Dünyanın en soğuk yeri neresidir diye sorsalar; kimi dev bir buzulun üzerinde kendi bedenini hayal ederek ürperir, direkt kutupları söylerdi kimi ise hayatına hükmeden bir başınalığını düşünür, yalnızlık derdi.
Çoğu insan da sevdiklerini emanet ettikleri bir avuç toprağı eline alır, "İşte, dünyanın en soğuk yeri burası!" diye haykırarak kaderine isyan ederdi.
Dilem için de dünyanın en soğuk yeri işte tam da burasıydı. Binlerce soğuk bedenin sanki hiç bu dünyada var olmamış, kimsenin kalbini ısıtmamış gibi yok olup toprağa karıştıkları mezarlıklardı. Oysaki şu an ne çok ihtiyacı vardı kalbini ısıtacak bir sese, dokunuşa ve saçlarının sımsıcak bir sevgiyle sıvazlanmasına.
Onun yerine, soğuk bir toprak parçasını okşuyordu elleri. Sıcak gözyaşları bile yetmiyordu o toprağa can verip yüreğini ısıtmaya. Ne acıdır ki düşünmek, içinde bulunduğu bu çıkmazda bir çıkar yol bulmak için geldiği bu mezar bile yetmiyordu derdine derman olmaya. Buz gibi toprak parmaklarının arasından ufalanıp giderken sözleri gibi nefesi de tükenmeye başlıyordu.
"Ne yapmalıyım? Bir tarafta sevdiğim, bir tarafta geçmişim... Sen söyle bari ne olur! Söyle, ne yapmalıyım?" deyip kapandığı topraktan yine bir ses gelmemesi içindeki son umudu da tüketmeye yetti.
"Dilem Hanım, artık ifadenizi almak zorundayız."
Dilem hızla arkasını döndü. Binbir ricayla buraya getirdiği genç Jandarma erinin artık beklemeye tahammülü kalmamıştı. Olanları düşündükçe pek de haksız sayılmazdı. Dilem de zaten bu yüzden şansını çokta zorlamadı. Umutsuz bir şekilde kafasını sallarken zihnindeki ikilemleri belli etmek istiyordu ama bir yandan da şu an ona kimsenin yardımcı olamayacağının da farkındaydı. Yavaşça ayağa kalkıp ellerindeki çamurları temizledi.
"Peki, gidelim." dedi ama buna gönlünün olmadığı açıktı. Hâlâ neyi umut ettiğini bilmeden son bir kez daha baktı o mezar taşına.
Bir mezar başıydı teselli aradığı.
Yalnızlığının diğer adı.
Bir ses yoksa içini aydınlatacak...
İşte dünyanın en soğuk yeri burasıydı.
%%%
Arın ilâç kokulu hastane odasında gözlerini araladığında yüzüne vuran ışıkların sersemliğiyle birkaç saniye mücadele etti. Yaşıyordu. Belki de o an bu umuda tutunmak istemişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken geçirdiği zaman ona bitmeyecek gibi gelse de etrafındakiler için bu hiç de öyle değildi.
"Uyandı! Oğlum uyandı. Kendine geliyor, bakın! Oh! Allah'ım çok şükür!"
Bu bir rüya mıydı yoksa şu an kulaklarını tırmalayan bu ses annesine mi aitti? Şaşkınlığını dile dökecek bir tepki vermek istedi fakat ağzındaki oksijen maskesi konuşmasına mani oldu. Gözlerini bir kez daha kapatıp gücünü toplamaya çalıştığı sırada üzerine eğilen yüzler onu ürküttü.
"Nihayet! Çok şükür, nihayet!" Babasının gür sesi, alnına konan buseyle son buldu. "İyisin oğlum, daha da iyi olacaksın..."
Duyduğu bu sesler gibi görüntüler de yavaş yavaş netleşmeye başladı. Babası, annesi, Sezer? Hayır, bu bir rüya değildi. Herkes oradaydı fakat Arın'ın o an asıl merak ettiği Dilem'in neden burada olmadığıydı.
Nerede olduğunu anlamak için etrafına kısaca göz gezdirdi. Bir an için Boranlı'dan ayrılmış olabileceği ihtimalini düşünüp paniğe kapıldı. Hastanedeydi, orası aşikârdı ama hangi şehirde olduğunu anlamalıydı. Odanın içindeki vasatlık İstanbul'da ya da herhangi bir büyükşehir hastanesinde olmadığını gösteriyordu. Zira söz konusu Vedat Boranlı olunca aksini düşünmek imkânsızdı. Şimdilik buna da şükrederek hafızasını yokladı. Yaşananlara dair en son hatırladığı şey Dilem'i o iplerden kurtarmaya çalıştığı andı ki bunu hatırlamanın paniğiyle gerildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORANLI (Tamamlandı)
Romance"Öptüm" Ben... Aşkı... Gözlerinden öptüm... BORANLI; "Kır bahçesinde esen ıssız bir Boran fırtınası" &&&&&& İLK YAYIN TARİHİ: 13 Ocak 2018 "MADE İN MOON😎"