asılı olan eğrilmiş ipek ve yün iplikler, birazdan yapılacak mordanlama işlemi için hazır bekliyordu. Dillerinde yörenin en seçkin melodileri, yüzlerinde sıcak tebessümleriyle yaptıkları işi gerçekten de bir şenlik havasına büründürmüşlerdi.

"Bu taraftan Bey'im, masanız na şurada..."

Hasan Usta'nın sesiyle etrafı inceleme eylemine kısa bir mola verdi. Yaşlı adamın yönlendirmesiyle kendisi için hazırlanan masaya doğru ilerledi. Hava çok sıcaktı, kazanların altında yanan odunların sıcağı da bu sıcağa eklenince şakaklarında boncuk boncuk damlalar belirmeye başladı.

"Burası ne kadar da sıcak, hep böyle mi olur?" derken, bir taraftan elini bir yelpaze gibi yüzüne savuruyor bir taraftan da kalabalığı yarıp sandalyesine oturmaya çalışıyordu. Onun bu hâlini gören yaşlı adamın gövdesi gülüşünün etkisiyle sarsıldı.

"Mevsimidir Bey'im, biz alıştık gari, sen de zamanla alışırsın nasılsa." diyen adama yandan bir bakış yolladı. Alışmak mı? Hiç sanmıyordu.

Hasan Usta, önlerinde bulunan sürahiden bir bardak limonata doldurup kendisine uzattı.

"Şunu içtin mi bi' şeyciğin galmaz, ferahlaasın. Bizim burların meşhur içeceğidir bu. Gadın gızlağmız özel günlee için hazıredipduruular. Ha, diyeceksin ki şuncağız limonatadan ne olur ki Fukara, ne şişiniyosun ama öyle değil Bey'im. Bi' dadına bakıver, anlayacaksın ne dimek istediğimi."

Hasan Usta yine şivesine yenik düşmüştü. Arın, ara ara maruz kaldığı, dışa belli etmese de hoşuna giden bu duruma yine tebessümüyle karşılık verdi.

Yaşlı adam, bu abartılı takdimden sonra bardağı Arın'ın burnunun dibine kadar uzattığında, Arın ikramı çaresizce kabullenmek zorunda kaldı. Adamın o kadar methetmesine karşılık nezaketen bir yudum alıp bırakmak isterken daha aldığı ilk yudumda damağını şenlendiren bu tada kayıtsız kalamadı. Adam haklıydı, gerçekten de lezzetine diyecek yoktu. Buz gibi serinlik boğazından aşağı akarken sanki bir limonata değil de kocaman bir çiçek bahçesi içiyor gibi hissetti kendini ve aldığı irice yudumlarla limonatayı bir çırpıda bitiriverdi. Derin bir oh çekip tam bardağı indireceği sırada, kalabalığın arasından gördüğü yüzün dikkatini çekmesiyle öylece donup kaldı. İstemsiz bir şekilde bardağı indirip dikkatini topladığında gördüğü şeyden iyice emin oldu. Dün kırda gördüğü kız, işte orada, tam karşısındaydı.

BORANLI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin