Evet, Furkan. Bana bilgisayar ile ilgili bir çok şey öğretti. Bunlardan en güzeli oyunlardı. "Bilgisayar oyunları..." Bir oyun vardı ki sınıfta sadece dört kişi oynuyormuş. Normalde oyun beş kişilikmiş. Ve Furkan bana da öğretmeye karar verdi. Bu sayede oyunu beş kişi oynayabilecektik. Furkan bana öğretiyordu ama ben bazen anlamadığım için internet kafeye gidip araştırma yapıyordum. Hatta bir gün araştırmaya o kadar dalmışım ki saatin 18.30 olduğunun farkına varmamıştım ve yetimhaneye geç kalmıştım. Bu yüzden Mine Hanımın kızmasını bekliyordum. Ama o tam tersine bana kızmamıştı. Bir anne şevkatiyle bana sarılmıştı. Benim için endişelendiğini ve bir daha gecikmememi söyledi.
Odama gidip biraz ders çalıştım. Ve yatağıma uzandım. Ertesi gün birlikte internet kafeye gitmek için anlaşmıştık. Ama Mine Hanım'a haber vermeyi unutmuştum. Hemen yatağımdan kalktım ceketimi ve terliğimi giyip Mine Hanım'ın odasına koştum. Kapısını çalarak içeri girdim. İzin vermeyecek diye çok korktum. Ama Mine Hanım o kadar pamuk kalpli bir insan ki beni kırmadı. Geç kalmamak şartıyla.
Heyecanımdan gece uyuyamadığımdan uykumu tam alamamıştım ve sabah geç uyanamadım. Hemen üzerimi giyindim ve yola koyuldum. Ara sokaklardan birinden geçerken iki tane uyuyan köpek gördüm. Dediğim gibi biraz yaramaz olduğum için köpeklerle oynamak istedim zaten okula geç kalmıştım. Köpekler birden havlayarak beni kovalamaya başladılar.
Ne kadar hızlı koştuğumu bilmiyorum ama hiç koşmadığım kadar hızlı koşmuş olmalıyım ki otuz dakikalık yolu beş dakikada koşmuştum. Okulun bahçesine girdiğim an derin bir nefes alıp sınıfa doğru yürümeye başladım. Sınıfın kapısını çalmadan önce üstümü başımı düzelttim ve kapıyı çaldım. İkinci derse girmiştik. "Oğlum saatin kaç olduğunun farkında değil misin? Bu saate kadar ne yaptın? Arkadaşların eşek mi de sabahın köründe geliyorlar." Öğretmenim haklıydı. Dilim tutulmuştu. Hiçbir şey söyleyemiyordum. Sınıftakiler gülmeye başladılar. Sınıftan birkaç kişi "Hocam yok yazın gitsin." dedi. Niye böyle davrandılar ki? Hoca yok yazdı. Al işte iyi mi oldu böyle?
Furkan'ın yanında Tarık vardı. Tarık da çelimsiz bir çocuktu. Kahverengi gözleri ışık saçıyordu. Azıcık kilosuyla en hafif rüzgarda yıkılacak gibiydi. Önlerine oturup hazırlandığımda zil çalmıştı.
Nihayet okul bitmişti. İnternet kafeye kadar yarıştık.
Ozan uzun boylu, hafif kilolu ve terbiyeli bir çocuktu. Samet de ikizi gibi benziyordu ona. Oynamaya başladık. Çıktığımızda Furkan birinci, ben ikinci, Tarık üçüncü, Ozan dördüncü ve Samet beşinci olmuştu. Biz bayağı bir güzel oynuyorduk. Furkan'ın annesi bize forma dikti. Çok güzeldi be! Mor ve siyah karışımı bir rengi vardı.