Benim her zaman iki dünyam vardı. Biri gerçek olan,mutsuzluklarla,acılarlarla büyüdüğüm bedbaht dünyamız, diğeri de sadece ve sadece aklımın ayak izleriyle süslediğim,kendi kurduğum içinde tüm hayallerimle yaşadığım,yalnız ve yalnız olmasını istediğim insanların olduğu bir dünya. Ben her zaman gerçek dünyadansa orada daha mutluyumdum. Bazen oradan hiç çıkmak istemiyordum. Ben hep o kurduğum 2.dünyaya kaçarak yaşadım bu hayatta.
Küçükken kendime bir fanus almıştım. Çocuk aklımla güya hayallerimdeki dünyayı kuracaktım o fanusun içine. Yere bağdaş kurup heyecanla önüme koymuştum fanusu. Öncelikle bir kedi koymakla başlamıştım, sonra da annemi koydum,küçük erkek kardeşim Jisung'u koydum. İçine bir kaç tane de papatya serpiştirmiştim. Son olarakta yağmuru çok sevdiğim için biraz su doldurmuştum. Her gece o fanusun içinde yaşadığıma dair hayaller kurarak kapatırdım gözlerimi.
O fanusta kurduğum dünyayı hayatım boyunca ne kadar gerçeğe yansıtmaya çabalasam da olmamıştı. Çünkü ben babamında dediği gibi bir beceriksizdim,her zaman olduğu gibi...
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
(1 Hafta Sonra)
Taeyong'la geçirdiğimiz bu dolu dolu bir haftada sürüsüyle şey yapmıştık. Benim yanıma taşınmıştı,beraber piknik yapmıştık,bana dansta olan yeteneğini göstermişti ve şarkı açıp delilercesine dans etmiştik. Tam manasıyla olmasada iyileşmişti.
Bu yaşadığım bir hafta benim için yıllara bedeldi. Geceleri onu izlemeyi uyumaya tercih ediyordum ve gün boyu gece olsunda onu izleyeyim diye geceyi iple çekiyordum.
Yıllardır siyah bir toz bulutuyla kaplı olan hayatıma aniden girip sevgiyle,huzurla,aşkla üflemiş ve gökkuşağındaki tüm renkleri eklemişti.
Ben ondan önce yaşadığımı bile hissetmiyormuşum. Yaşamayı sadece nefes almak sanıyormuşum. Oysa yaşamak bundan çok daha fazlasıymış. Bunu o öğretmişti bana.
Şimdiyse dizlerime uzanmış televizyonda açık olan filmi pür dikkat izliyordu. Ben de bir yandan ellerimi saçlarında gezdirirken,bir yandan da onu pür dikkat izliyordum.
Saçlarında olan elimi birden tuttu ve dudaklarına bastırdı.
Birbirimize en sıcak gülümsemelerimizi bahşetmiştik.Hala gözlerimiz birbirimizdeyken, salonun camına isabet eden mermiyle cam kırıkları etrafa saçılmıştı. Korkuyla ayağa kalktık ve Taeyong sakin olmamı yanımda olduğunu tekrarlayıp duruyordu.
Dışarıdan sinirli bir erkek sesi yükselmişti:
"Taeyong piçi burada olduğunu biliyoruz.Ulan it! Ne zaman babanın bize olan borçlarını ödeyeceksin. O şerefsiz babanı geberttiğim gibi seni ve o yanındaki sürtüğü de mi geberteyim lan!"
Gözlerimi korkuyla Taeyong'a diktim. O sırada kapıyı kıracak gibi yumruklamaya başlamışlardı.
"Eunsun mutfağa git ve kapıyı kitle. Sana zarar gelmesini istemiyorum!"
"Tae olmaz! Seni nasıl o adamlarla yalnız bırakabilirim. Lütfen benden bunu isteme!"
Sinirle soludu:
"Lütfen Eun. Beni biraz olsun seviyorsan dediğimi yap. Lütfen!"
Adamların kapıyı kırmaya çalıştıklarını anlayınca beni zorla mutfağa sokmuştu.
İçeriye doluşan ayak seslerini duyuyordum ve Taeyong'un yalvaran sesini de:
"Lütfen yalvarırım, bana ne yaparsanız yapın ama ona dokunmayın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baby Don't Cry | Lee Taeyong #wattys2019
Fiksi RemajaAcı eşliğinde yere yığılsam bile bu senin için olduğu sürece katlanacağım...