Temiz havayı içime çekip derin bir nefes aldım. Aslında pek temiz sayılmasa da içime çektiğim hava karakoldaki sorgu odasının rurutbetli havasından bin kat daha iyiydi. Sorgu bitmiş, bu sikikler parmak izimi almıştı. Artık tek istediğim beni bulamamalarıydı. Aklımdaki fikirlerle ellerimi ceketimin cebine koydum ve akşam olmasına rağmen arabaların vızır vızır geçtiği caddede yürümeye başladım. Telefonumu çıkarıp yaklaşık bir iki ay öncesinde aldığım mülke baktım. Eve doğru hızlı adımlarla ilerlerken bir yandan da telefonla konuşmak benim için zor oluyordu. Her şeyi hallettiğimde evin kapısındaydım. Cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtığımda yavaş, ve sessizce içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp içeriye ilerlerken gördüğüm boş koltukla az da olsa telaşlanmıştım. Benim bebeğim beni bulamayınca bir şey yapmazdı değil mi. Dudaklarımdan dökülen kelimelerin daha yeni farkına varmıştım.
"Jimin? Güzelim neredesin?!"
Duyduğum minik bir hıçkırık sesi ile sese doğru ilerlemeye başladım. Hıçkırıkların ses seviyesi arttıkça ben de hızlanıyordum. Bodrum kapısının açık olduğunu gördüğümde telaşım ikiye katlandı. Jimin buradan nefret ederdi. Telefonumun fenerini açarak koşar adımlarla aşağı indiğimde. Yerde saçları karışmış, burnu kanayan bir Jimin görmeyi beklemiyordum. İçimdeki korku ve öfke duygusu öyle çoktu ki elimdeki telefonu fırlatıp Jimin'e koştum. Onu sıkıca tutarak kucağıma aldım ve bodrumun zifiri karanlığında zor da olsa yukarı çıkardım. Şimdi yüzü daha da aydınlıktı, sol gözü morarmıştı ve burnundaki kan akmaya devam ediyordu.
"Jimin!? Ne oldu sana? Hangi orospu çocuğu yaptı bunları?! Cevap ver Jimin?! CEVAP VER AMINA KOYAYIM KİM YAPTI HANGİ ADİ OROSPU YAPTI BUNU SANA?!"
Jimin'in hıçkırıkları artarken kollarını bana sarmaya çekiniyormuş gibi bekledi. Ağlaması hızlanırken içimdeki korku duygusunu nasıl anlatayım bilmiyordum. Burnumu karışmış ve dağılmış ipeksi pembe saçlarına daldırıp derin bir nefes çektim. Sakin kalmaya çalışıyordum. Sahi, bu durumda sakin kalabilir miydi bir insan, sevdiği gözleri önünde kanlar içindeyken? Canının canı yanmışksn, kalabilir miydi sakin? Ben kaldım, sırf canı daha az yansın diye canımı yaktım. Ama şimdi onun canını yakanın canını yakacaktım. Bu bir yemindir benim için. Bir yemin.
****"J-Jungkook-ah acıyor.."
Elimdeki pamuğu çekip kaşını üflediğimde, dolgun dudaklara kısa bir öpücük bırakıp geri çekildim. Jimin sakinleştikten sonra yüzündeki yaraları tenizlemeye başlamıştım. Henüz bana anlatmamıştı, fakat anlatacağına dair ondan bir söz almıştım. Pamuğu tekrar kanayan kaşına değdirdiğimde yüzünü ekşitmişti. Tek elimi yanağına yerleştirip yüzüne doğru eğildim ve kaşını üfledim. O an yüzüme çarpan sıcak nefesini vermeyi bıraktı. Soluğu kesilmiş bir biçimdeydi. Bakışlarımı gözlerine indirdiğimde, kızarmış olan yanakları da görülüyordu. Bakışlarımı sadece gözlerine yoğunlaştırdığım sırada bakışlarını dudaklarıma kaydırdı. Alt dudağımı dişleyip sırıttığımda dudaklarını uzatıp dudaklarımızı birleştirdi. Pamuğu yavaşça bırakıp elimi beline yerleştirip onu kendime çektiğimde dilim ağzını turlamaya başlamıştı bile. Öbür elimi de beline yerleştirip alt dudağını ısırdığımda dilimi tekrar ağzından içeri yollamıştım. Jimin hafifçe dilimi emmeye başladığında nefesim kesilmişti, fakat onu bırakmayacaktım, dudaklarından bir dakika bile ayrılmak istemiyordum. Hafifçe Jimin'in üzerine çıktığımda Jimin tek elini saç köklerime atmış hafifçe çekiyordu. Kendimi ona doğru bastırıp hafifçe sürtündüm. Jimin yerlerimizi değiştirip üzerime çıktığında ona izin verdim, erkekliğimi bacaklarının arasına alıp daha sert sürtünmeye başladığında kafamı geriye atıp hafifçe inledim. Jimin hızını arttırıp hafifçe inlemeye başladığında, sertleştiğimi hissettim. Ellerimi beline atıp onu kendime bastırdığım sırada sinirle konuştum.
"Sikeyim Jimin, neden bu kadar cezbedicisin?"
Daha fazla dayanamayıp Jimin'i altıma aldığımda o da tişörtünü çıkarmıştı. Hızlıca onu soyup dudaklarımı boynunda gezdirip yeni yeni geçmeye başlayan kırmızı izin üzerine bir öpücük bıraktım. Hırıldayarak kendi üzerimi de çıkardığım sırada sinirden gözlerim dolmuş bir biçimde bağırıyordum.
"Neden amına koyayım neden?! Neden bu kadar korunmasızsın Jimin, neden sana zarar vermeye çalışanlara engel olamıyorsun?!"
Göz yaşlarımdan birisi göğsüne düşüp yanlarından süzülerek yatağa düştüğünde Jimin şaşkınlıkla bana baktı. Bu öylesine bir sevişme olmayacaktı çünkü, ben bundan haz ve zevk alamıyordum. Tek isteğim tekrar bedeninin sahibi olarak kendimi iyileştirmekti. Sadece bu. Gözlerim dolu dolu gözlerine bakarak dudaklarına kapandım ve daha onu hazırlamadan sertçe içine girdim. Jimin'in göz yaşları tenime değdiği zaman bile kendimi tatmin olmuş hissetmiyordum. Sertçe içinden çıkıp tekrar tekrar girerken, Jimin'in hıçkırıklarını duymuyordum bile. Erkekliğimi saran sıkı duvarlar ile bu işten sadece ben zevk alıyordum. Sertçe içine girmeye devam ederken penisimde hissettiğim sıcak sıvı ile bakışlarım oraya kaydı. Kırmızı, sıcak. Önce ne olduğunu anlamasam da daha sonra bunun kan olduğunu anladım. Bağırıp küfürler savurduğumu yeni fark edip sustuğumda bakışlarım Jimin'i buldu. Terden alnına yapışmış saçları, ve bağırmamak için ısırdığı alt dudağının kanadığını gördim. Yaptığım şeyin farkına yeni yeni varırken korkuyla Jimin'in içinden çıktım. Bakışlarım kanayan deliğine kaydığında, ne ara kendimi kaybedip bunu yaptığımı düşündüm. Korku, endişe ve telaş. Bu üç duyguyla kollarımı sıkıca Jimin'e sardım.
****
Düzenli nefes almayı başardığım sırada, kollarım arasında uyuyakalan miniğe baktım. Lanet olsun ben onu hak etmiyordum. Bu yaptıklarım saçmalığın nirvanasıydı resmen. Küçük bebeğime kıyan o sikik elleri bulmaya yemin etmişken bu sefer onun canını yakan ve vücudunun kanamasına yol açan kişi bendim.
Ben.
Hayır hayır böyle olmamalıydı.
Kendimi kaybetmemeliydim.
Korkuyorum.
Her şeyden.
Herkesten.
Ama en çok da;
Kendimden korkuyorum.
Tekrar kendimi kaybedip Jimin'e zarar vermekten.
Tekrar o sikik hastalığın esiri olmak istemiyorum.
Tekrar eski anılarıma dönmek istemiyorum.
Daha yeni iyileşmişken olmaz.
Hayır Jungkook.
Hayır.
Hayır.
Hayır.
Her şey düzelmeye başlamışken bütün işi siktim.
Ben yaptım.
Onu bu boka ben sardım.
Ve bu boktan kurtulması için, kendimden bile vazgeçerim.
Ama önce, onu götüreceğim.
Buradakilerden korumak için.
Ve ben düzelmişken tekrar o sikik yere yatmayacağım.
Bana deli muamelesi yapılan yere adım atmayacağım.Derin bir nefesi içime çekip kafamdaki düşünceleri şimdilik başka bir evrene yolladım. Burnumu Jimin'in pembe saçlarına daldırıp koklarken gözümden düşen yaşlara aldırmadım. Keşke, keşke onun yerine de ben ağlayabilseydim. Keşke bütün üzüntü ve bütün acılarını ben çekseydim. Burnumu huylandıran saçlarıyla ağlarken gülümsedim. Kollarımı vücudunda daha sıkı sararken yarım saat önce kanaması durmuş olan deliğe baktım. Etrafı kurumuş kan olmuştu fakat onun dışında belirli bir şey gözükmüyordu. Ta ki haykırışlarım kesilip, Jimin'in sesini duyana kadar onu sertçe becermiştim.
Ben Jeon Jungkook.
En adi orospu.Eveet, minik yazarınız geldi. Aslına bakarsanız buralarda bir ay olmayacağım. Yani bölüm atabilirim ama bilmiyorum. Bundan önceki duyuruyı okuyup da yorum yapmayan herkese çok kırıldım açıkçası. Bu kitabı okuyorsanız aklınızda bir kaç fikir oluşmuştur diye düşündüm. Her neyse. Jungkook'un bir hastalığı var, ya da vardı mı desem? Alın size bir spoi, hah bu arada sizlere bir sürprizim var arkadaşlar. Hoşunuza gider mi bilmiyorum fakat ben bu kitabın kurgusunu kafamda tamamen tasarladım ama tek.kitap olması imkansız. Yani tek kitap olsa bir 100 bölüm çıkar. Ben de bunu ikiye bölmeye karar verdim. Hatta belki 100 den fazla bölüm içerecek. Hepinizi seviyorum. Piç Jungkook'a selamlar.
Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin piçıslar, JiKook ila kalın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Venenum - Jikook - Catboy (M) ~tamamlandı~
RomanceVe sen Jimin, inan ki en çok ben sevdim seni.