Small and Pink. -düzenlendi-

20.2K 580 192
                                    

Merhabalar, bu yazıyı yazmayı uzun süredir düşünüyordum çünkü artık bâzı yorumlar beni üzmeye başladı. Kitapta iki adet smut bulunmaktadır. Smutlar içerisinde fantazi açısından değişik ögeler de bulunuyor. Bunların harici bu bir catboy kitabı ve bilirsiniz ki catboylar çocuk olarak kitaplarda yer almaz. Jungkook'un Jimin'i öptüğü bir iki sahne var ve rahatsız olacaklar şimdiden kitabı okumayı bırakırsa kendileri açısından iyi olur. Çünkü yorumlara baktığımda gördüklerim beni üzüyor. Umarım açıklayıcı bir yazı olmuştur. Şimdi, kitaba başlayabilirsiniz. İyi okumalar dilerim~

ㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤ***ㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤㅤ

Bir caddede yağmur yağarken yürümekten kötü bir şey var mı? Tabii ki yok! Lanet olası arabalar vızır vızır geçerken, az önce yoldan son hızda geçen bir siyah jeep pantolonuma yerdeki bütün çamurlu suyu fışkırttı. Arkasından küfür etmekten başka hiç bir çarem yoktu. Karanlık sokakta adımlarımı hızlandırdım ve evimin olduğu sokağa girmek için köşeyi döndüm. Bu gün salak gibi kendime ait olan cafe'ye giderken arabamı almamıştım. Aslında bir cafe'ye ihtiyacım yoktu, ancak kahvenin güzel kokusu beni bu gezegenden soyutluyor, kısa bir süre de olsa huzurlu hissetmemi sağlıyordu. Babam ve annem her ay bana para yolluyordu. Babam yurt dışında büyük bir şirkete sahipti ve annem ben küçük yaşımdayken ölmüştü.Daha sonra babam kendisiyle yaşıt bir kadınla evlenmiş hayatını benden uzakta sürdürmeye başlamıştı.Hayır, sakın üvey annemi o masallardaki gibi kötü düşünmeyin. Bana acılarımı hissettirmemeye çalışsa da, acılar peşimi bırakmıyor. Anılar boğuyordu bütün bedenimi. Gecem gündüzüme karışmış akıp gidiyordu. Her gece anılarımda tekrar tekrar kayboluyor, tekrar tekrar vücudumdan ayrılmayan hüzün vuruyordu bedenime. Kendi çizdiğim eğri büğrü yolda ilerlemekten vazgeçmiş, emekliyordum adeta. Hayatımda bulunan tek kişi Baekhyun'du. Başkası da artık girmezdi. Henüz 23 yaşında olmama rağmen, çok şey yaşamış, çok acılar çekmiştim. Fakat hiç vazgeçmemiştim buradan. Ölümün kollarına sarılmayı hiç istememiştim.Belki de istememekten değil de korkuyor olmamdandır. Orada da yalnız kalacağım diye korkuyorum sanırım. Belki de ölümün ta kendisi yalnızlıktı da benim haberim yoktu. Dar sokaktan dönüp büyük evin bahçesinin girişinde durdum. Yağmur daha da hızlanmış boş sokağa su dolduruyordu. Siyah demir bahçe kapısını açmak için elimi uzattığımda, hissettiğim soğuklukla irkildim ve hızla kapıyı açıp arkamdan bahçe kapısını kapattım. Evin giriş kapısına giden tek çizgi halindeki çakıllı yoldan ilerledim. Baekhyun'un evde olduğunu düşündüğüm için zile bastım ve kapının açılmasını bekledim. Fakat açılmadı. Bir kaç kez daha üst üste zile basıp bekledim. Markete gittiğini düşünerek cebimdeki anahtarı çıkarıp, anahtar girişine sokup çevirdim. Bir klik sesinden sonra kapı açıldı ve sıcaklık tüm vücuduma yayıldı. Boğuk bir nefes verip içeri adımladım. Elimdeki karton kahve poşetini masaya bıraktım.Sıcak bir duş almanın iyi olacağını düşünerek büyük salonun hemen arkasındaki yukarıya doğru dönerek çıkan merdivenlere ilerledim. Hızlı adımlarla merdivenlerden çıktım. İkinci kattaki merdivenleri de çıktıktan sonra odama girdim. Siyah ve beyazın hakim olduğu odama attığım ilk adımla beraber ceketimi çıkarıp yatağımın üzerine bıraktım. Kendime ait olan banyoya girdiğimde küveti doldurmak için musluğu açıp suyu ayarladım. Banyodan çıkıp odama geri döndüm ve soyunmadan önce Baekhyun'u aradım. Uzun bir bekleyişten sonra telesekreterin çıkmasıyla içimi minik çaplı bir telaş kaplamıştı. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Tekrar tekrar aradıkça telesekreterin sesini duymaktan bıkmış, yorulmuştum. Küvetin taşma sesiyle banyoya ilerledim. Hızla suyu kapattım ve yavaşça soyunmaya başladım. Üzerimdekilerin hepsini banyonun bir köşesine fırlatıp küvete girdim. Kafamı küvetin fayansına dayayıp derin nefesler almaya başladım. Bir süre gözlerimi yumup öyle bekledikten sonra. Hızlı bir duş alıp bornozuma sarındım. Giysi dolabına ilerleyip özenle renklerine ve gruplarına göre dizilmiş kıyafetlerde gözlerimi gezdirdim. Siyah bir eşofman takımını gözüme kestirip askılarından çıkardım. Onları da siyah çarşafla örtülmüş yatağımın üzerine bıraktım. Bornozumu çıkardığımda vücuduma çarpan soğukla irkildim. Boxerımı giyinip eşofmanlarımı da üzerime geçirdiğimde elimde telefonumla aşağı indim. Tekrar Baekhyun'u arayacakken duyduğum hıçkırık sesiyle kafamı Baekhyun'un odasına çevirdim. Dikkat kesilip bekledikten sonra ardı ardına bir kaç hıçkırık sesi daha duydum. Hızla Baekhyun'un odasına girdim. Görünürde kimse yoktu fakat yatağın üzerinde bebek pembesi büyük bir kutu duruyordu. Kutunun üzerinde de bir kağıt. Hızla yaklaşıp kutuyu elime aldığımda içinde bir şey olduğunu fark ettim. Kutuyu açıp açmamakla kararsız kaldığımda açmaya kanaat getirip büyük kutuyu açtım. İçerisinde gördüğüm şey ile gözlerim kocaman açılmış kafasını dizlerine gömmüş ağlayan bedene bakıyordum. Pespembe ve yumuşacık görünen saçlarının üzerinde yine pembe kulaklar vardı. Tam kalçasının orada tüylü bir şey gördüğüme yemin edebilirdim. Gördüğüm şeyin bir catboy olduğunu anlamam çok uzun sürmese de girdiğim transtan çıkmam biraz uzun sürmüştü. Catboy'u titreyen ellerimle kavradığımda yüksek bir sesle ağlamaya başladı. O kadar minikti ki kolum kadar bile değildi. Ne yapacağımı bilemez halde minik catboy'u kendime çevirdim. Açıkçası bembeyaz bir ten açık kahverengi kısık gözler ve şişmiş dolgun dudaklar görmeyi beklemiyordum. Hızla catboy'u boynuma yatırdım ve sallamaya başladım.Bir kaç kez Baek'in küçük kuzenlerine bakmak zorunda kalmıştım, bunları da oradan biliyordum. Ah Baek, yine başıma ne dert açmıştı kim bilir.. Burnuma dolan çilek kokusuyla mayıştım. Kısa süre sonra bu kokunun minik catboy'dan geldiğini anladım ve saçlarına minik öpücükler bıraktım. Ağlaması geçmişti. Şimdi derin derin iç çekiyor ve arada sırada boynumu emiyordu. Aklıma dank eden şey ile bu minik catboy'un acıktığı için boynumu emdiğini fark ettim. Küçük kağıdı ve arkasındaki büyük kağıtları elime alarak catboy'la beraber merdivenlerden inip mutfağa ulaştım. Minik bebeği kucağımda tutmaya devam ederken mutfakta gördüğüm biberonla neye uğradığımı şaşırdım. Önce Baek daha sonra minik catboy ve şimdi de bu biberon. Miniği kucağımdan indirmeden buzdolabını açtım. Sütü gördüğümde çıkardım ve bir cezvede ısıtıp biberona doldurdum. Çok sıcak olmadığına kanaat getirdiğimde minik catboyu kucağımda yatay şekilde çevirip kafasını sağ koluma dayadım, sol elimle bebeğin dolgun dudakları arasına biberonu yerleştirdim. Büyük bir açlık ve iştahla biberonu iki eliyle kavramaya çalıştı. Sütünü içerken oynayan dudaklarına baktığımda dudaklarımın yukarı kıvrıldığını daha yeni fark ediyordum. Neler oluyordu? Normalde çocukları çok sevmiyordum ancak şimdi bir bebeğe kendi isteğimle olmasa da süt içiriyor ve gülümsüyordum. Küçüğümün sütü bittiğinde boş biberonu elinden aldım. O sırada boynunda minik bir tasma olduğunu fark ettim. Üzerinde güzel bir el yazısıyla bebek mavisi harflerle "Jimin" yazıyordu. Biberonu tezgaha bıraktığımda bu gün bilmem kaçıncı şokumu geçirmemi sağlayan bir bebek sandalyesi gördüm. Pembeli maviliydi. Jimini hızlıca oraya oturtacağım sırada aklıma oturup oturamadığı geldi. Beni anlayacağını umut ederek en naif ses tonumla konuştum.

"Jimin bebeğim, sen oturabiliyor musun?"

Kaşlarımı kaldırıp meraklı bakışlarla yüzüne baktım. Tepkisiz duuyordu. Bir kaç homurdanma sesi çıkarıp ağlamaya başladı. Sikeyim Baekhyun neredeydi? Şimdi bu çocuk ne boka ağlıyordu. Onu kucağımda sallamaya başladığımda susmak yerine daha çok ağlıyordu. Gazı olduğunu düşünüp sırtını ovmaya başladım. Düştüğüm hallere bak. Aniden gelen yüksek sesli bir gazla neye uğradığımı şaşırdım. Jimin gülmeye başladığında ben kokudan bayılmak üzereydim. Yüzümü buruşturup Jimin'e baktım.

"Seni küçük velet!"

Jimin gülmeye devam ederken yüksek çıkan sesimle korkmuş olacaktı ki gözleri doldu ve bir damla gözlerinden aşağı kaydı. Hızla ağlamaya koyulduğunda kendime küfürler yağdırdım. Bakışlarımı beyaz masada gezdirdiğimde kağıtlara odaklandım. Gördüğüm yazıyla gözlerimin şokla açılmasına engel olamamıştım. Gördüğüm küçük kağıdı okurken gözlerimden bir kaç damlanın yanaklarından kaymasına engel olamadım. Titrek bir nefes verip tek elimle kağıdı avuçlarıma aldım. Aniden hissettiğim küçük, tombul ama pürüzsüz parmaklar ile bakışlarımı Jimin'e çevirdim. Akan göz yaşlarımı siliyordu. Bu daha çok ağlamama neden olurken o da tekrar ağlıyor ve bitmek bilmeyen göz yaşlarımı silmeye çalışıyordu. Jimin'e sımsıkı sarılarak yere çömeldim ve sırtımı siyah mutfak dolabına dayadım. Jimin'de boynuma sarıldığında titreyen bir sesle hıçkırıklarımın arasından konuşmaya çalıştım.

"Hoş geldin, Jimin."

Ayayyayayayayyayy ilk catboy hikayem ve korkuyorum. Umarım beğenirsiniz. Hepinizi öpüyorum.. Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin.

Venenum - Jikook - Catboy (M) ~tamamlandı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin