Karanlık

3.3K 124 10
                                    

Ertesi sabah güzel bir güne uyandım. Pencereyi açarak içeri dolan temiz havayı içeri çektim. Yazdan kalma gibi olan havayla beraber bugün güzel bir gün olacaktı. Okuldan sonra Aslı'lı ile buluşup bir şeyler yapabilirdik aslında, mesaj atıp sormaya karar verdim. Bugün hariç derslerimiz aynı saatte başladığı için yurttan hep beraber çıkıyorduk bu yüzden şu saatlerde derse yeni girmiş olması lazımdı.

"Okul çıkışı buluşalım. Taksim mi yapsak?"

Mesaj attıktan sonra hazırlanmaya başladım. Nasılsa telefonuna onun kadar bağlı biri mesajımı kısa sürede görür ve bana dönerdi. Havanın güzelliği içime ayrı bir enerji doldurduğu için herhalde en sevdiğim açık pembe tişörtümü giymeye karar verdim. Üstünde altın harflerle ve İngilizce olarak "Hayal kurmaktan asla vazgeçme" yazıyordu. Babamın iki yıl önce gittiği Londra'dan bana hediye getirdiği benim sevinçten çıldırdığım anneminse üç gün boyunca somurtmasına neden olan bu tişört sevdiğim mesleği yapmam için desteklendiğimin göstergesiydi. Bu kadar sevmemin nedeni büyük ihtimalle avukat olmamı isteyen annemin aksine mimar olmamı destekleyen babamın bunu anlatış şekliydi. Gerçi sonra annemin bu takıntısı yüzünden baya kavga etmişlerdi.

Haftanın son günü hepimize ilaç gibi gelen tasarım dersinin başlamasına iki dakika kala okula yetiştim. Hocanın ters bakışları karşısında biraz mahcup olarak yerime geçtim. İyi hoş adamdı da tasarımcı, biraz sivri dilliydi. Geçen gün iki fotoğraf arasındaki fikir farkını göremeyen bir kıza ya göz doktoruna gitmesini yada okulu bırakmasını söylemişti. Kız, ortamdaki müthiş sessizlikle beraber ağlayarak sınıfı terk etmişti; kötü tarafı ise biz de aradaki farkı görememiştik. Ama size hakaret etmesine bağışıklık kazandığınızda aslında sizin iyiliğinizi istediğini anlıyordunuz, biraz zor oluyordu orası ayrı konu tabi. Bu okuldan mezun ünlü bir tasarımcı geçen sene konuşmasında hocasına teşekkür etmiş, hoca da sınıfın en tembeliydi birde diye karşılık vermişti. Tasarım dersimden sonra çizim dersim vardı ve gün boyunca toplam yarım saat falan mola verebilmiştim. Okuldan çıktığımda saat beşe geliyordu, sabah ki havanın içime doldurduğu enerjiye güvenip bugünün bu kadar yoğun olduğunu unutarak Aslı'ya dışarıya çıkalım dediğime pişman oldum. Cep telefonumu kontrol ettiğimde Annemden bir Aslı dan bir arama ve bir sürü mesaj vardı. İlk olarak annemi aradım;

-Alo?

-Anne?

-Neredesin sen? Öldüm meraktan.

Sesindeki endişeyi duyduğumda gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.

-Nerede olabilirim anne? Okuldayım tabi ki. İstanbul da ikamet etmemin sebebi bu okul.

-Aman çok biliyorsun sen? Nasıl geçti okul?

Annemin her zamanki haliydi iste. Sesi eski haline dönmüştü hemen. Her gün aramasa da sık sık arar o bir kaç günün özetini alırdı mutlaka.

-Ne olsun anne. Çok yoğundu bugün sabah 8, akşam 5 memur gibi öğrenciyim.

- Nasıl dersler falan güzel mi?

- Güzel, güzel merak etme. Sende ne var ne yok?

Bu okula başlarken aldığım en önemli karar, yorgunluktan yada sıkıntıdan falan ölecek bile olsam anneme bahsetmemekti. Eğer bir kere öyle bir hata yaparsam annem ömür boyu kafama kakar, ben sana okuma demiştim diye söylenirdi.

- Ne olsun kuzum. Baban Paris'e gitti bu seferde. Madem beni götürmüyorsun bol bol parfüm, krem al yoksa eve sokmam seni dedim, dedi gülerek. Annem babamın gittiği her yerden mutlaka bir şeyler isterdi zaten, Allah'tan çok sık gitmiyordu yoksa aile ekonomimiz çökmüştü herhalde. Yarım saat falan havadan sudan konuştuk, bu sırada ben önceki otobüs durağını geçmiş bir öncekine yürümeye başlamıştım. Annem komşunun gelmesi ile telefonu kapatınca bende Aslı'yı aradım.

FÜMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin