19. BÖLÜM
Hayatımda ilk defa birine tüm kalbimle ‘seni seviyorum’ demiştim. Hep çok basit gelirdi bana bu iki kelime. Çok boş. Öylesine söylemek için söylenmiş gibi. Sevgililerin yapmacıklığını ortaya koyması gibi. Ama öyle değilmiş işte. Bunu sadece Defne’yle anlamıştım ben. Onun gözlerinin en derinine bakarak, kokusunu içime çekerek, onu en derinimde kalbimde, aklımda, beynimde, her hücremde hissederek söylemiştim. Onu hissederek söylemiştim. Bu iki basit kelime sadece onunla anlam kazanmıştı. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde biranda ondan vazgeçemez olmuştum. Onu görmediğim her an onu özler olmuştum. Onsuzken bir hiç olan hayatım o geldiğinden beri anlam kazanmıştı. Aşk bu muydu peki?
Şimdi? Şimdi ise benim bir parçam haline gelen sevdiğim hayat mücadelesi veriyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Onun kokusunu içime çekemiyorum. Ellerinden tutamıyorum. Gözlerine hayat bulmak için bakamıyorum. Kulağına korkma, ben buradayım diye fısıldayamıyorum. Suçluyum. Sevdiğim kıza benim yüzümden zarar geldi. Onu koruyamadım. Bu gerçek beni her geçen gün daha da bitiriyor. Onun yanına gidemedim bile. Belki beni bekliyordur fakat benim ona bakacak yüzüm yok ki.
Ama artık bu gerçekle yüzleşmeliyim. Bana en çok ihtiyacı olan zamanda kaçamam. Korkaklık edip onu karanlığın ortasında tek başına bırakamam. Benim yarattığım bir karanlıkta. Hem korkar benim narin sevgilim. Onun karanlıktan çok korktuğunu en iyi ben bilirim. O zamanlar ona iyilik diye daha da korkutmuştum, üzmüştüm meleğimi. Ama şimdi bile bile yalnız bırakıyorum onu. Aptalım ben. 2 ay. Koskoca bir 2 ay boyunca kendi bencilliğim yüzünden karanlıkla yapayalnız bırakmıştım onu.
Son bir kez daha cesaretimi toplayıp derin bir nefes aldım. Hemşirenin beni hazırlaması bittikten sonra yoğun bakımın kapısı açıldı ve içeri girdim.
Bembeyaz duvarlar arasında bir melek gibi uyuyordu sanki. Etrafını sarmış makineler bile onu oradaymış gibi hissettirmiyordu bana. Onu tüm saflığıyla incecik bedenini gördüğüm an her şey bitmişti benim için sanki. Özlemim bedenimi yakıp kavururken ayaklarım benden bağımsızdı artık. Kalbimi de serbest bırakıp incitmekten korkarak yavaşça yanına oturdum meleğimin. Nasıl dayanmıştım onca zaman. Her günümü bu kapıya bakarak geçirirken nasıl da dayanmıştım onsuzluğa. Onu ne kadar çok sevdiğimi, onsuz olamayacağımı söyleyip dururken nasıl cezalandırmışım kendimi onsuzlukla. Yaptığım bencilliğin verdiği pişmanlıkla tuttum bembeyaz yumuşacık ellerinden. Eline temas ettiğim an içimden bir parça koptu sanki. Buz gibiydi. Ben orda kendimi cezalandırdığımı sanırken Defne’min ne halde olduğunu düşünememiştim hiç. Belki de korkmuştum. Tutamamıştım ellerinden, ısıtamamıştım minicik narin ellerini.
Gözümden daha fazla tutamadığım bir damlayı serbest bıraktım. Gerisinin geleceğini biliyordum fakat umursamamıştım. Yanında ağlamayı umursamadığım tek insandı o. Kim demiş erkekler ağlamaz diye. Gerçek olan şu ki hissizler ağlamaz ve ben hislerimi çoktan serbest bıraktım. Artık hislerim aklımdan bağımsız kalbimle anlaşmış gibiydi.
Hemşire gelip artık çıkmam için uyarmıştı beni. Ne kadar süredir onu izliyorum bilmiyordum. Onunla birlikte susmuştum sadece. Belki de beni hissetmesini bekliyorumdur.
Elini bırakıp odadan çıktım. Dışarıda yine aynı manzara vardı. Gözleri nemli nemli bakan Neşe ona sarılan bir Bora ve güçlü görünmek isteyen ama gram başaramayan Zeynep teyze.
Böyle olmamalıydı. Onunla mutlu olmalıydık. Her saniye birlikte olmak için çabalamalıydık. Ayrı kaldığımız zamanlar birbirimizi nasıl özlediğimizi anlatmalıydık. Onu mutlu etmek için sürprizler hazırlayıp bütün mimiklerini izlemeliydim uzun uzun. Muhteşem sesini dinlemeliydim. Beraber şarkı bile söylemeliydik. Ama o buları yapmak yerine nerde. O lanet yerde. Kabloların arasında yaşama tutunmaya çalışıyor lanet olsun! O kadar şey yaşamışken artık mutlu olmak en çok onun hakkıydı ama şu başına gelenler. Tanrım! Neden o olmak zorunda. Hepsi benim yüzümden işte. Onu bırakmasaydım, yanımdan ayırmasaydım. Belki. Belki- ah! böyle hiçbir şey yapamamak çok saçma.
Ertesi gün Defne’nin odasında bir hareketlilik oluştu. Hiç kimse bir şey söylemiyordu. Çıldıracaktım artık. En sonunda doktor bey sakin bir şekilde yanımıza geldi.
‘doktor bey? Bir gelişme, bir şey mi oldu?’
‘hemşire hanım serumunu değiştirirken elinde bir hareketlilik gözlemlemiş. Artık uyandırmayı düşünüyoruz. Yarın normal odaya alacağız. Bundan sonra beklemekten başka yapacak bir şeyimiz kalmadı.’
‘peki. Sağolun.’
Ertesi gün normal odaya geçmişti. Herkes başında uyanmasını bekliyorduk. Yavaş yavaş o güzel gözlerini açmaya ve o narin ellerini oynatmaya başladı. Öyle masum ki. Nefeslerimizi tutmuştuk adeta.
‘Defne hanım. Beni duyuyor musunuz?’
Evet anlamında başını hafif salladı.
‘çok güzel. Büyük ve çok riskli bir ameliyat geçirdiniz. Bazı nedenlerden dolayı sizi uyutmak zorunda kaldık. Tam 2 aydır uyuyorsunuz. Hemşire hanım size birkaç tetkikler yapacak. Çok geçmiş olsun.’
Duyduklarına inanamıyormuş gibi bakıyordu. Kıyamam. Öyle tatlı oldu ki böyle. Onu gerçekten çok özlediğimi fark ettim. Uzun zamandır göğsümü sıkıştıran şey o gözlerini açınca geçmişti sanki. Neşe tam konuşacakken onu susturdum. Yorulmasını istemiyordum. Çünkü Neşe’yi bir başladı mı susmayacağını bilecek kadar tanıyorum artık ve meleğimi bu kadar yormasına razı olamazdım. Herkesi dışarı çıkartıp yanına gittim. Yumuşacık ve küçücük ellerinde tuttum. Eğilip dudaklarımı alnına bastırdım. Kokusunu içime çektim. Ve yeniden huzur.
‘Emir? neler oldu?’
‘şimdi yorma kendini bir tanem. Sen daha iyi olduğunda konuşuruz.’
Evet anlamında kafasını salladı. Normalde ısrar eder diretirdi fakat minicik bedeni çok halsiz olmalıydı.
‘meleğim ben çok üzgünüm. Bunları sana yaşattığım için. Seni korumam gerekirdi ama bunu yapamadım. Kendimi asla affetmeyeceğim. Seni çok seviyorum meleğim.’
Bunları söylerken ikimizde ağlıyorduk. Ona bunları yaşatmaya hakkım yoktu. Ama bundan sonra sadece onun için varım. Bütün acılarını unutturacağım ona. Bizim aşkımızın gücüyle yapacağım bunu. Ona olan aşkımla. Ve her gün tanrıya dua edeceğim. Onu benden almadığı için. Ver yine her gün onu ne kadar çok sevdiğimi kendime hatırlatarak yaşayacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana İhtiyacım Var
ChickLitHayatta en değerlilerini kaybetse bile eski benliğine dönmek için çırpınan genç bir kız. Ve ailesi yüzünden yaşamını mahvetmeye hazırlanan genç bir erkek. Bu iki genç birbirine yardım edebilecek mi? Yaralarını beraber sarabilecek mi? Yoksa hayatı ol...