Sessiz bir kahvaltının ardından cep telefonumu çıkarıp Taehyung'u aradım. Üçüncü çalışta reddedilen arama ile kaşlarımı çatıp tekrar arama yaptım. Tekrar reddedildiğinde meaaj yollama kararı aldım. Mesajlar bölümüne geçip parmaklarımı klavyedeki harfler üzeeinde gezdirdim.
Jeon : -Taehyung, aramalarımı yanıtla.
Gönderildi.
Okundu!Mavi tikler görünür hale gelip okundu yazısı çıktığında, bir mesaj yazması için bekledim. Fakat hiç bir şey yazmadığı yetmiyormuş gibi uygulamadan çıkış yapmıştı -ki bunu üst tarafta adının altında çıkan son görülme tarihi ile anlamıştım. Telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktım ve derin bir nefes verdim. Bakışlarımı karşımda durmadan telefona bakıp gülümseyen Jimin'e çevirdim. Arada sırada hafifçe iç çekip kıkırdıyordu. Sanırım benim dışımdaki şeylere ilgi gösterip gülmesine alışık değildim ve bu durumu biraz kıskanmıştım.
"Neye bakıyorsun öyle, bebeğim?"
Jimin telefondan kafasını dahi kaldırmadan mırıldandı.
"Instagram hesabımda takılıyordum."
Eh bu kötü bir şey değildi, fotoğraf yüklemediği sürece tabii ki.
"Pekâla o zaman sen takılmaya devam et."
Ben de telefonumu elime alıp uzun süredir girmediğim Instagram hesabıma giriş yaptım. Aniden ekranın altındaki kalbin üzerinde beliren takipçi ve beğenilerle neye uğradığımı şaşırdım. Ana sayfama girdiğimde ise binlerce dm olduğunu gördüm. Umursamazca ana sayfamı yenilediğimde sayfama düşen şey ile çatılan kaşlarım bir olmuştu. Jimin'in uçakta bir fotoğrafı vardı ve yaklaşık 100.000 beğeni sayısına ulaşmıştı. Altına yapılan iğrenç yorumları görmem ile elimdeki telefonu sıkmaya başladım. Kafamı geriye atıp daha fazlasını görmemek amacıyla telefonu kapattım ve sakinleşmek adına sıkmaya devam ettim. Elimde yavaş yavaş parçalanan telefona bakıp alt dudağımı ısırdım. Telefonun ekranının camı kırılıp elime batarken daha sert sıkmaya başladım. Jimin hâlâ telefonuna bakıp sırıtıyordu. Dikkatini çekebilmek amacıyla ellerim arasında paramparça olmuş telefonu bıraktım ve yere düşmesini sağladım. Vücudumda hissettiğim öfke duygusuyla hırıltılı bir nefes aldım. Jimin'in şaşkınlık ve korku dolu bakışları önce telefonumu daha sonra gözlerimi bulduğunda yutkunup telefonunu kapattı ve masanın üzerine bıraktı.
"Jungkook, ne old-
"Siktiğimin Instagram hesabını kapatacksın. Kapatmadan önce bütün gönderi ve öne çıkarılanlarını sileceksin."
Jimin ağzını açmaya hazırlanmışken yerdeki kırılmış telefonumu gösterdim.
"Kendi telefonunun sonunun böyle olmasını istemiyorsan dediğimi yap."
Jimin dolan gözleri ile ayağa kalkıp telefonunu masanın üzerinden aldı ve göğsüne bastırarak geri geri yürümeye başladı.
"Hayır Jungkook, bunu yapmayacağım. Binlerce takipçim var ve o-
"Sana kapatacaksın dedim!"
Ses tonum benim beklediğimden bile sert çıktığında alnımda atan damarı hissetmiştim. Derin bir nefes alıp titreyen ellerimi arkama sakladım ve Jimin yanaklarında yaşlarla yukarı çıkarken yanımda getirdiğim sakinleştirici haplardan birini çıkarıp suya ihtiyaç duymadan yuttum. Öfke nöbeti geçiremezdim. Jimin buradayken olmazdı. Zaten bir kere hatırlamadığım bir biçimde canını yakmışken bunu tekrarlayamazdım. Nefeslerimi düzene sokmak ve yere yığılmamak için tezgaha tutundum. Jimin'in Instagram kullanması bile sakıncalıydı, çünkü ben bir katildim ve sikik polisler parmak izimi almıştı..
Namjoon
"Ne demek ülke dışına çıktıklar?"
Karşımdaki stajyer tam olarak gözlerime bakamadığı için bakışlarını etrafta gezdiriyordu.
"Şey, efendim Jeon Jungkook hakkında tutuklama veya gözaltı kararı hakim tarafından çıkarılmadığı için ülke içi ve dışı olmak üzere istediği şekilde seyahat edebilir."
Zaten bildiğim şeyleri tekrarlıyor olması ve Jeon Jungkook'un benden uzakta olması canımı sıkmıştı.
"Bunları zaten biliyorum. Fakat ben sana, Jeon Jungkook ile ilgili en küçük bir haberi bile bana bildirmeni söyledim."
Kafasını olumlu anlamda salladığında sarı saçları da bir kütle halinde sallandı ve gözlerinin önüne düştü. Tek elimle saçlarını gözlerinin önünden çektim.
"Pekâla Yoongi, bu seferlik seni affediyorum çünkü hem stajyersin hem de bizim için önemli bir insansın."
Kafasını tekrar olumlu anlamda sallamış ve bakışlarını gözlerime çıkarmıştı.
"Yüzünüzü kara çıkartmayacağım bay Namjoon. Şimdi izninizle Jeon Jungkook'un adresini saptamaya çalışacağım."
Bakışlarımla onu onaylayıp hızlı adımlarla odadan ayrılışını izledim. Derin bir nefes verip iki elimi birbirine kenetledim ve öne doğru uzatıp kıtlattım. Min Yoongi yanımızda stajyer olarak işe başlamıştı, aslına bakarsanız böyle bir şeye izin yoktu fakat o bizim için altın ipucuydu. Benim için. Kaleyi içten feth etmek istiyorsam önce ailesinden başlamalıydım. Kafamı geriye atıp üzerin de çalıştığım dosya ile ilgili şeylerin hepsini aklımdan teker teker geçirdim. Cinayet günü ne hikmetse Jeon Jungook da o alışveriş merkezinde mağazalardan birindeymiş ve küçük kedi çocuğu Park Jimin ortadan kaybolmuş. Belki de, bununla bir ilişkisi olabilir? Ya da başka bir şey, atladığım bir nokta.
Düşüncelerime yoğunlaşmışken kapının aniden açılmasıyla refleks olarak sandalyemde geriye gittim ve kapıyı açan kişiye baktım. Seok Jin.
"Dedektif, sanırım Jeon Jungkook artık bir şüpheliden fazlası.
****
"Hemen tüm birimlere haber verin Jeon Jungkook'un Amerika'da iç ve dış seyehat hakkı elinden alınmıştır. Tüm birimlere haber verin! Jeon Jungkook'un Amerika'da iç ve dış olmak üzere seyehat hakkı elinden alınmıştır. Bütün sınırlarda kimlik kontrol yapılmasını istiyorum."
Öğrendiğim şeyler ile hızla yerimden kalkmış karakolun içinde dolanarak aynı şeyleri tekrarlıyordum. Sonunda durduğumda telefonumu ve araba anahtarımı almak için odana ilerlemeye başladım. Kapıya yaslanmış gülümseyerek beni izleyen Seok Jin'e bakıp kaşlarmı kaldırdım. Anında yüz ifadesini değiştirip ciddi bir tavır sergilemeye başladı. Fakat ben, o küçük tebessümde takılı kalmıştım. Sanki birisi o gülümsediği an bütün zamanı durdurm- yine saçmalamaya başladığımı hissettim. Tamam karşımdaki adam yakışıklı, uzun, geniş omuzlu ve mükemmel bir gülüşe sahip olabilirdi ama bu benim ondan etkilendiğimi göstermezdi. Ya da gösterirdi. Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimdem arındım. Tek elimi saçlarıma atıp gerginlikle kaşırken odama doğru ilerlemeyi de ihmal etmiyordum. Bu kadar yoğun ve önemli bir dosya üzerinde çalışırken henüz tanıyamadığım duygulara yer yoktu. Olmamalıydı da. Seok Jin'in gergin mimikleri her an herhangi bir harekette bulunabilirmişçesine üzerimde geziniyordu. Bu bakışların altında yanından geçmek üzere olduğumu fark ettim, indirdiğim elim eline değdiğinde kısa bir an duraksadım. Onun da konuşmak için aralanmış olan kalın dudakları öylece kalmıştı. Boğazımo temizleyip girdiğim lanet transtan çıktım. Derin bir nefes verip kendime ait olan eşyaları alıp cebime yerleştirdim. Kafamı kapıya çevirdiğimde ise orada olmadığını gördüm. Adımlarımı ofisimin dışına doğru çıkarırken ellerimizin değdiği yerde durdum ve yüzümde oluşan tebessümü hızla sildim. Lanet olası adam. Lanet olası bakışlarıyla beni erittiği yetmemiş gibi, şimdi sanki ellerimiz arasından bir kıvılcım çıktı ve yere düştü. O an yandı her şey, kül oldu. Bir tek biz kaldık, ve takılı kaldığım gülüşü..
Selamlar! Nasılsınız? Ben idare ediyorum. Sınav haftam yaklaştı ve bu aralar minik, ufacıcık sorunlarım var. Fakat hemen hemen hepsini atlattım sayılır. Bu arada çok mutluyum tam tamına 7,5K olmuşuz. Çok mutluyum gerçekten! Kitabımın bu kadar okınacağı aklımın ucundan dâhi geçmemişti. Çok çok teşekkür ederim hepinize :3
Sizin kadar güzel geceler!
![](https://img.wattpad.com/cover/170986185-288-k860008.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Venenum - Jikook - Catboy (M) ~tamamlandı~
RomanceVe sen Jimin, inan ki en çok ben sevdim seni.