Evet, yeni bir hikayeye başlıyorum. Ne kadar da kötü bir karar... Eski takipçilerimin hayatta olmadıklarını acı elden de öğrenmiş oldum. Yeni başlamış gibiyim yani. Umarım beğenirsiniz ne diyeyim.
~
"Bir gün bu yaptıkların yüzünden allah belanı verecek..." dedim koridorda İdil beni kolumdan tutmuş sürüklerken. Canım arkadaşım tabii ki dediğimi umursamadan beni sürüklemeye devam etti. Koridorda yürüyenler de sağ olsunlar imdat çağrılarımı hiç umursamıyorlardı. Alışmış olsalar gerek...
"Kes sesini Hazar. Ay'ın öğle teneffüslerinde çardakta takıldığını biliyorsun. Her seferinde kendini zorla sürüklettirme bana."
Ah şu Ay... Hayatımda bu kadar canıma okuyan bir insan olmamıştır herhalde. İdil'in kafaya taktığı herif. Şu tüm kızların aşığı olduğu tiplerden. Belki bir tane de erkeğin. Ve evet, o erkek benim. Ve hayır, adı gerçekten Ay değil. Bu İdil'in ondan rahat bahsetmek için koyduğu bir lakap. Gerçek adı Eren. Aynı sınıftayız.
İdil benim lise 1'den beri sahip olduğum tek arkadaşım. Kedim Luthien hariç... Kendisiyle ilginç bir tanışma hikayemiz vardır. Lise 1'in ilk aylarında tek yaptığım bütün gün oturmak ve Instagram'dan belki birkaç hoş çocuk fotoğrafına bakmaktı. Bir gün yine Instagram'da hoş çocuk fotoğraflarına bakarken bu aptal telefonumun ekranını gördü. Sonrasında gelen "Gay misin?" gibi lüzumsuz bir heyecanla sorduğu sorularına olumlu yanıt vermemle başlamıştır arkadaşlık maceramız. Birisiyle arkadaş olmak için oldukça aptalca bir sebep, değil mi?
Eren'in kabusum olma hikayesi ise yine ilginç bir hikayedir. Lise 2'de, yani geçen sene İdil sürekli bu çocuktan bahsetmeye başladı. Bir süre İdil malı yüzünden olsa da hayatımı bu kadar işgal ettiği için Eren'den nefret ettim. Veya kendimi nefret ettiğime inandırmaya çalıştım. Çünkü ona karşı zamanla içimde büyük bir şeyler olduğunu anlamıştım. Gaz veya hazmedemediğim bir yemek gibi nahoş bir şey değil, benim gibi bir hıyardan beklenmeyecek kadar güçlü bir hoşlanma duygusuydu bu büyük şey. Bunu kabullendiğim andan itibaren İdil'i üzmemek için bu hoşlantımı asla belli etmeyeceğime dair kendime söz verdim. Oldukça acı veriyordu tabii. Bu kolumdan tutup sürükleme olayı ise tamamen yeni bir şey. Birkaç haftadır her öğle teneffüsünde İdil beni zorla yanına alıyor ve bütün teneffüs boyunca onu izliyorduk. Her gün bunu yapmak tabii ki onu unutmamı zorlaştırıyordu.
"İdil, kurban olayım bırak beni bugün de aç kalmak istemiyorum."
Sadece kaşlarını çatıp daha da hızlanmakla yetindi. Ağzımdan hüzün ve isyanla karışık bir anırtı çıktı. Bunları hakedecek ne yaptığımı mahşer yerinde Allah'a sormak hayattaki en büyük hayalimdi.
Merdivenlerde de beni sürüklemeye devam ettiği için pek çok ölüm kalım meselesi yaşadık ama en sonunda kazasız belasız giriş katına inmeyi başardık. Merdivenin sonuna gelir gelmez boşta olan elime parmaklıklardan birine sıkıca tutundum. Öfkeyle bir sürü küfür savurarak beni çekmeye çalıştı. Gözlerimi kapamış büyün kuvvetimle tutunmaya çalışırken bir anda beni bıraktı. Kendimi parmaklıklara doğru çektiğimden dolayı bir anda bırakmasıyla ben de merdivenlere doğru uçtum ve bir basamakta kıçımın üstüne kondum. Tam bağırarak şükür duası edecektim ki sağdaki koridordan yanında çakma sarışın bir kızla gelen Eren'i gördüm. Yutkundum ve gözlerimle onu takip etmeye başladım. Kıza sürekli bir şeyler fısıldıyor ve kız da sürekli gülüyordu. Bu manzara sinirimi bozmuştu.
Eren oldukça popüler olsa da yakın çevresi sınırlıydı. O yakın çevre de birkaç kızdan oluşuyordu. Her sene yeni bir kız çevre edinir ve mutlaka sene içerinde içlerinden bir tanesiyle çıkardı. Sene sonunda ise o kızdan nasıl oluyorsa her zaman sorunsuz bir şekilde ayrılır ve seneye aynısı tekrardan gerçekleşirdi. Erkeklerle pek iletişim kurmazdı. Nedeni hakkında ise hiçbir fikrim yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burnt by the Moon (Gay)
Teen FictionSosyal aktiviteler ve mutlu olmak hariç her şeyde başarılı olan Hazar'ın yıkıklık maceraları. Hikaye sona bağlanmadı ama yazmaya devam etmeyeceğim. Kapak bana ait değil. julykings mahlaslı bir Tumblr sayfasından aldım.