Elimde bavulum, hyungumun evinin önünde dikiliyordum. 19 yaşım boyunca hiçbir halta yaramamayı geç ailemle bile geçinemiyordum. Tuhafında tuhafı bir insan olunca ve insanlara karşı büyük bir nefret besleyince ailemin bile beni sevmemesi normal geliyordu gözüme. Canımı yaktığı da yoktu. Duygusuz, bomboş bir insandım işte! Elim kapı ziliyle buluşunca bir on dakikadır gelmesi için yalvardığım cesaret sonunda kapıyı çaldırmıştı bana. İçeriden adım seslerini işitirken derin bir nefes aldım. Anne ve babamla ne zaman kavga etsem buraya gelirdim yani bu ilk değildi ve bu kadar stres yapmamalıydım ama her şey bir aya kadardır böyleydi. Sonra hyungum sevgilisiyle yaşamak istediğini söylemiş ve kibar bir şekilde beni uyarmıştı ama ne yapabilirdim ki! Annem benden izin almadan odamı toplamış ve yıllardır kurduğum düzeni tek bir günde bozmuş, cennetimi alt üst etmişti. Takık bir gerizekalıdan başka bir şey değildim ben ve bu resmen çıldırmama neden olmuştu. Geceyi parkta uyuyarak geçirmiş ve sonunda da kendimi yine burada bulmuştum. "Kyungsoo?"
Hyungum uykulu gözlerle yüzüme bakarken, bende çekingen bir havayla yüzüne bakıyordum. "Selam." dedim kısık bir sesle. Utançtan ölmek istiyordum. Belki düzgün bir üniversite kazanabilseydim en azından yurtta yaşardım. "İçeri gel." Sırtımdaki çantayı ellerimle desteklerken, koridordan geçtim ve içerideki koltuklardan birine attım kendimi.
"Annem dün aradı. Neredeydin?" Şaşırarak yüzüne bakarken telefonumu kapamış olduğum aklıma geldi. Büyük ihtimal telaştan bin kere bayılıp ayılmıştı. "Evinin bir alt sokağındaki parktaydım." dedim koltukta iyice yayılırken. Tanrım, sonunda yumuşak bir yer. "Neden buraya gelmedin? Ya başına bir şey gelseydi? Bu kadar sorumsuz olmak zorunda mısın?" dedi saçlarını da sinirle karıştırırken. "Bana gelmememi söylemiştin. Ne yapabilirdim?"
Yüzüme baka kalırken, suçlulukla başını eğdi. Bende omuz silkmiştim sadece. Bu benim için bir sorun değildi, asıl sorun güzeller güzeli odamın son haliydi. Aklıma geldikçe sinirden köpürüyordum.
"Özür dilerim, Kyungie. Eminim Hyuk bizimle kalmanı sorun yapmayacaktır." dedi mırıldanarak. Bundan pekte emin değilmiş gibiydi ve bu benim umurumda değildi. Ondan önce ben vardım bu evde! Ah, ve evet. Hyungumun sevgilisi bir erkekti. Ben sanırım onun gibi değildim. Aslına bakarsanız ne kızlardan etkileniyordum, ne de erkeklerden. Kendime bile tahammülüm yokken kimseyle uğraşamazdım da. Başımı sallayarak yüzüne baktım. Çok açtım ve daha fazla konuşmakta istemiyordum. "Açım." dedim hiç çekinmeden. Neden çekinecektim ki hem!
"Tamam sen burada dinlen. Bende kahvaltı hazırlamaya gideyim. Özel olarak istediğin bir şey var mı?"
Sorusuna kafamı hayır anlamında sallayarak yüzümü koltuğa gömdüm. Sırtım hala ağrıyordu ve uykumu da alamamıştım.
Koluma değen parmaklar kısa da olsa daldığım uykudan çıkardı beni. Hyungum bir şeyler geveliyordu ama ben sadece uyumak istiyordum. Kahvaltıdan bahsettiğini kavradığımda da kalkmak için kendime biraz zaman tanıdım. Sonraysa birlikte mutfağa girdik ve tanımadığım sırtla karşılaşınca nefesimi isteksizce üfledim. Kimseyle tanışmak istemiyordum. İnsanları sevmiyordum ve tanışma faslından daha da nefret ediyordum. "Oh, merhaba! Kyungsoo değil mi?" Karşısında yerimi alırken beni baştan sona inceleyerek hyunguma döndü. Keyifsiz görünüyordu. Ve tamamen sahte. "Evet."
"Bende Ju Hyuk. Memnun oldum." Samimiyetsiz gülümsemesi midemi bulandırırken aramızdaki soğuk savaş çoktan başlamıştı bile. Ben tuhaf bir insandım. Takıntıları olan, çizdiğim sınırların kenarına yaklaşılınca bile adete deliren yabani bir kişiliğim vardı. Emindim ki bu evden kısa bir süre sonra gidecekti ve bende rahat bir şekilde hyunguma ve ikinci evime kavuşacaktım.
Yani...öyle umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aşkın çabası boşuna/kaisoo
Fanfictiondünya dönerken biz hep ters koştuk, tersten konuştuk....