6.1 🌼

3K 339 147
                                    

Jimin'in alarmı Jeongguk'u uyandırmıştı.

Bir saniyeliğine sinirlenmişti. Bütün gece rahatça uyuyamamış, sert betonun üzerinde bir oraya bir buraya dönüp durmuştu ve üzerindeki battaniye de onu fazla sıcak tutamamıştı. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de jetlag tutmuştu ve kendini sırt üstü yatıp tavanı izlerken Jimin'in yumuşak nefes alış ve nefes verişini sayarken yakalamıştı.

Sonunda uyuya kaldığında da o gün moda şovu için ona gerek duymadıklarını hatırladı. Çoğunlukla sadece son nakışları ve sonraki günün defilesini hazırlayacaklardı. Uykusunu alabileceği için ne kadar mutlu olduğunu hatırlıyordu.

Ama bu mutluluğu sadece Jimin'in acımasızca ve yüksek sesle çalan saati yüzünden uyanana kadar sürmüştü.

"Yüce İsa adına." diye mırıldandı Jimin sessizce kendi kendine ve büyük yatakta dönüp telefonuna uzandı. "Daha çok erken."

Çeneni kapat. demek istiyordu Jeongguk ama ağzını açmaktan kaçındı. Gerçekten daha çok erkendi ve kimsenin sesini duyacak durumda değildi, konuşmak ise sabah kahvesini içene kadar hiç istemiyordu.

Jimin yataktan kalkınca ise ona bugün ihtiyacı bile olmadığını fark etti. Delüks odanın içinde sürünen adımları sesliydi, gezinip gün için hazırlıklarını yaparken pat pat ses çıkarıyordu. Gözlerini sıkıca kapatan Jeongguk tekrar uykuya dalmaya çalıştı ama başarısız olmuştu. Otelin dışı şimdiden etrafta gezinen turistlerin fazla enerjileriyle dolup taşmıştı.

Huysuzca Jimin gelene kadar yattığı yerde hareketsiz kalmaya devam etti.

O belinde sarılı bir havluyla geri gelmişti, belinden düşecek gibi duruyordu. Jeongguk gözlerinin onun üzerinde gezinmesine karşı gelemedi. Bunu yapmak acıtıyordu çünkü o an fark edebildiği tek şey Jimin'in hızla kilo verişi ve bir zamanlar sahip olduğu karın kaslarının kaybolmuş oluşuydu. Su damlaları göğsünden süzülmeye devam ederken Jimin ona baktı ve dudaklarını ısırdı.

"Seni uyandırdım, değil mi?" Ses tonu utangaçtı çünkü önceden onlar hala beraberken de sabahları istediğinden sesli hareket ettiğini biliyordu.

Jeongguk önemi yokmuş gibi davranmaya çalıştı. Sonunda oturur poziyona geçerken omuz silkti ve bakışlarını kaçırdı.

"Sorun değil." Önceden de yapardın. Ben de yapmana alışmıştım.

"Banyo boş. İstersen kullanabilirsin."

Jeongguk aslında tekrar uyumayı yeğlerdi ama artık bunun imkansız olduğunu biliyordu ve uğraşmaya gerek bile yoktu. Hımlayarak Jimin'in tekrar odanın kendi tarafına dönmesini bekledi ve sonunda ayağa kalktı. Saate baktıktan sonra daha saatin sabahın yedisi bile olmadığını ve aslında yataktan kalkmaya nedeni bile olmadığını fark etti.

Ama Jeongguk'un günü yine de başlamıştı.

Uzun bir duş alıp dünkü yolculuğun ve göz kapaklarının ardına saklanmış yorgunluğunu teninden yıkamaya çalıştı, uykusuzluktan kemikleri ağrıyordu. Homurdandı, vücudu normalden yavaş çalışıyor gibiydi. Güne hazır olup dayanabilmek için acilen kahveye veya enerji içeceğini ihtiyacı vardı.

Saçlarını kurutup onları şekillendirdikten sonra banyodan çıktı ve yatağın üzerinde çaprazladığı bacaklarla servis kartını inceleyen Jimin'i fark etti.

"Yemek mi istiyorsun?" diye sordu kendini durduramadan, sesi neredeyse suçlayıcıydı.

Odada beliren ani varlıkla Jimin sıçramış ve kartı elinden düşürmüştü. Hızla başını sağa sola sallamaya başladı, sanki yemek istemediğini kanıtlamak zorundaymış gibi.

mono no aware 🌼 jikook (çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin