zugzwang

1.4K 111 257
                                    

Efsaneye göre, Anka kuşu kendi küllerinden tekrar doğan bir kuştu. Eski Mısır ve Yunan mitolojisindeki Phoenir ile benzerlik gösterirdi. Bin yedi yüz yıllık bir ömrün ardından yeniden dirilmek için kendini ateşe atar ve yanarak ölür, ardından kendi küllerinden yeniden doğardı. Yanıp kül olduktan sonra hayata geri dönüyor, adeta ölümsüzlük kazanıyordu. Gerçekten öyle miydi? Alev aldıktan sonra bir daha tekrar kendi küllerinden hayata geri gelinebilir miydi? Eski efsaneler birçok konuya değiniyorlardı. Hangisi gerçekti, kimse bilmiyordu. Cehennem, cennet konsepti. Gerçekten var mıydı yoksa hayal dünyamızda yarattığımız idealar evrenine mi aitti? L'enfer, c'est les autres. Cehennem diğer insanlardı...


"Derler ki; ne yersek, yediğimiz şey olurmuşuz." Elindeki bıçağı tezgahın üstüne bıraktı. Bıçağın mermerde çıkardığı ses mutfağı doldurdu. Kolları sıvanmış şekilde giydiği gömlek vücuduna tam geliyor, elleriyle tezgahtakini yoğururken omuzları kasılıyordu. Yüzünde her zaman gururla takındığı mimiksiz ifadeyle yaptığı işi ustalıkla yapmaya çalışıyor gibiydi. Bakışlarını tezgahtan ayırmadan, aynı zamanda işine devam ederek "Yarı tanrılar şarap ve çiçeklerle tapınılırlar." dedi. "Gerçek tanrılar, kendilerine tapınmaları için ise kan gerektirir."

Will gözlerini bile kırpmadan karşısına bakıyordu. Hannibal'ın ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle takip ediyor, gözleri arada tezgaha değiyor ve yaptıklarını izliyordu. Dudakları mühürlenmiş gibiydi. Kelimelerini toparlayamıyor, beyninde bütünleştirse bile doğru kelimeleri ağzından çıkartmaya cesaret edemiyordu. Hannibal, kısa süreli kaçamak bakışlarını Will'e attığında, yüzünde gördüğü ciddi ifadeyi sırıtarak izliyordu. Will ise Hannibal'ın göz temasından kaçınıyor gibiydi.

"Bazen kendi düşüncelerimizden başka, daha karanlık bir yer yoktur." Tezgaha bıraktığı bıçağı eline almadan önce, üstündeki mutfak önlüğüne yavaşça ellerini sildi. Bıçağı kaldırdı ve Will'e baktı. Will bakışlarını Hannibal'a odakladığında ciddi ifadesi hâlâ yüzündeydi. Hannibal'ın ise gülümsemesi yüzüne yayılmıştı.

Keserken Will'in yardım etmesine izin vermemişti, Will'de ısrar edememişti zaten. Hannibal sadece pişirirken yardım almak istemişti, ilk seferinde üstüne gitmemeyi tercih etmiş gibiydi. Will'e göre bu nezaket değildi fakat Hannibal tam tersini düşünüyordu.

Hannibal'ın yüzündeki sırıtış yavaşça solarken "Şimdi ise gerçek tanrılara masumiyetimizi sunmalıyız." dedi. "Kan akıtarak."

Will sonunda dudaklarını araladı. Kurumuş dudaklarını ıslatma ihtiyacı hissetti fakat yapmadı, sadece boş bakışlarla Hannibal'a bakıyordu. "Masumiyetimizi mi?" diye sordu. Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdığı için alnında hafif kırışıklıklar belirmişti.

Hannibal ellerini tezgaha dayadı. Gözleri hâlâ Will'e odaklıyken yutkundu. Dudaklarını yavaşça araladı ve göz temasını kesmeden elinde tuttuğu bıçağı yavaşça aşağıya indirdi.
"Bizim günahlarımızdan daha masum bir şey yok Will."

Will bakışlarını kaçırdı ve dudaklarını ıslattı. Gözlerini kısa bir an için yumdu ve geri açtı. Göz kapakları acıyla baskı yapıyordu ve o an ne kadar yorgun olduğunu bir kez daha hissetti. Düşünceleri ve hisleri, onu yoran şeylerdi. Geceleri uyumasına yardımcı olan ise rüyalarıydı. Psikopatça bir düşünceydi büyük ihtimal. Birilerine anlatamazdı elbette fakat Hannibal? Bakışlarını zeminden kaldırıp Hannibal'a baktı.

"Gün geçtikçe, neden sana doğru çekildiğimi anladım." dedi kısık sesle. Fısıldar gibiydi ses tonu fakat Hannibal'ın onu çok iyi duyabildiğini biliyordu. "İkimizinde içinde aynı karanlık var."

Hannibal yavaş adımlarıyla tezgahı arkasına aldı ve masanın köşesinde ayakta duran Will'e doğru yürümeye başladı. Sağ elinin arkasında tuttuğu bıçağı Will hâlâ farketmemişti. Sertçe yutkunup, Hannibal'ın her adımını dikkatle izliyordu sadece.

beautiful crime | hannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin