"BÖLÜM XXXIV"

2.7K 322 160
                                    

Bir özür, bir gönül alma ya da tutkulu bir aşkı simgeleyen kırmızı güllerin ihtişamı o an Dilem'in gözlerini kör etmeye yetmiyordu. Haftalardır süren hasretinin ve acısının içinde kavrulmaya öylesine alışmıştı ki hayatında olumlu sayılabilecek bu gelişmelere duyduğu heves yavaş yavaş cazibesini yitiriyordu.

Baş edebilirim sanmıştı. Bu aşkı ve acıyı alt edip önüme bakabilirim sanmıştı ama Arın'ın onda bıraktığı izler giderek daha da ağırlaşıyordu ve Dilem bu ağırlığın altında ezilmekten kurtulamıyordu. Ne göz dolduran bu çiçekler ne de hayatında olan olumlu gelişmeler Dilem'in yüzünü güldürmeye yetiyordu. Bir buket kırmızı gül göz kamaştırırdı belki ama kırık bir kalbi fethetmeye yeter miydi?

Yetmiyordu. O an Dilem'in gözlerini kamaştıran ne yazık ki bu kırmızı güller değildi. İçinde yanmayı arzuladığı, belki de ona yüreğindeki yangını anımsatan o kızıl harelerdi.

"Oho! Biz içeride çay bekliyoruz, kızımız burada ateşle dans ediyor! Bak daha çiçekleri bile vazoya koymamış. Ver şunları bakayım. Az daha beklersen sıcaktan mayışacak canım güller."

Mimoza'nın çığırtgan sesi ocağın başında öylece duran Dilem'i kendine getirdi. Soğuk bir iç çekişin ardından telaşlı gözlerle etrafına bakındı. Az önce Korkut'un ellerinden aldığı gül buketi vazoya konulmak üzere tezgâhın üzerinde bekliyordu. Çay demlemek için açtığı ocağın alevleriyse boşu boşuna yanmaya devam ediyordu.

"Ha evet, çay! Ben, şey... Dalmışım. Hemen koyarım." deyip çaydanlığı kaptığı gibi ocağın üzerine yerleştirmeye çalışırken telaştan demliği yere düşürdü.

"Allah kahretsin! Ne oluyor bana böyle?" diye sinirle solduğunda Mimoza her zamanki gibi kontrolü eline aldı.

"Evet, ne oluyor sana böyle kuzum?" Genç kız, yerden aldığı demliği yerine koyup Dilem'in karşısına geçti.

"Bak bana!" Dilem bıkkın bir edayla gözlerini kaçırdı. Mimoza onu çenesinden tutup yüzünü kendine çevirdi. "Bana bak dedim Dilem! Nedir bu hâlin? Gören de seni istemeye geldik sanacak!"

Mimoza dalgavari bir şekilde kıkırdamaya başlayınca Dilem'in şaşkınlığı iyice arttı.

"Onun için gelmediniz mi?" diye sordu. Mimoza bir kahkaha daha patlattı.

"Saçmalama, tabii ki onun için gelmedik. Bu sadece aradaki buzları eritmek ve özlem gidermek için bir aile buluşması..." Mimoza kenarda duran güllere bakıp içini çekti. "Tabii bizim kara sevdalı her zamanki gibi durumu biraz abarttı ama olsun. Aşk işte ne yaparsın."

Dilem hızlıca toparlanıp Mimoza'nın koluna vurdu.

"Manyaksın kızım sen! Hem de en katıksızından..."

Dilem tatlıları koymak için tabak arayışına giriştiğinde Mimoza'nın yüzü asıldı.

"Ne demekmiş o?"

Dilem bu soruyu umursamadı. Çünkü bir kere ağzı açılırsa kendini tutamayacağını biliyordu. Fakat Mimoza ısrarcıydı.

"Hey, sana söylüyorum kızım! Cevap ver, neden manyakmışım?"

Dilem bir an durup derin bir nefes aldı. Arkasını dönmeden önce de herhangi birinin onları duymadığından emin olmak için mutfak kapısına baktı. İçeride her şey yolunda görünüyordu. Babası, kırk yıllık dostuyla arasını düzeltmenin keyfiyle bülbül gibi şakıyordu. Yavuz'un da ondan geri kalmadığı, Muzaffer'in yaptığı her espriye tok kahkahalarla karşılık vermesinden anlaşılıyordu. Ama o... O, bu kadar mutsuzken etrafındaki herkesin tüm yaşananları bir kenara bırakıp normal hayatlarına dönmesinden hiç memnun değildi. Bu öfkeyle arkasını döndü.

BORANLI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin