Yatağımda kitap okuyordum. Ayaklarımın dibinde Luthien yatıyordu. "Çavdar Tarlasında Çocuklar". Salinger'a başlamak için iyi bir kitap. Daha önceden 2 kere okumama rağmen kendimi tutamamıştım. İlk okuyuşumda başlarda mizacından dolayı lüzumsuz eleştirilerde bulunmuş, kitabı bitirdiğimdeyse onlara takılarak okuduğumdam ötürü kendime çok kızmıştım. İkinci okuyuşum ise çok bölük pörçüktü. O sıralar kitap okumaya pek vakit ayırmamıştım. Üçüncüde keramet vardır diyerek de geçenlerde yeniden başladım. Zaten ince bir kitap olduğundan yarısını okumuştum bile.
Başucumdaki telefonumun titreşmesiyle iç çektim. Tam kitap ayracını yerleştirecekken kitap elimden kaydı ve kapanarak kucağıma düştü. Gözlerim seğirdi ve iç geçirdim. Bu saatte mesaj atan usülsüz kimse artık. Sinirden elim ayağıma dolanarak telefona uzandım ve ekranda O'nun ismini görmemle donakaldım. Bir süre öylece kaldıktan sonra telefonu indirdim ve rüyada mıyım anlamak için kendime tokat attım. İçimden sürekli kendime "Sakın umutlanma, eğer bu rüyaysa her zamanki gibi çok üzüleceksin." diyordum. Derin bir nefes aldım. Kalbim dehşet çarpıyordu. Ekrana tekrardan baktım. İsmi hala orda duruyordu. Yutkunup telefonun kilidini açtım. Ne yazdığını ölümüne merak ederek Whatsapp'a girdim. Profil fotoğrafı gözüküyordu. Bu zamana kadar göremiyordum çünkü muhtemelen beni eklememişti. Titreyerek isinin üstüne bastım.
"Hey"
Hey mi? Bu saatte ne heyi ulan? Çevrimiçiydi ve mesajını görür görmez yazmaya başladı. Alnımda biriken soğuk terleri elimin tersiyle sildim.
"Yarın ilk ders beden dimi"
Senin ben ananı avradını... Ulan sınıf grubuna 80 defa atıldı, aç bak eşek oğlu...
"olum manyak mısın aç sınıf grubundan bak"
Gönderdiğim mesajla bakıştım. Ne güzel flört ediyordum ya. Artık elimden geleni yaptım da olmadı diyebilirim herhalde...
Bir süre hiçbir şey yazmadı. Ekrana sabırsızlıkla bakıyordum. Typing ifadesini görünce derin bir nefes aldım."Ya şey bişi daha diyecektim. Bugün olanlardan sonra bana kızmadın dimi"
Yanaklarıma hücum eden kanla beraber yüzümde bir gülümseme oluştu. Bir süre hayranlıkla ekrana baktıktan sonra cevap yazmayı akıl edebildim.
"hayır kızmadım tabii niye kızayım"
"Ne bileyim o kadar panik yaptığını görünce kızmışsındır dedim"
"yok kızmadım ve evet yarın ilk ders beden .d"
"Taam sağ ol"
Ve bir anda online ibaresinin kaybolmasıyla mal mal ekrana baktım. Dünyanın en saçma konuşması yaşanmış olabilirdi. Kalbim hala deli gibi atıyoru. Ne kitap okuyacak ne de uyuyacak keyfim kalmıştı.
----
Ertesi sabah çantamı tek omzuma atmış boş sokakta yürüyordum. Hava kapalıydı ve etraf gece yağan yağmurla hala ıslaktı. Tipik bir sonbahar günü işte. İlk ders beden olduğundan üstümde spor kıyafetler vardı. Hocamız bu dersi oldukça ciddiye aldığından kıyafetler aksatılmadan giyilirdi. Okulda bu kadar spor kıyafet yasak olsa da beden dersi olan günlerde izin veriliyordu. Çünkü dersten sonra üstümüzü değiştirebileceğimiz bir yerimiz yoktu okul olarak. Soyunma odaları biz lise 1'ken vuku bulan nahoş hadiselerden mütevellit kapatılmıştı. Tabii o hadiselerin sorumlusu lise sonlardı. Bu bir yandan işime geliyor, bir yandan da gelmiyordu. İşime gelmemesinin sebebi Eren'i soyunurken göremeyecek olmam, işime gelmesinin sebebi ise soyunurken görmek istemeyeceklerimin sayısının görmek isteyeceklerimden -sadece Eren- çok daha fazla olmasıydı. Sapık olduğum düşünülebilir, ancak görmek istediğim ve o anda görebileceğim şey sadece vücudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burnt by the Moon (Gay)
Teen FictionSosyal aktiviteler ve mutlu olmak hariç her şeyde başarılı olan Hazar'ın yıkıklık maceraları. Hikaye sona bağlanmadı ama yazmaya devam etmeyeceğim. Kapak bana ait değil. julykings mahlaslı bir Tumblr sayfasından aldım.