-17-

971 61 39
                                    

FİNAL

İnsan büyüdüğünü ne zaman anlardı? Sorunun cevabına aylar öncesine kadar cevap veremezdim. İnsan büyür mü? Büyüdüğünü mü zanneder? Bu sorular içimde bir yerlerde hep var olsa da cevaplayamam sanıyordum ama öğrendim. İnsanlar büyürmüş. İnsanlar yaşadıkça, bazı şeyleri atlattıkça ve affettikçe büyürmüş. Bende büyümüştüm. Öyle hissediyordum yani. Çocukları affetmiştim, hyungumu da öyle. Jongin'i ise...henüz süründürme aşamasındaydım sanırım. Her gün bana özür mesajları atması ya da her an kendini affettirmek için yaptığı şirinlikler onu gerçekten affettiğimi söylememe engel oluyordu çünkü korkuyordum. Affedersem bu yönünü kaybederim diye ama çocuklar benimle aynı fikirde değildi. Fazla ileri gittiğimi söyleyip duruyorlardı ki belki de haklılardı ama insan nazını çeken biriyle karşılaşınca hep abartmaz mıydı zaten?

Jongin'e karşı anlamlandıramadığım nitelikte garip duygulara sahip olduğumu keşfedeli çok olmamıştı. Eskiden onun yanında düzensizleşen nefes alış verişlerim veyahut kalp ritmim hiç dikkatimi çekmemişti açıkçası ama şimdi görebiliyordum. Ona karşı bir şeyler hissediyordum ve bunun adını da bilmiyordum. Bunları Sehun'a itiraf ettiğimde bana tüm bu hislerin veyahut alev almama neden olan bu çekimin adını ancak Jonginle keşfedebileceğimi söylemişti. Eğer onu kaybetmek istemiyorsam acele etmem gerektiğini de eklemişti tabii. Haklıydı da ve bu yüzden de burada, alt sokaktaki parkın bankında oturmuş onu bekliyordum. Bazı şeyler netleşmeliydi artık. Bu kadar naz yeterdi. Onu gerçekten özlemiştim. Uzun bir süre boyunca yüzümü bile görmesine izin vermemiş, kendimi de zor bir duruma sokmuştum.

"Selam." dedi çekinerek yanıma otururken. Yüzüme doğru bakamıyor ve oturduğu yerde ayaklarını sallayıp duruyordu. Tam bir bebekti yani. "Selam." dedim bende derin bir nefes alarak. Yapabilirdim. Bugün her şeyi netleştirebilirdim.

"Nasılsın?" dedi başını yerden kaldırarak. Şimdiye kadar tüm o şirinlikleri telefondan yapmıştı ve o çocukla bu çocuğun aynı kişiler olduğunu düşünmek bile beni şaşırtıyordu. Hala üzerindeki çekingenliği atamamıştı ve yüzümü incelemeye çalışırken bir o yana bir bu yana sallanıp duruyordu. "İyiyim, Jongin. Sen?"

"Ben...iyi değilim." dedi ve bir şekilde giriş yapmam gerektiğini de hissedebildim.

"Nedenini biliyorum sanırım." dedim ve bakışlarını tekrar yere indirdi.  Çok sevilesiydi ve ben gerçekten onu sevmekten başka bir şey yapmak istemiyordum. "Bak Jongin, seni yanımda mahcup bir şekilde otur ve daha da kötü hisset diye çağırmadım. Seni çağırdım çünkü bazı şeyleri artık kafamda netleştirebildim." Yüzüne dikkatle bakarken, büzülen dudakları ve yan profilde bile olsa dolan gözleri dikkatimi çekmişti bile. 

"Lütfen sus." dedi acı çeker bir sesle. "Sus." Şaşırsam da ve ne olduğunu anlayamasam da içimdekileri dökmek istiyordum. Buna en az onun beni susturmak istemesi kadar ihtiyacım vardı. "Jongin artık susmak istemiyorum. Daha fazla kendimi kandırmakta istemiyorum. Ben sadece...of!" dedim ve yüzümü ellerimin içine aldım. Bu hayatımda hiç zorlanmadığım kadar çok zorluyordu beni. Utançtan cayır cayır yansamda susmayacaktım ama.

"Senden hoşlanıyorum, Jongin. Seninle denemek istiyorum. Sana bir şans vermek istiyorum ve...senden çok hoşlanıyorum." Ellerimle kapattığım yüzüm yüzünden boğuk çıkan sesime rağmen anlaşıldığımı düşünüyordum ama bir sorun vardı. Jongin'den tepki yoktu. Yüzümü ellerimin arasından çektiğimde öylece kalakalmış bir Jonginle karşılaşmak pek beklediğim bir şey değildi. Gözlerini bile kırpmadığını fark ettiğimde korkarak koluna dokundum ve dokunmamla yerinden sıçraması da bir oldu. Bana döndü ve yüzüme şaşkınca baktı.

"Bırakmıyor musun beni yani?" dedi şaşkınlık içinde.

"Hayır." derken omuzlarımı silktim.

"Gerçekten mi?" Bir çocuğun dondurma yiyebileceğini öğrendiği zamandaki gibi bir mutlulukla sordu.

"Evet Jongin, evet." Sırıtarak yüzüne bakıyordum ve ben daha ne olduğunu anlayamadan da kendimi onun kollarının arasında bulmuştum. "Buna inanamıyorum." diye fısıldadı. Kollarıyla beni daha sıkı sararken, bende sıkıca tutundum omuzlarına. Ona sarılmanın bu kadar iyi hissettireceğini bilseydim daha önceden affederdim onu.

"Teşekkür ederim, Kyungsoo. Tanrım, teşekkür ederim." Fısıldamaya ve bana deli gibi sarılmaya devam ederken, bende içimden ona ve Tanrı'ya teşekkür etmeye devam ediyordum.

Kollarını üzerimden çekti ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. Dikkatle incelerken yüzümü, bende aynısını ona yapıyordum. Yüzünü dikkatle inceliyordum ve Tanrı şahidim bu saatten sonra ondan başka hiçbir yüzü göresim yoktu. "Seni çok seviyorum." dedi. "Biliyorum." diye atladım.

"Hayır, ne kadar çok olduğunu asla tahmin edemezsin." dedi dudaklarını da büzerken. Güldüm ve büzdüğü dudaklarına bakarak bende dudaklarımı büzdüm. Birden dudaklarımın üzerinde tüy kadar hafif bir baskı hissettiğimde öylece kaldım. Beni öpmüş müydü?

"Sen salak!" diye bağırdım. "Bu daha özel bir zamanda gerçekleşmeliydi! Tanrım neden bu kadar salak birinden hoşlanmak zorundayım?" diye yakındım.

"Yah! Do Kyungsoo, sözünü hemen geri al. Hem şuan da gayet özel bir zaman!" Güldüm ve omuz silktim. "Neden alayım? Hala beni sinir ediyorsun, şaka gibi." dedim ve kollarımı göğsümde çaprazladım. İlk okul çocuğu gibiydik ama bu umurumda değildi. Ben hala bir çocuktum bir kere.

"Öyle mi?" derken sinsice üzerime gelmeye başladı ve ben daha kaçamadan beni güçlü kollarına hapsetti. "Jongin." dedim 'i'leri uzatırken. Onunla bebek gibi davranmak bile eğlenceliydi ki eski Kyungsoo şuan bu halimi görse gelip beni öldürür ve huzurla yaşamaya devam ederdi.

Kollarını gevşetti ve yüzüme baktı. "İyi ki çıkmışsın karşıma." dedi. Gözleri dolu doluydu ve ben onu daha da sevmekten başka bir şey yapamazdım bu saatten sonra. Ona yaklaştım ve bu seferde ben onu öptüm. Bu sefer biraz daha uzun ve biraz daha hisliydi. Geri çekildiğimde güldü. "Haklısın." dedim. "Şuan özel bir an."

"Şuan özel bir an." dedi ve beni tekrar öptü. İkimizde birbirimize açtık. İkimiz de yanıyorduk ve ikimizinde tek çaresi birbirimizdik.

"Bizim okulun konservatuvar seçmeleri bir ay sonra başlıyor." dedi. "Senin için çoktan kayıt yaptırdım."

"Ne?" diye cırlarken omzundaki kolumla da bir tane yapıştırmıştım ona. Pis pis sırıttı ve burnumu ısırdı. "Ya yine geçemezsem." diye mızmızlandım. 

"Saçmalama Kyungsoo." dedi ve bu beni güldürdü. Nedeni yoktu. Onunlayken hiçbir şeyin nedeni yoktu artık. Ben çok şanslı bir adamdım çünkü hyungum sayesinde çok güzel insanlarla arkadaşlık kurmuş ve çok sevilesi bir insana da aşık olmuştum. Üstelik hyungumda mutluydu artık. 

"İyi ki varsın, Kyungsoo." dedi yanağımdan öperken.

"İyi ki varsın Jongin." Kalbim şimdi gerçekten de atıyordu ve ben mutluluk ne demekti artık biliyordum.

Kim Jongin benim mutluluğumdu ve hepte öyle kalacaktı.


Selam, nasılsınız. Ben biraz buruk hissediyorum. Öylesine ve geçiştirilmiş bir final gibi hissetsem de bunu yapmak zorundaydım. Zaten daha fazla akmazdı konu ama vizelerim iki hafta sonra başlayacakken aklımda bölüm yayınlamak düşüncesi bulunmasın diye yazıverdim birden bunu. Daha güzel ve uzun bir final olabilirdi çünkü ben buradaki kaisoo'ya daha doyamamıştım ama dediğim gibi uzatma şansım da yoktu maalesef:(  Belki isterseniz özel bölüm paylaşabilirim ama bunun içinde söz veremem tabii. Umarım sevmişsinizdir  açb'yı. Şimdiye kadar yanımda olduğunuz için teşekkür ederim hepinizi kocaman öpüyorum. Kendinize iyi bakın ve kaisoo ile kalın<3

aşkın çabası boşuna/kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin