Çekinerek yanına oturdum. İkimiz de konuşmuyorduk. Ben yerde oynaşan karınca sürüsüne bakıyordum, o da yüzümdeki izleri inceliyordu. Bunu farkettiğimde utanarak arkama yaslandım ve ben de göz ucuyla ona bakmaya başladım. İç geçirdi ve sesli bir şekilde yutkundu. Ağzını birkaç kere bir şey söylemek için açıp kapadı. En sonunda konuştu.
"B-ben özür dilerim. Her zaman başını kendi çıkarlarım için derde sokuyorum. Başına bir şey geldiğinde de seni korumuyorum. Ama dersimi ancak şimdi alıyorum. Ancak ağzın yüzün dağıldığında." Öne eğilip kafasını dizlerine dayadığı kollarına yasladı. Bu hiç beklemediğim bir itiraftı. O yüzden ben de ne cevap vereceğimi, ne düşüneceğimi şaşırmıştım.
"Saçmalama bunların hiçbiri senin hatan değil. Olanların seninle hiçbir ilgisi yok. Lütfen benim için kendini üzme..." Bu sözleri onu avutmak istememin acelesiyle söylemiştim. Ancak son cümlenin abartılı olduğunu kısa süre sonra farkedip utandım.
"Çok kibarsın ama gerek yok bunlara, teşekkürler." İmalı bir sırıtışla söyledi.
"Dün sana anlattığım onca şeye karşın biraz öfkelenmiş gibiydin. Sanırım sen üstüne sigara kokusu sinmesin diye uğraşırken seni bir sürü bok püsür şeyle meşgul ettim." Eli yine sigara çıkartmak için cebine gitti ama yine vazgeçti.
"Hayır hayır, öyle düşünme. O anki asıl problemim... Aslında bakarsan, boşver." Bunu dememle kaşlarını kaldırıp dibime kadar girdi. Harika deodorantının kokusunu alıyordum. Mümkün olsa şişeyi bir taraflarıma sokacaktım.
"Söyle söyle... Hatta bence bu akşam beraber takılalım, sen bana her şeyi anlatırsın. Sonra benim de sana soracaklarım var..." Son cümlede sırıttı.
Bu teklif gerçekten kalbimin yerinden çıkmasına sebep olacaktı. O hayal hemen aklımda canlandı. Kim bilir soracağı şeyler nelerdi. Belki sohbet ateşli bir yöne doğru gider ve aramızda bir elektriklenme olurdu. Belki de bir bara giderdik ve ben ölümüne sarhoş olup onun üstüne kusardım. Sonra benden iğrenip hesabı dahi ödemeden çıkıp giderdi. 3 yıl sonra bile kusmuğum kokan kıyafetini arkadaşlarına gösterir ve hep beraber dalgamı geçerlerdi.
Kendime geldiğimde dimdik gökyüzüne baktığımı farkettim. Rüyadan uyanır gibi irkilip ona tekrardan geri döndüm. O da sanki baktığım yerde ilgi çekici bir şey varmış gibi gökyüzüne merakla bakıyordu. Bakışlarımı ona çevirdiğinde o da bana garip bir bakış attı.
"Aslında bakarsan eve vaktinde dönsem iyi olur. Bu dönemde ailemle aramı fazla zorlamamalıyım."
"Bence bir şey olmaz. Hem dün gece baya hayvanlaştıkları belli. Bir süre ortada olmasan daha iyi olabilir. Yani bende hep işe yarar." Zaten baştan gönüllü olduğum için bu fikir oldukça aklıma yatmıştı.
"İyi bir fikir olabilir. Benim de eve dönesim yok zaten..."
Böylece ilk 'randevumun' sözünü almış oldum. Ders bitimine kadar orda oturup bazı şeyler hakkında sohbet ettik. Zil çalınca da oldukça pozitif bir biçimde ayrıldık. O kantine gitti ben de sınıfa geri çıktım. Ders başka hocanın dersi olduğu için şerefsiz eşek çıkıp gitmişti.
Günümün geri kalanı oldukça berbattı. İdil bana ölümcül bakışlar atıyor, sürekli beni yanındaki arkadaşlarına gösterip bir şeyler fısıldıyordu. Ayrıca yüzümü göstermemek için de fazla bir çaba göstermem gerekiyordu. Ama bu uğraşlarım çok da faydalı değildi. Çünkü kapüşonum açıldığında ön sıradakiler yüzümün halini görmüştü ve bunu bütün sınıfa ballandıra ballandıra anlatmışlardı. Fısıltılar ta kulağıma kadar geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burnt by the Moon (Gay)
Teen FictionSosyal aktiviteler ve mutlu olmak hariç her şeyde başarılı olan Hazar'ın yıkıklık maceraları. Hikaye sona bağlanmadı ama yazmaya devam etmeyeceğim. Kapak bana ait değil. julykings mahlaslı bir Tumblr sayfasından aldım.