it begins where it ends

3.2K 180 162
                                    

Gecenin karanlık izlerini taşıyan ağaçlar yapraklarını hafifçe sallandırıyor, denizin köpürmesine neden olan dalgalar rüzgarın etkisiyle büyüyordu. Gökyüzündeki kara bulutlar ve güçlükle esen rüzgar, şiddetli gelecek yağmurun habercisiydi. Havaya ağır ıslak toprak kokusuyla birlikte kan kokusu karışmış, yağmur damlaları kendilerini bulutların iplerine dolamışçasına yağmamakta direniyorlardı. Ay ışığının karanlığında hiçbir şey görünmüyordu ve açıkcası normaldi. Çünkü kan, ay ışığı altında oldukça karanlık görünürdü.


Islak ellerini cebine atıp, telefonunu çıkardı ve aklında kalan numarayı tuşladı. Telefon ilk çalışta açıldığında yutkundu. Boğuk ve ifadesiz bir ses tonuyla "Biliyorlar." dedi.

Sonra derin bir nefes alıp devam etti. "Gitmen gerek."

Ölümcül, keskin bir sessizlik olunca telefonun kapandığını zannetti. Gözlerini kısıp karşı taraftan gelecek bir sesi işitmeye çalıştı. İfadesiz suratının aksine, inkar etmesi daha zor olan kalbi deli gibi atıyordu. Hissettiği şeyin korku mu yoksa başka bir şey mi olduğunu tanımlayamamıştı.

Karşı taraftan yumuşak bir sesle yanıt geldi. "Sen olmadan gitmiyorum." Sesi ciddi olduğunu gösteriyormuş gibi otoriterdi. Sözcüklerini dikkatle seçiyordu. Birileri onları dinliyormuş izlenimi veriyordu sanki. Telefonun diğer ucundan ses gelmesini bekledi birkaç dakika ama sessizlik hakimdi.

"Hannibal sen olmadan gitmiyorum."

Hannibal gözlerini ne zaman kapattığını anlamamıştı, geri açtığında hâlâ pencereden dışarıya bakıyordu. İşittiği siren seslerinin yanında, hızlanan kalbini yok saydı ve pencereden gözüken yola baktı. Ardından gökyüzüne, son görüşü olabileceğini düşündü istemsizce. Yavaşça doğruldu ve adımları dışarı yöneldi. Siren sesleri birkaç dakikalık mesafeden duyulacak kadar yakındı artık. Dışarıdaki çiseleyen yağmuru, yüzünde hissetmesiyle gözlerini yumdu. Telefonu kenara fırlatıp ellerini yukarı kaldırmadan önce son kez konuştu.

"Hoşçakal Will."


' Üç ay önce '

Will gözlerini aralayarak yan yattığı yatağından komidine doğru baktı. Bakışları saate kaydığında yüzünü buruşturdu. Telefonunun sesiyle irkildi ve gözleri kapalı halde yan tarafından telefonu eliyle aradı. Bulduktan sonra kim olduğuna bakma gereği duymadan açıp "Evet?" dedi.

Telefonun diğer ucundan birkaç kağıt hışırtısı duydu, ardından tanıdık ses kulaklarını doldurdu. "Will iyi misin? Jack defalarca aramış, duymamış olmalısın."

Will istemsizce homurdandı ve gözlerini ovuşturdu. "Evet Doctor Lecter iyiyim." dedi. "Neden iyi olmayayım ki?"

Karşıdan hazır cevap geleceğini bildiğinden, ona izin vermeden hızla "Şimdi çıkıyorum." dedi. Gözlerini aralayıp yorgun adımlarla yataktan kalktı. Telefonu kulağıyla omzu arasına sıkıştırıp pantolonunu giydi.

"Jack bir şey bulmuşa benziyor. Anlattı fakat ilk ağızdan duymanı öneririm."

Will başını sallayıp, kırmızı gömleğini de üstüne geçirdikten sonra önündeki düğmeleri iliklerken "Tamam." diye fısıldadı. Daha fazla bir şey söylemeden telefonu kapattı ve arka cebine sıkıştırdı. Çıkmadan önce boşalmış kaplara köpek mamalarını koyup ardından kapıyı çekip dışarı yöneldi.

"Robyn Darrell." diye tanıttı Jack. "Gece üç sularında nehir kenarında ölü bulundu ve Will..." dedikten sonra Jack'in sertçe yutkunmasını izledi Will. Nehire giden yolun kenarında yürürlerken Jack'in duraksamasıyla o da durmuştu. Gözlerini sarı şeritli suç mahallinden ayırıp Jack'e baktı. Gözlerinde gördüğü duyguyu anlayamadı. Korku? Tiksinme?

beautiful crime | hannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin