"Kötüydü insanlar! En ufak hatayı göz ardı edemeyecek kadar hem de." Diyor Zümra gözünden bir damla yaş akarken. Sessiz kalıyoruz. Ne ben ağzımı açıp tek kelime ediyorum ne de Aral. Masanın ucundaki peçeteyi alıp önüne itiyorum. Titreyen elleriyle bir parça koparıp burnunu siliyor. Neler bildiğini merak ediyorum lâkin zorlamak istemiyorum, eninde sonunda konuşmaya başlayacağını biliyorum çünkü. Aral'ın da durgun hali gözümden kaçmıyor. Normalde olsa yıkar, paralar, ne olduğunu merak edip sorar fakat yapmıyor. Başını iki elinin arasına koymuş büyük bir sûkunetle bekliyor. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum fakat epeydir burada oturduğumuzu farkındayım. Zümra bir daha burnunu çekiyor. Konuşmaya başlamayacak sanıyorum şaşırtıyor beni. Kırmızı olmuş gözlerini yerden kaldırıp Aral'la bana kaçamak bakışlar atıyor.
"B...Ben bir anlığına..... Kusura bakmayın." Diye başlıyor. Yüzüme samimi bir gülümseme yerleştiriyorum.
"Önemi yok." Diyorum olacağanca sıcak kanlılığımla. Burukça gülümsüyor. Yeniden sessizliğine gömülüyor.
"Anlatmayacaksın?" Diyor Aral buğulanmış sesiyle sorar gibi. Yüzünü Aral'a dikiyor.
"Ben..." Diyor yeniden ağlamaya başlayacak sanıyorum ağlamıyor.
"Mustafa'yı hırsızlık yaparken yakalamıştım." Diye başlıyor bir bana bir Aral'a bakarken. Yeniden başını önüne eğiyor.
"Buraya gelmeden önce." Susuyor tekrar.
"İlk başta çok yadırgamıştım. Önceden çalıştığım yere sorgu için getirilmişti. Üstü başı yırtık, perişan biçimde." Durup derin bir nefes alıyor. Sonra tekrar devam ediyor; "Fakat yüzündeki o münasebetsiz , utangaç haliyle yaptığından pişman olmuyor gibi gözüküyordu. Bir hafta kadar nezaharette kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Çaldığı şeyler de nakit yüz lira bir şey. Niye yaptığını bile söylemedi. Nezaharette kaldığı süreçte yemek götürmeye giden komiser ağladığını söylüyordu. Garip, gizemli bir çocuktu."
Tekrar susup derin bir nefes alıyor. Ses çıkarmadan dinliyoruz Aral'la sonun gidişatını.
"Hatta pişman olmadığını bile söylemişti. Çıkar çıkmaz küçük bir araştırma yapmıştım Mustafa hakkında. Ne yazık ki bir şey bulamamştım. Sadece yaşadığı mahalle vardı. Aslında yaptığımın doğruluğundan bile şüpheliydim. Fakat engel olamadım ve orda buldum kendimi." Durup dudağını dişliyor.
"Sonra....." Diye başlaşıp, ince elleriyle şakaklarını ovuyor. "Yaşadığı mahalleye gittim. Küçük , bir o kadar da tuhaf bir yerdi yaşadığı yer. Tedirgin ediyordu insanları. Bakışları küçümserdi, düşmancıldı. Akşam saatlerindeydi. Kahvede oturan bir adama sordum Mustafa'yı. İtin kopuğun yanındadır dedi. Üsteleyince ileriki harabe olmuş bir yerde bulmamı önerdi. Oraya doğru ilerledim. Fakat kimseyi bulamadım." Tekrar duruyor. Derin bir oh çekip tekrar başlıyor:
"Ben aval aval etrafa bakınırken çantam kolumdan hızlıca çekildi. Bir an olayın şokuyla hiçbir şey yapamamıştım. Karanlık iyice çökmeye başlamıştı ve başım çok dönüyordu. Sonra dayanamayarak yere çöküp ağladım. Hıçkırıklarım boş sokakta duvara çarpa bana gelirken omzumda hissettiğim minik bir dokunuşla başımı çevirdim. Mustafa'dı bu. Elinde çantayla öylece bekliyordu. Yüzündeki buruk bir çehreyle. "Özür dilerim." Diye mırıldandı. Kolumdaki çantayı o alıp getirmişti ve şimdi gelmiş bana yardım ediyordu. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde kalkmaya çalışırken Mustafa elini uzatıp kalkmam için yardım etti."
Sertçe yutkunduğunu duyabiliyorum. Bir müddet sessiz kalıyor yine. Sanki söylemek istediği çok şey varmış da buna müsaade etmeyen çırpınışları buna engel oluyormuş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REYNAL
Fiction généraleGörenler ve hissedenler topluluğu; zulme, ırkçılığa, ayrımcılığa omuz veren herkesin ölüm rengi. Beyoğlu'nda metal kırgaçlı telle boğularak öldürülen bir kadın cesedi. Kadının koluna kazınmış R harfi. Evinin altında antika eşyalarla kaplı bir bodrum...