"Anılar neden bu kadar acımasız?"

379 49 46
                                    


Alârmın çalmasıyla uyanıyorum. Kalkmak istemesem de, zar zor kalkıp yüzümü yıkamaya gidiyorum. Dün gecenin yorgunluğu hâlâ üzerimde. Ne gündü, diye geçiriyorum içimden. Sahi, şu son şey. Halının altında ki kilitli bodrum. Onu bu gün halledecektik. Ne yaptı acaba Aral?

"Saat iki de olay mahallindeydik, beş de eve anca gelebildik. Ne ara halledecek bu çocuk Borahan!" İç sesimin beni azarlamasıyla kendime geliyorum. Ellerim telefona kayıyor. Bakıyorum, şarjım bitmiş.

"Siktir!"

Başımı sinirlice sallıyorum. Kaç defa aramıştır şimdi Aral. Hemen telefonu şarja takıyorum. O dolana kadar üstümü giyiniyorum. Hazırlanınca bakıyorum telefona.

"Sekiz cevapsız çağrı."

Ellerim hızlıca rehbere kayıyor. Aral'ı arıyorum hızlıca. İki kera çalınca açılıyor telefon.

"Alo Başkomiserim," diyor, pürüzlü sesiyle.

"Efendim Aral." Diyorum.

"Başkomiserim, kaç kere haber vermek için aradım ama ulaşamadım." Diyor kaygıyla.

"Şarjım bitmiş, Aral. Ben de senden haber bekliyordum, ne yaptınız, bir şey bulabildiniz mi?"
Sesinin boğuk boğuk geldiğini işitiyorum.

"Bir şeyler bulduk, bodrum anahtarını bulamadık savcıdan arama izni için onay aldık, bir çilingirle halledilir. Yanlız, otopsi sonuçları iki saate elimizde olacak." Diyor, Aral olağanca samimi bir sesle.

"Çok iyi iş çıkardın, Aral, " diyorum. Minnet ediyormuşcasına. "Zümra nerede?" Diyorum meraklı bir ses tonuyla.

"Bilmiyorum, aşağıya indi galiba." Diyor. Kısa ve keskin. Ses tonu gergin geliyor sanki ya da bana öyle geliyor. Aklımdan bunlar geçerken Aral'a akıl edip cevap veriyorum.

"Ben de geleceğim Aral birazdan." Diyip kapatıyorum telefonu. Ceketimi giyip çıkıyorum evden. Hava bugün daha soğuk geliyor bana. İçim titriyor, bir an soğuktan. Aldırmıyorum. Biniyorum arabaya. İçimde bir his var. Korku mu, kaygı mı hüzün mü, tam kestirmediğim bir şey. Uykusuzluktandır, diyip geçiştiriyorum. Karakola gelince arabayı park edip iniyorum. Merdivenleri çıkınca Necdet'le karşılaşıyorum. Yüzünde eksik olmayan tebessümle karşılıyor beni.

"Günaydın Borahan Başkomiserim." Diyor en içten tavrıyla.

"Günaydın Necdet." Diyorum ben de en samimi tavrımı takınarak.
Tam uzun kolidora doğru ilerlerken Necdet'in neşeli konuşmasını duyuyorum.

"Başkomiserim, sabahtan beri birbirlerini yiyip duruyorlar. Bir baksanız iyi olacak." Diye kıpırdıyor sanki bir şey ima ediyormuşçasına. Arkamı dönüp başımı sallıyorum tamamdır manasında. Yüzündeki o imalı haykırış kaybolmuyor. Aldırmıyorum.
Toplantı odasına doğru ilerliyorum. Sesler koridorda yankılanıyor.

Aral'ın, "Kızım, bak ayağını denk al işini doğru dürüst yap! Böyle hata mı olur? Maktulün kolundaki R harfini nasıl atlarsın?" Diye sert çıktığını işitiyorum. Ders vermeden çok bir şeyin acısını çıkartıyormuş gibi çıkıyor sesi. Zümra da bağırıyor.

"Sen de bana bak Komiser, işimi senden öğrenecek değilim! Dalgınlığıma geldi diyorum, anlamıyor musun?" Daha fazla kavganın büyümemesi için, içeri dalıyorum. Karşı karşıya durmuşken kapıyı açınca bana dönüyorlar. Aral, konuşacak oluyor, sağ elimi kaldırıp durduruyorum onu.

"Ne oluyor, arkadaşlar burada?"

"Ne olacak Başkomiserim! Zümra Hanım eksik bilgi veriyor. Kaç yıllık Komiserim böyle bir şey görmedim." Zümra'ya bakıyorum, dün gece ki, bakışlarından emin kız gitmiş yerine küçük kız çocuğunun hüzünlü bakışları gelmiş. Ağlamaklı bir ses tonuyla:

REYNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin