"Evet, sen en iyisi kaç! Korkak!" diye bağırdılar.
Yüzlerinde gülümsemeyle yürürlerken onların tarafına baktım. Sonra da Calum'ın kağıdını alıp peşinden koşmaya başladım.
Arada insanlara çarparak ve hızla özür dileyerek okul kapısından dışarı koştum. Calum'ın neredeyse ezilerek karşıya geçtiğini gördüm. Onu takip ettim ve adını bağırarak durdurmaya çalıştım.
"Calum! Calum!"diye bağırdım.
Beni duymadı. Koşmaya devam etti. Ben de takip ettim.
O hızlıydı. Yıldırım hızında gibi. Hemen nefessiz kaldım. Kesinlikle iyi bir koşucu değildim. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece iki gündür buradaydım! Arabalar ve binalar tanıdık gelmiyordu. Kaybolmuştum ama Calum'ı takip etmeye devam ettim.
Ucuz görünümlü bir apartmana girdiğini gördüm. Apartman kirli ve eskiydi. En az 25 yıldır temizlenmemiş ya da yıkanmamış gibiydi. İğrenç. Burada ne arıyordu? Onu binanın içine girerken takip ettim. Üst kata çıkarken aceleyle attığı adımları duyuyordum. Peşinden giderken bağırdım.
"Calum! Calum bekle!" dedim defalarca.
Üçüncü kata geldiğinde koridora fırladı. Onun katına ulaştığımda suaygırı gibi nefes alıyordum. Daha çok çalışmaya ihtiyacım vardı. Beceriksizce anahtarları çıkardı ve sonunda kapıyı açtı. Hızlıca içeri girdi ve arkasından kapıyı çarptı. Burada mı yaşıyordu?
Bir bardak su için beni içeri alıp almayacağını düşündüm. Yavaşça kapısına doğru yürüdüm ve derin bir nefes aldım. Beni domuz gibi nefes alırken göremezdi. Kapıyı çalmak için elimi yumruk yapmadan önce alnımdan akan ter damlalarını elimin tersiyle sildim.
Elimi daha kaldıramadan, içeride bir gürültü koptu. Şok içinde biraz geriledim. Sonra bir çığlık sesi geldi. Biraz daha patırtı. Bir camın kırıldığını duydum. Ve biraz daha çığlık geldi. Kapıya vurmaya başladım.
"Calum! İyi misin? Kapıyı aç!" diye bağırdım.
Cevap yoktu. Sadece daha fazla bağırış ve cam kırılma sesleri.
"Calum! Calum!"
Tamam, şimdi korkmuştum. İçeride kesinlikle yanlış bir seyler oluyordu. Ev mi çöküyordu? Biri ona mı saldırmıştı? Tekrar kapıya vurmaya başladım.
"Calum! Kapıyı aç!"
Çığlıklar ve bağırışlar arttı. Ellerim titriyordu. Ne yapacaktım? Paspasının üstünde durduğumu farkettim. Kafamın içinde bir ampul yandı. Elbette altına bir anahtar koymuştu. Çoğu insan koyar. Eğildim ve paspası kaldırdım. Anahtar yoktu. Sadece üstüne bir numara ve isim yazan bir kağıt.
'ACİL BİR DURUMDA, ASHTON'I ARA 73934-162035'
Artık düşünemiyordum bile. Bu durum kesinlikle acildi. Telefonumu çıkardım ve numarayı tuşladım. Üçüncü çalışta açtı.
"Selam?" diye sordu.
"Ashton'la mı görüşüyorum?" dedim paniklemiş bir tonda.
"Evet, siz kimsiniz?"
"Bu önemli değil. Bir sorun var-"
"Calum'la ilgili mi?" diye panikle sordu.
"Evet. Gelebilir misin? Ben içeri giremiyorum." dedim.
"Orada olacağım." dedi telefonu kapatmadan.
Telefonu kapatıp cebime koydum. Tekrar kapıya vurmaya başladım.
"Calum! Kapıyı aç!" diye bağırdım yüzüncü kere.
Ashton görünmeden önce yaklaşık 10 dakika kapının önünde durup bağırdım. Açık renk saçları ve yapılı vücuduyla çok tanıdık görünüyordu. Sonra onun taşınmamıza yardım eden çocuk olduğunu farkettim.
Bana hiçbir şey söylemedi. Kapıyı açıp hızla içeri girdi. Peşinden girdim, korktuğum gibi içerisi yerlebir olmuştu.
"Calum? Neredesin kardeşim?" diye seslendi Ashton.
Mutfaktan homurtu sesi duydum. Ashton bir adım ilerledi ve cebine ulaştı. Haplarla dolu bir şişe çıkardı ve bana verdi.
"İçinden bir tane çıkar. Gidip onu kontrol edeceğim." diye fısıldadı.
Bu da neydi? İkinci kez söylemesine ihtiyacım yoktu. Bir tane çıkarıp ona verdim. Şişeyi sıkıca tutup onu izledim.
Mutfağa ilerledi ve yere baktı.
"Siktir." dedi mırıldanarak.
Birden Calum'ın vücudunun tezgahın arkasında Ashton'a doğru yattığını gördüm. Soluğum kesildi. Kolları parlak kanla kaplıydı. Saçları tamamen dağılmıştı ve yüzü tamamen solgundu. Ashton'a homurdandığını duydum.
Bu kesinlikle Calum değildi. Ashton'a vurmaya çalışıyordu ama Ashton daha hızlıydı. Calum'ı yere yapıştırdı ama Calum kurtulmaya çalışıyordu. Ashton Calum'ın ağzını zorla açtı ve hapı içine soktu.
Ashton elini çıkardığı sırada Calum çırpınmaya başladı. Güçsüz düştü. Gözlerinin kapanmaya başladığını gördüm. Nefesi de yavaşlamıştı ve artık homurtular çıkarmıyordu.
"İyi olacak mı?" diye sordum fısıldayarak.
Vücudunun titrediğini farkettim. Az önce şahit olduğum şeye uygundu.
Ashton ayağa kalktı ve bana baktı. Endişeli görünüyordu. Yüzünün rengi solmaya başladı.
"Bir sorun mu var?" diye sordum.
"Sen...sen tanıştığım kızsın." diye fısıldadı.
"Evet, sen taşınmamıza yardım-"
"Gitmek zorundasın. Şimdi." dedi.
Hiçbir şey söylemedim.
"Gitmelisin ve gördüklerini unutmalısın." dedi beni kapıya götürürken.
"Ne?"
"Unutacağına söz ver." dedi.
"Onun nesi var?" diye sordum.
"Unut."
Calum'ım dediklerini hatırladım. Bilmediğim şeyler olduğunu söylemişti. Bu o olmalıydı. Birden ondan korktuğumu hissettim. Kağıdı hala çantamdaydı. Hızlıca çantamdan çıkarıp masaya bıraktım.
"Sophia?" diye arkamdan fısıldadı Calum.
Arkamı döndüm ve yerde yattığını gördüm. Gözleri neredeyse kapalıydı. Yanına gidemedim.
Ona ve Ashton'a son bir kez baktım ve kapıdan dışarı koştum. Gözyaşları yüzümden dökülmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Not Me | Çeviri
Teen FictionThis book belongs to @fratboyashton, thank you for your permission. ''Git, Ashton. Seni incitmek iste-'' diye başladım ama çok geçti. Tekrar canavarın beni ele geçirdiğini hissettim. Çok sinirliydim. Ashton'ı sertçe duvara ittirdim. ''Calum! Savaş o...