2

148 11 5
                                    

Çalışma masamda kucağımda Luthien, test çözüyordum. Artık beynim yanmıştı çünkü hafta içi her gün işten gelip hemen ödevlerimin başına oturuyordum. 1 gün 2 gün tamam da, 2 yıldır sürüyor bu durum. Nereye kadar annecim babacım? Üstelik bugün dikkatimi derse vermem çok daha zordu. Eren'in çalıştığım kafeye gelmesiyle günümün geri kalanı bok olmuştu. Tek garson olduğumdan tabii onunla ben ilgilenmiştim.

Beni görünce şaşırmıştı. Veya şaşırmış gibi yaptı. Ayıp olmasın diye iki üç laf etti. Daha önce benden ödev istemesi haricinde hiç konuşmamıştık. Belki bir gelişmedir, değil mi? Sadece bir kahve içip gitti. O sürede de hiç konuşmadık zaten. Sadece giderken bana göz kırptı. O anda eridiğime yemin edebilirim. O mükemmel kahverengi gözlerini üstümde hissettiğim nadir anlarda kalp krizi geçiriyordum, göz kırptığındaysa düşün işte...

Aşağı kattan annemin çığıran sesini duyunca önümdeki test kitabını kapattım ve Luthien'i kucağıma alarak ayağa kalktım. Çalışma lambamı kapattım ve odamdan çıktım. Evimiz 2 katlı. Ama öyle zengin olduğumuz falan yok. Zamanında ucuza alınmış bir ev işte. Benim odam ve küçük erkek kardeşim hıyar Cenk'in odası üst katta. Annemle babamınki ise aşağıda.

Cenk 11 yaşında aptal bir velet. Kendisi dövüşmeye oldukça meraklıdır. Bu kadar saldırganlık nerden geliyor anlamıyorum açıkçası. Her seferinde onu döverek ağlatıyorum yine de bana sataşmaktan çekinmiyor adi herif. Gel konuşalım? Yok. Adam gibi oturalım bir şeyler izleyelim? Yok. İkinci bir çocuğa ne gerek vardı ki yani... İşin garip yanı annemle babam sayesinde koyu bir homofobiktir. Daha homo ne demek onu bildiğine bile emin değilim.

Aşağı kata indiğimde Luthien'in kafasını öpüp onu yere bıraktım. Salondaki yemek masasına doğru ilerledim. Masaya geldiğimde tüm aile çoktan toplanmıştı ve bana ölümcül gözlerle bakıyorlardı.

"E kusura bakmayın, yattığımdan geç kalmadım ya..." Yerime oturdum ve direkt yemeye başladım. Onların sinir bozucu bakışlarını göreceğimi bildiğimden sadece önümdeki tabağa bakarak yiyordum. Her zaman bir inek olmama ve çok kitap okumama uyuz olmuşlardır. Her zaman iyi bir ortamım olmasını ve pek çok güzel kızla çıkmamı istemişlerdir. Tabii birincisi her ne kadar imkansız olsa da ikincisi evren dışı bir ihtimal.

Tabağımda son kalanları ağzıma tıkıştırdım ve onları çiğneyerek arkama yaslandım. Babam gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Göz göze gelince yüzünde tiksinmiş bir ifade oluştu.

"Oğlum şu saçını kestir artık ya, yemin ediyorum kızım olsa bu kadar güzel olmazdı. Bari sakal uzat len..."

Ağzımdakileri bitirmeyi bile beklemeden ağzımdakileri saça saça bağırmaya başladım.

"YAW BABA YETER ARTIK KESMEYECEĞİM İŞTE. SAKALIM DA UZAMIYOR ZATEN..."

Masadakilerin hepsi ağzımdan tüm masaya saçtığım yiyecek parçalarına tiksinerek bakıyordu. Annem boğazını temizledi.

"Salih abartma, bak ne güzel saçları var işte..."

Saçlarım gerçekten güzeldi. Yani en azından ben beğeniyordum. Ayrıca pek uzun da sayılmazdı. Sadece omzumun biraz üstüne kadardı. Ve onları güneşte daha çok seviyordum. Aralardaki sarı teller iyice parlıyordu. Yani anlayacağın siksen o saçı kesmem baba.

Böyle bir tatsızlıktan sonra tabağımı kaldırıp masadan kalktım. Babamdan gelen "Eşoğlusu!" içerikli bağırışları duymazdan gelerek odama çıktım. Tabii ki yanıma Luthien'i de aldım. Odamın kapısını kapattım ve Luthien'i yere bıraktım. Her şeye lanet ederek kendimi yatağıma attım. Neden benim sevgilim yok lan? Neden adam gibi arkadaşım yok? Millet nasıl çatır çutur sevgili yapıp ayrılıyor ben 16'mı bitiriyorum hala sap sap oturuyorum. Etrafta da zaten kime çarpsan gay (eğer Taksim'deysen). Ulan Cenk'in bile sevgilisi var be... Demek ki problem bende. Acaba çok mu itici bir insanım? Davranışlarım insanları rahatsız mı ediyor?

Burnt by the Moon (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin