Çarşamba günü psikoloğa gitmiş, perşembe günü ise evde biraz daha dinlenmiştim çünkü sinirlerim hala fazla hassastı. İlk psikolog seansım oldukça zorlu geçmişti. Hem benim için hem de annem için. Bütün bu konuşulanları anlatıp sizi bayacak değilim. O yüzden kısaca sonuçları anlatayım.
Şaşılmayacak şekilde problemin büyük ölçüde babamdan kaynaklandığını öğrendik. Annemin de payı vardı elbette. Annemin de terapiye başlamasına karar verildi. Babamı ise ikna etmeye çalışacaktık. İşe yarayacağından emindim (!).
Benim için ise insan ilişkilerimde ciddi problemlerim olduğu anlaşıldı. Pek şaşırdığım söylenemezdi. Annem için oldukça şaşırtıcı ve üzücüydü. Bu da benim hakkımda hiçbir şey bilmemesinden kaynaklanıyordu. Bileğimdeki yara konusu açılınca ise ortalık birbirine karıştı. Bu noktadan sonra doktorun çok daha dikkatli davranmaya başladığını farkettim. Sonucunda durumumum aslında oldukça tehlikeli olduğu kanısına varıldı. Başta bana hiç de öyle gelmiyordu ama bunları duymam beni bir hayli etkilemişti.
Doktor bu ayın benim için oldukça zor geçeceğini söyledi. Bu yüzden bir çeşit sakinleştirici ilaç verdi. Ciddi halsizlik yaratabileceğini söylediğinde paniğe kapıldım çünkü sınav haftam yaklaşıyordu. Eve dönerken anneme bu telaşımı açıkladığımda annem sinirlendi. Sağlığım daha önemliymiş. Bunu şimdi farketmesi bir hayli ilginçti.
Raporum olmasına rağmen cuma okula gitmeye ısrar etmiştim. O yüzden sabah okula gitmek için uyandım. Tüm hazırlıklarımı bitirdikten sonra ilacımı içtim ve evden çıktım. İlaç etkisini otobüsten inmek üzereyken gösterdi. Uyuşukluktan başka bir şey düşünmüyordum. Ölümcül bir huzurun içerisinde zorla kendimi otobüsten attım.
Bütün o duygularımı yaşadığım okul yolu o an bana hiçbir şey ifade etmiyordu. Yolun kenarında duran, her gün yeniden beni etkileyen yaşlı çınar ağaçları umrumda değildi. Yerlere dökülmüş sarı yapraklar, kışla beraber ölmekte olan, can çekişen doğa içimde hiçbir duygu uyandırmıyordu. Doğaya karşı oldukça romantik olan benim için bunlar gerçekten tuhaftı.
O umursamazlık ve uyuşukluk içinde kendimi sınıfa zor attım. İnanılmaz yavaş yürümem yüzünden biraz geç bile kalmıştım. İçeri girince hoca yüzünde saklamaya uğraşmadığı bir küçümseme ve acımayla beni süzdükten sonra bir şey demeden yerime geçmeme izin verdi. Normalde böyle bir şeye hayatta izin vermezdi o şirretler. Laf sokmadan, kendi çocukluklarından ne kadar hayran olunası olduklarını gösteren örnekleri anlatmadan olmazdı. Böyle bir şey yapmamasını okul yönetiminin durumumdan haberdar olma olasılığına bağladım.
Sırama oturduğumda kulağıma gelen uğultulardan bu durumdan haberdar olanın sadece yönetim olmadığını anladım. Bu sinirimi bozmuş ve beni utandırmıştı. İlaç sayesinde bu konu hakkında daha fazla düşünmeye bile enerjim yoktu.
Ders boyunca gözlerimi tahtadan ayırmamıştım. Ancak oraya ne yazıldığı ve derste ne söylediği halkında hiçbir fikrim yoktu. Hepsi bir kulağımdan girmiş, ötekinden çıkmıştı.
Birisi bir anda yanıma oturdu. Uyuşuk bir merakla o tarafa döndüm. İdil endişeli bakışlarını yüzümde gezdiriyordu. Teneffüs olduğunu bile farketmemiştim. Bir süre konuşmakla konuşmamak arasında kaldı.
"B-ben gerçekten böyle olduğunu bilmiyordum..." Konuşurken sesi titremişti. Cevap olarak kendimin dahi anlamadığım bir şeyler geveledim. Bu halim devamlı bir göz dalması gibiydi. Bir şeyler söylemeye devam etti. O sırada duvara bakmakla meşguldüm. Ne dediğini anlamadım bile. En sonunda yanımdan kalkıp gitti.
Bir süre daha öyle kaldım. Daha sonra iç geçirip etrafa bakındım. Eren kendi sırasındaydı ve bana bakıyordu. Uzun süredir beni izlediği izlenimine kapıldım. Göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırmaya yeltenmedim. Böyle yapınca o da herhalde cesaretlenmiş olacak, yanıma oturdu. Oysa ki sadece üşendiğimden gözlerimi çekmemiştim.
"Cidden kötü gözüküyorsun. Bir şeyler olduğunu sezmiştim zaten."
"Gayet iyiyim. Bir şey olmadı." Ruhsuzca bunu söylememle acıyarak bana baktı. Bir süre duraksadıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi yüzü canlandı.
"Bu akşam beraber takılmaya ne dersin? Telefonunu aldığına göre annen bir yerlere gitmene de izin veriyordur herhalde."
"Hayır hayır, teşekkür ederim. Kendim gerçekten..." Duraksadım ve gözlerimi kaşıdım. "Yorgun hissediyorum." Sonrasında daha fazla üstelemedi, sessizce yerine geçti.
Bütün bir günüm, hatta haftam, hatta ayım böyle geçi. Sonsuz bir dalgınlık içerisinde, bir sebze gibi. Sabah kahvaltıdan sonra, akşam yemekten sonra. Akşam kahvaltıdan sonra, sabah akşamdan sonra, sonra akşamdan kahvaltı... Hiçbir şey düşünmüyordum. Tam bir kayıtsızlık içinde, bana gözlerim diye yutturulmuş iki tane monitörden gösterilen şeyleri izleyerek. Bu dönemde sınav dönemimi de geride bırakmıştım. Son derece dalgın olsam da bu sınav notlarımı pek etkilememişti.
Sınavlardan sonra da durum bu şekilde devam etti. Ancak dozu giderek azaltıyorduk. 2. Sınav dönemine, ve yılbaşına doğru ilacı tamamen kestim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burnt by the Moon (Gay)
Fiksi RemajaSosyal aktiviteler ve mutlu olmak hariç her şeyde başarılı olan Hazar'ın yıkıklık maceraları. Hikaye sona bağlanmadı ama yazmaya devam etmeyeceğim. Kapak bana ait değil. julykings mahlaslı bir Tumblr sayfasından aldım.