3

63 2 0
                                    

Eski ders çalışa düzenime tekrardan dönmüştüm. Hafta sonum çalışarak geçmişti yani. Cuma günü yaşananları hatırlamamak kendimi ekstradan derse vermiştim. Her ne kadar hatırlamamak için kendimi oyalasam da ayağımdaki acı bana sürekli olayları hatırlatıyordu. Bir yandan da zihnimde kurduğum komplo teorileriyle Eren'le ilişkimizin bittiğini resmen kabullenmiştim.

Hayatımdaki en büyük çöküşün ardından gelen hızlı ve kısa bir yükseliş yerini tekrardan enkaza bırakmıştı. Kurduğum bu komplo teorilerinde kendime yarar her olayı adeta zihnimde silmiştim. O olay sonrası nasıl ateşle haklılığımı savunduysam şimdi de o ateşle pis bir sapık olduğumu savunuyordum. Belki sadece masum bir öpücüktü. Hatta yurtdışında insanlar arkadaşlarını da dudaktan öpmüyorlar mıydı? Ben bu "masum" öpücüğü onun istemediği cinsel bir seviyeye taşımıştım. Kendimi kirli hissetmeye hakkım yoktu, çünkü asıl kirleten bendim. Nasıl haberlerde bir suçlunun pişmanlığını beyan etmesi bizi daha da uyuz ediyorsa kendime de o şekilde uyuz oluyordum.

Okul yolunu yürürken belki de yüzüncü defa bu fikirleri aklımdan geçiriyordum. Kendime yine aynı soruları soruyor, yine aynı umut vaadeden kaçışlar buluyor ama yine aynı cevaplarla bu umutlarımı ezip kısa süren vicdan rahatlığına son veriyordum. Daha henüz içimdeki fırtınaları dindirmeden bu fırtınanın sebebi kişiyi görmek durumu beni çok korkutuyordu.

Sınıfa girince onun oturduğu sıraya hiç bakmadan yerime geçtim. Yüzümün darmaduman oluşuna alışan sınıfta kimse gelip de neler yaşadığımı sormadı. Oturduğum yer itibariyle ona bakmamak oldukça zordu. Üstüne üstlük bakışlarını üstümde hissediyordum. Sanki baktığı yerler karıncalanıyordu. Hoca sınıfa girer girmez yoklamayı almaya başladı. Ancak yoklamada Eren'in ismi okunduğunda bir ses gelmedi. Yok yazılıp devam ederken kendimi ne kadar komik bir duruma düşürdüğümü farketmiştim. Bana bakıyor diye dikkatli falan davranmıştım.

Dersin ilk zamanları oldukça güzel geçmişti. Onu bugün okulda görmeyecek olmak beni rahatlatmıştı. İlerleyen dakikalarda kendimi sürekli sınıf kapısını dikizlerken buldum. Neden bunu yaptığımı bilmiyordum. Sebepsizce Eren'in gelip sırasına oturmasını istiyordum. Ama benim durumumda bu başıma gelebilecek çok kötü olaylardandı. Bütün hafta sonu pazartesi günü onunla karşılaşacak olmamın stresiyle geçmişti. Yine de gelmesini istiyordum. Gelip yüzüme karşı sapık olduğumu ve bir daha benle görüşmek istemediğini söylemesini istiyordum. Çünkü içimde bir yerlerde hala haklı olduğum konusunda kendimi kandırmaya meyilliydim. Bu durum her hareketime şüpheyle bakmama sebebiyet veriyordu ki bu oldukça rahatsız edici bir durumdu. Onun böyle dobra bir şekilde konuyu sonlandırması beni rahatlatırmış gibi geliyordu. Sonraki günlerde Eren okula geldi. Ancak hiç konuşmuyor, hiç baş başa kalmıyorduk. Birbirimizle temasa geçmek için hiçbir sebebimiz yoktu.

Haftanın sonuna gelmiştim. Cuma günü yine bir beden dersiydi. Hava buz gibi olsa da yağışlı olmadığı durumlarda yine dersleri yapıyorduk. Rutin ısınma hareketlerinden sonra Eren hemen bahçenin içinde kayboldu. Voleybol için takımlar kurulmaya başlandı. Tabii ki iki takım da beni kapmak için dil döküyordu. İki takımı da reddedip kantine gittim. Artık bir yerin acımamasına rağmen yaralarımı bahane edip kantine gittim. Bir kahve alıp arka masalardan birine geçtim. Bir yerlerden sürekli soğuk hava esip sırtımı donduruyordu. Bir süre kantinde vakit geçirdim.

Uykuyla uyanıklık arasındaydım ki İdil ve deyyuslar gürültüyle kantine girdi. Beni fark edemeyecek kadar arkadaşlarına inanılmaz komik bir şey anlatmakla meşguldü. Fark etseydi bile selam verip yanıma gelmek için bir sebebi yoktu. Aslında aramız artık o kadar kötü değildi. Ancak uzun süredir başka sebeplerden ötürü ayrı kalmıştık ve aramızda kapatılması güç bir uçurum oluşmuştu. Kısacası artık pek bir ortak yanımız yoktu.

Burnt by the Moon (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin